Mısır, BAE, S.Arabistan, Bahreyn’in Katar’dan taleplerini içeren 13 maddelik ‘şartlar’a ilişkin ilk haberlerin Batı basınına yansıdığı saatlerde yazılıyor bu satırlar...
Adı geçen ülkeler, Türkiye’nin Katar’da kurduğu üssün acilen kapatılmasını ve NATO üyesi Türkiye ile askeri işbirliğinin sona ermesini de istediler. (23/06, Yeni Şafak.)
Başka maddeler de var. El Cezire’nin kapatılması, İran’la ilişkilerin tamamen kesilmesi, vs...
Gelinen son aşama, Suudi Arabistan Kralı Salman’ın oğlu Muhammed bin Salman’ı Veliaht Prens ve taht adayları listesinde birinci sıraya çeken 21 Haziran tarihli kraliyet kararnamesidir.
‘ONA REDDEDEMEYECEĞİ BİR TEKLİF YAPACAĞIM’...
Dönüm noktasının Büyük Ortadoğu’ya ve dünyanın boğazına dayayacağı kılıçları irdelemeye başlayalım...
Veliaht Prens, Katar’a diz çöktürme hedefli sert politikayı planlayan kişidir. Suudi bölge stratejilerinde İran karşıtı duruşun hamisidir. Ek olarak Yemen savaşı, müstakbel Suud-İsrail bölgesel ekseninin düşünürü (!), Suriye, Gazze, Bahreyn’deki dengelerin tarafıdır.
Körfez İşbirliği Konseyi’nin durumu ne olacak?
Abu Dhabi hariç, Kuveyt, Umman ve Katar’la ilişkileri nasıl olacak? Çünkü rahatsız olacaklar. Körfez değişecek. Körfez değişirse, İran ne yapacak?
Mezhep savaşı tehlikesi yükselmeyecek mi? Yükselirse Türkiye ve benzer düşünen ülkeler ne yapacak? Ne yaparlarsa yapsınlar Riyad bunu hegemonyasına saldırı saymayacak mı? (Ankara çözüm için şu zarif diplomasiyi kurdu; ‘Hadimul Haremeyn Eş Şerifeyn, S. Arabistan Kralı, Körfez’in büyüğü olarak bu işi çözmelidir’. Gelen cevaba bakar mısınız.)
Riyad-Tel Aviv ilişkileri normalleşirse, İsrail kuşatmadan kurtulur ve Arap-İsrail dengeleri farklı bir açıyla kaymaya başlar.
Filistin ne olur?
Bunlar kısa, basit sorular ama bir tanesi bile yanlış yönetilirse diğer hepsini, nihayetinde de bütün Ortadoğu’yu yakar.
Müstakbel “reformist” Kral, S. Arabistan’ın iç dengelerinde nasıl algılanıyor? Ülke içi dini mimarinin bu değişim rüzgarlarını nasıl karşıladığı hâlâ büyük muamma.
S.Arabistan düne kadar IMF tarafından 5 yıllık ekonomik ömrü kalmış ülke statüsündeydi. Doğru veya propaganda bilinmez. Ama müstakbel Kral ekonomik refah ve-petrolden-bağımsız bir gelecek vaat etti. Üstelik 2030 diye tarih verdi.
Ülkede bastırılmış memnuniyetsizlik yüksek seviyede. Bu da geçiş dönemlerini karışık hale getirir.
Veliaht Prens bugüne kadar Suudların pek bulaşmadığı, doğrusu pek de anlamadığı “saldırgan dış politika”yı nispeten kararında kullandı. İran ve Yemen örneklerinde bu siyasetin milliyetçi popülerlik kazandırdığı da gerçek.
Yani elimizde, modernleşme/reform vaadeden muhafazakâr bir ülkenin milliyetçilikle oynayan veliahtı var.
Ortadoğu’da bundan daha tehlikeli bir karışım duydunuz mu?..
Ben söyleyeyim...
Bu planı ABD ve İsrail’in yönetmesi!