Referandum yaptık diye hemen bağımsızlık ilan edecek değiliz” mealindeki Naçirvan Barzani açıklamasını, “bu söylem üzerinden diplomasi geliştirmek lazım” diyerek “oldu bitti”ye bağlayanların aldıkları sorumluluğu nasıl taşıdıklarına çok şaşırıyorum...
Öncesi var ama fiilen 1991’den başlayan ‘haritalar yapma/yayma’ döneminden günümüze kadar geçilen aşamalara ve o adımların hedefine bu denli körleşmek...
Irak’ın güneyindeki Şiilerin, kuzeyindeki Kürtlerin ayaklanıp, ardından kırdırılması nasıl sağlandı? Sonra onları korumak için paralel çizgiler nasıl çekildi? BM kararlarıyla, ‘Çekiç Güç’lerle nasıl yıllarca korundu, hatta bu görev Türkiye’ye yaptırıldı?..
Bağdat, K. Irak üzerinde hakimiyetini nasıl yitirdi, o yitirince terör örgütü PKK bölgeye nasıl yayıldı ve Türkiye’ye yönelik eylemleri iyice kudurdu?
Bu işler 2003’ün ilk aylarına kadar sürdü, sonra ABD ve Paul Bremer imzalı yeni Irak anayasası, ‘federal’ olanından.. Kuzey Irak Kürtlerinin özerk bölgesel yönetim kurmaları ve elbette bunun “devletleşmeye” giden yola nasıl döşenmesi...
Burada iki satırda yazıp-okuyup geçtiğimiz o yılların bedelini Ortadoğu ve Türkiye oluk oluk kanla ve yüz milyarlarca dolarla ödemedi mi? Ödemeye devam etmiyor mu?
Son 10 yılda Türkiye buna daha çok ve daha kuvvetli itiraz etttiği için hem güneyinden kuşatılıp boğulmaya hem de içeride düzeni devam ettirmeye çalışan müstevli ortakları ile çökertilmeye çalışılmadı mı?..
Yaşama tutunma prensiplerini; Arap dünyasını mümkün olduğunca dağınık tutmak, ‘gerici laik’ rejimleri ve grupları desteklemek, mümkün ise “kendi benzerlerini” inşa etmek, malzemesini etnik, dini farklılıklardan seçmek üzerine kuran, bunları yaparken de İslam dünyasını toptan kızdırıcak hatalardan ve Türkiye’yi kaybedecek politikalar kurmaktan ödü patlayan Tel Aviv nasıl oluyor da, Erbil’deki bayrağına üflüyor?..
Dünya alem, “Kürdistan hayali”ni bilirken, lafın geçtiği yerde “görünmez” olan İsrail, tüm siyasi, idari ve askeri yetkilileri ağzından, resmen/alenen, “referandum ve Kürtlerin bağımsızlığına destek veriyoruz” açıklamaları yapıyor?..
Eveleyip-geveleyip kamuoyunu süründürenleri boşverin; iki sebep var: bir, referandum zamanlamasının doğru olduğunu düşünüyor ve bunu Bağdat, Ankara, Tahran, Şam dengelerini tek tek tartarak yapıyor.
Örneğin Şam’a bakıp; “burada çok sıkıştık, kartların yeniden dağıtılması için masanın devrilmesi, dengenin bozulması lazım” diyerek, ABD’nin de Suriye’de aynı durumda olduğunu görerek yapıyor.
Tahran’a bakıp; “artık muhakkak durdurulması lazım çünkü bölgenin akışı İran’ın üzerimize daha çok geleceğini ve bu sefer ağır zarar da verme ihtimalinin yükseldiğini gösteriyor” diyerek yapıyor.
Obama dönemi İran-ABD arası nükleer anlaşmasına itirazların, ABD askeri üslerinin ilk kez İsrail’de kurulmasının nedenlerinden biri de bu zaten.
Peki... Türkiye’ye ne söylüyor? Eğer, “buraya Kürdistan kurarım, tarihin gördüğü en büyük tehdidi ebediyen senin kapına dikerim” şeklinde okunuyorsa, yanlış değil.. Değil ama bunu zaten 1990’ların başından itibaren söylemeyen kaldı mı?
‘İsrail Kürdistanı’ aklımızda, unutmadık. Son 15 yılda da bu planı en bozacak ağır hamleleri yaptı Türkiye. İsrail ile ilişkilerimize bakın, anımsayın, hemen anlarsınız. Son olarak Suriye’de sıkıştığı kerpeten de diş söküyor.
İsrail bayrağı orada bağıra bağıra dalgalanıyor ama devletinin habis hücrelerinin tamamının on yıllardır angaje olduğu ABD, referanduma, bağımsızlık ilanına karşı çıkıyor, öyle mi?!
‘Oldu-bitti, geçmiş olsun’ el çabukluğunun bir boyutu da bu. Referandum bitti ve herkes sakin olmaya davet edilecek. Ondan sonra? Hiç. Beklemeleri yeterli. Çünkü Ortadoğu ülkelerinin devlet mekanizması-doğal olarak-şüphe bağımlısıdır.
“Madem oldu-bitti”, zamanla Türkiye veya bir diğerinin yanına kayabilir diye, diğer ülkeler bugünkü pozisyonlarını terk etmeye başlarlar. Bu dört ülkenin oluşturduğu psiko-politiğin kırılganlığı inanılmazdır.
Sonra?
Kara delik daha hızlı dönmeye başlar.