|
Yolsuzluk ve demokrasi

Anayasa profesörü Mustafa Erdoğan... Genelkurmay''ın açıklamasına karşı en sert ve doğru tepkiyi o ortaya koydu. Ama bakıyoruz da, "ulusal güvenlik kavramından söz ederken orduyu hedef almadım" diyen Mesut Yılmaz neredeyse kahraman ilân ediliyor.

Danışıklı döğüş

Bütün bunlar danışıklı döğüş. Yılmaz, yaldızları dökülmüş bir politikacı. Oy oranı % 4''lerde dolaşıyor. Avrupa Birliği eksenine oturarak, askeri de bir ölçüde muhatap alarak, barajı geçebilir miyim diye bakıyor. Üstelik, sonbaharda, siyaseti de saracağı düşünülen enerji operasyonlarına karşı, tedbir alıyor. Bütün bürokratlar hesap verirken, eski Enerji Bakanı Cumhur Ersümer daha ne kadar korunup kollanabilir? Enerji Bakanı Zeki Çakan daha ne kadar süre müsteşar Yurdakul Yiğitgüden''e sahip çıkıp, soruşturma iznini engelleyebilir? (Nitekim danıştay Zeki Çakan''ın kararını iptal ederek dün Yiğitgüden''in sorgulanması önündeki engeli kaldırdı.) Ve Ersümer hakkında soruşturma açılırsa, Yılmaz, bilgisi tahtında cereyan eden olaylardan dolayı sorumlu tutulmaz mı?

Bülent Akarcalı''nın telefonda Birsel Sönmez ile konuşmasını hatırlayalım:

Sönmez: Bak güzel kardeşim, biz bir tasa kaşık sallamış insanlarız. Bu bürokratları kurtaramazsak, Anap''ın çevirdiği dümenler ortaya çıkar. Parti büyük yara alır.

Akarcalı: Çıksın ortaya... Partinin zarar görmesi, bu gibi pisliklerin saklanmasından dolayıdır... Ersümer, Mesut beyden izin almadan su bile içemez.

Mustafa Erdoğan

Yılmaz ucuz yoldan kahramanlığa soyunurken, Prof. Mustafa Erdoğan, ilim adamlığını, demokrasinin böylesine paspas edilmesinden duyduğu öfkeyle yoğurarak, Genelkurmay''ın davranışını Liberal Düşünce''ye ait sitede eleştiriyordu:

Siyasi parti kongreleri, "Türkiye''nin refahı, bekası ve mutluluğunun" tartışıldığı zeminlerdir. Ama anlaşılıyor ki, bu konular sadece Genelkurmay karargâhı gibi platformlarda ve MGK''da tartışılabilir!

Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi ve Avrupa Birliği''ne aday bir ülke. Türkiye''nin meselelerini konuşmak, dünyaya şikâyet olarak değerlendirilemez.

Genelkurmay tek bir milli güvenlik anlayışı bulunduğuna ve bu meselenin patronunun da kendisi olduğuna inanıyor. Bu tavır demokrasiye uymaz. İç güvenlik, ideolojik olarak tanımlanıyor; dış güvenlik ise ulusal savunma değil, "ülkenin yaşamsal çıkarlarının savunulması" biçiminde tarif ediliyor. Böylece, Türk Silâhlı Kuvvetleri''nin, ülkemizin siyasal-toplumsal hayatını tümüyle kontrol etmesine meşruiyet kazandırılıyor.

Milli güvenlikten, TBMM''ye karşı Bakanlar Kurulu sorumludur. Milli Siyaset Belgesi''ne Anayasa benzeri bir değişmezlik atfedilebileceği de nereden çıkıyor? Başbakan hukuken bu belgeyi istediği an yürürlükten kaldırabilir. Milli güvenlikten Bakanlar Kurulu sorumluysa, Yılmaz''ın eleştirilerini niçin üzerinize alıyorsunuz? Bu eleştiriyi üzerinize almakta haklı iseniz, o zaman anayasal hadlerin dışında iş yaptığınızın farkında olmalısınız.

Anayasa''ya göre milleti temsile sadece milletvekilleri yetkilidir. Yoksa, sizin Anayasa dışında bir yetki kaynağınız mı var?

Belli ki şeriattan hiç hoşlanmıyorsunuz. Milyonlarca Müslüman yurttaşımızın, şeriatı, İslâm''ın özü sayarak, aziz tuttuğunu bilmiyor musunuz da, onlara böyle açık bir saygısızlık yapıyorsunuz? Yoksa onlar, o çok sözünü ettiğiniz "Yüce Türk milleti" kavramının içinde yer almıyor mu? Çağdaş uygarlığın göbeğindeki ülkelerde, "Katolik doktrini ve değerlerini" siyasetlerinin ana referansı yapmış olan siyasi partilere (Hıristiyan Demokratlar''a) ne diyeceksiniz? Belki şaşıracaksınız ama, Müslümanların azınlıkta olduğu Batı Avrupa ülkelerinde bir politikacı -hele bir devlet memuru- İslâm şeriatını bile "sapık düşünce" olarak nitelendirme cesaretini bulamaz. Sıkça teşrik-i mesai ettiğiniz ve resmen Yahudi şeriatının icracısı olan İsrail''li politikacı ve askerler yanında da Yahudi şeriatını, "sapık" olarak niteliyor musunuz?

Taktik manevra

Asıl Mesut Yılmaz, Genelkurmay''ın o sert bildirisinden sonra, Prof. Mustafa Erdoğan''ınkine benzer bir açıklama yapmalıydı. Meramını anlatmalıydı. Çıkışının gerekçelerini izah etmeliydi.

Cengiz Çandar doğru teşhis koyuyor: "Bu, Mesut Yılmaz''ın taktik bir manevrasıdır... Olan biteni, demokrasi mücadelesi gibi sunanlara ve saf tutmamızı talep edenlere, teşekkür edeyim ve ben almayayım."

28 Şubat''ın arkasına saklanıp, soygun düzenini kurdular. Şimdi de demokrasinin arkasına gizlenip, kendilerinden hesap sorulmasını önlemeye gayret ediyorlar.

Dillerinde hep yüce kavramlar. İşte Hüsamettin Özkan, hukukun siyasete âlet edilmesinden söz edebiliyor. Oysa, TBMM''de, soruşturma önergesinin reddi, adaletin siyasete kurban edilmesiydi.

Halk Bankası

Bırakınız Etibank ve Egebank''ı, sadece Halk Bankası konusundaki tutumu dahi, Hüsamettin Özkan''ın sorumlu olduğunu ele veriyor. Özkan, kendisini savunurken, Hazine''ye sadece, Hikmet Uluğbay''ın intiharından sonra 15 gün vekâlet ettiğini, dolayısıyla, Etibank ve Egebank konularında bir dahli bulunmadığını anlatıyor. Oysa, Uluğbay''ın intiharından sonra (6 emmuz 1999), Hazine, Hüsamettin Özkan''ın gözetimi ve otoritesi altında Recep Önal (bakan), Selçuk Demiralp (Hazine Müsteşarı) tarafından yönetildi. Kemal Derviş göreve gelene kadar (Mart 2001), Özkan''ın Hazine üzerindeki etkisi inkâr edilemez. Recep Önal, her işlemi, tamamen Özkan''a bağlı olarak (bu bağ, gayriresmi olabilir) gerçekleştiriyordu.

Halk Bankası ise yıllardır doğrudan doğruya Hüsamettin Özkan''a bağlıydı. Halk Bankası''na ilişkin bütün raporların yargıya intikal ettirildiği iddiası hiç doğru değil.

Elimizde murakıpların 2000 yılında hazırladığı bir bilgi notu var:

"Halk Bankası''nın gerçek takibi 747.785.330- USD, 231.681.942- DEM ve 28.726 milyar TL''dir. Yani yaklaşık olarak 608 trilyon lira düzeyindedir. Bu rakamlar 1998 yılı itibariyle takibe intikal etmiş ana para tutarlarıdır. 1999 ve 2000 yılında usulsüz olarak verilen krediler ile, daha önceki yıllarda verilmiş, ödenmeyen, ancak çeşitli hileli yollarla takibe alınmayarak bekletilen krediler ve temerrüt faizi rakamları dikkate alındığında, bu meblağın 1 katrilyona yaklaştığı tahmin edilmektedir. Batık bankalardan Egebank, İnterbank, Bank Ekspres, Etibank ve Bank Kapital''in sahiplerine veya bunların sahip olduğu holdinglerin diğer şirketlerine, Halk Bankasınca yüksek montanlı krediler verilmiştir. Tabloda görülen batık firma sayısı 134 olup, bu firmalardan kredilendirilmelerinde usulsüzlük görülerek, Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulunca hakkında soruşturma yapılması istenen firma sayısı 58''dir. Hakkında soruşturma yapılması istenen 58 firmadan sadece 11''i hakkında soruşturma yapılmış, yapılan soruşturma sonucu Banka Genel Müdürü Yenal Ansen ile Yönetim Kurulu üyeleri ve diğer personel Ceza Kanunu açısından suçlu görülerek hazırlanan raporlar suç duyurusu olarak savcılıklara intikal ettirilmiştir. Banka Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu üyelerinin yargılanabilmesi için savcılar tarafından bankanın bağlı olduğu Bakan Hüsamettin Özkan''dan izin istenmiş, fakat bu dosyalardan sadece 2''si hakkında gazetelerde konunun gündeme gelmesi nedeniyle zorunlu olarak izin verilmiştir. Diğerleri hakkında nedendir bilinmez, halen izin verilmemiştir. Bu ister istemez değişik düşünmeye sebeb olmaktadır. Örnek olarak vermek gerekirse, 1998/65477, 1998/75674, 1998/78507, 1998/87242 ve 1998/89503 nolu hazırlık soruşturması yapılmış dosyalar bu şekilde izin için beklemektedir. 2 dosya için ise kamuoyunu uyutmak ve baskıyı hafifleterek, olayı zamana yayıp unutturmak için izin verildiği kanısı hâkimdir."

Dinç Bilgin''e kıyak

Öte yandan, kapalı kapılar ardında, yeni "olup bittiler" hazırlanıyor. Dinç Bilgin''in 570 milyon dolarlık borcunun önemli bir bölümü, aynı Bank Kapital''de yapıldığı gibi, İkitelli ve Samandra''daki gayrimenkullerle büyük ölçüde kapatılıyor. İkitelli''deki bina ile, imara aykırı olarak inşa edilen Samandra tesislerine kaç para değer biçildiği, bir an önce BDDK tarafından kamuoyuna açıklanmalı. Bu iki gayrimenkul 200 milyon dolar eder mi? Bu binalarda kullanma hakkı da Sabah''a verildi mi? Ayrıca 7 milyon dolarlık bir arazi, nasıl 70 milyon dolar olarak kabul edildi?

Bir iktidar değişikliğinde, hem bürokratlardan, hem siyasetçilerden hesap sorulacaktır.

İşte Yenal Ansen yargılanmıyor mu? Nuh Mete Yüksel, Hüsamettin Özkan''ın sorumluluğunu gösteren bilgi notunu Meclis''e göndermedi mi?

Siyasi himaye kalkar kalkmaz, hesap verme günü gelecektir.

23 yıl önce
Yolsuzluk ve demokrasi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi