|
Devlet sanatı ve sanat
geometrinin Tanrı – alem / varlık – insan ilişkileri bakımından anlamını el-Amiri’nin kelimeleriyle ilettiğimize ve bu sayede İslam sanatında geometrik tezyinatın Kubbetü’s-Sahra esasında yerini ve değerini çerçevelediğimize göre, şimdi ilk kez aynı mekanda kullanılan bitkisel tezyinatı değerlendirmeye geçebiliriz.

Fakat bundan önce, ilgili yazılarımızda sanat ufkunun belirleyicisi olarak gördüğümüz devleti hem terim, hem de “Bizim sanatımız neden yok?” ya da “Bizim bugüne mahsus bir sanat nazariyatımız neden yok?” sorularından önce “kendi günümüzde sanatımıza ufuk çizecek bir devletimiz neden yok diye sorulmalı” şeklindeki kanaatimizi biraz açmak mecburiyetindeyiz.

Çünkü, İslam sanat aklının oluşumunu, ilgili son yazılarımızla kendi doğuş şartlarında kavrama ihtiyacında olduğumuzdan, modernliğin bir terimi olan sanatla olduğu gibi, yine modern devlet terimiyle de aramıza bir mesafe koymamız gerekir.

Aksi halde, maalesef modern devrin fertleri olmakla kirlenmeyi zaten hak etmiş bulunan zihnimizle, devletten de son yüz yıldır gizli bir sömürüyü yaşayan ve ancak son on yıldır salt kendisi olarak kıyama durmaya çalışan T.C.’ni anlamamız işten bile değildir. Öte yandan devlet terimini, aptallığı tüm şubeleriyle yüklenmiş bir ahmaklığın ürünü olan “İslam devleti hayalinin imkansızlığı...” şeklindeki gerzekçe söyleyişlerden şiddetle yalıtarak tanımlamadığımız ve düşünmediğimiz takdirde de maksadımızı doğru ifade etmiş olamayız.

O halde devlet terimine ve ona ufuk çizme esasında İslam sanatıyla ilişkisine kendi konumuz cihetinden ana hatlarıyla bakmaya çalışalım:

Arapça “dwl” kökünden gelen devlet kelimesi, İsfahani’ye göre a) ‘duletün’ olarak malla, ‘devletün’ olarak harp, savaş, itibar, değer, makam veya meviki ile ilgili olarak kullanılır, b) ‘duletün’ şekliyle tedavül eden, elden ele dolaşan ya da sırayla, nöbetleşe alınan nesnenin adıdır.

Kaşgarlı Mahmud’ta (v. 1102), devlet teriminin en yakın karşılığı kut’tur. Bu kelime kutat, kutlu, kutsa(n)ma... kelimelerinin de kökü olması bakımından Arapça devlet (kıw) kelimesine göre daha özel bir fenomenal derinliğe sahiptir. Çünkü kut, devlet anlamının yanı sıra uğur, baht, talih, saadet... anlamlarını içkin olarak; inayet, feyz, nasip, bereket... kelimeleriyle de irtibatlıdır.

Bunlardan hareketle Özlem Hemiş, Gözün Menzili – Bakışın Serüveni adlı çalışmasında şu doğru karşılaştırmayı yapmıştır: “Türklerin devlet anlayışının, günümüzde yaygın olan batılı devlet (state) anlayışından farklı bir bir yapı içerdiğini düşündürüyor. Latin kökenli devlet (status / state) anlayışı, muhafaza edilen, baki olan bir ‘durum’a işaret ederken, Türkçede kullandığımız devlet sözcüğü iktidar, kudret, siyasi egemenliğin yanı sıra, mecazi olarak zenginlik, mülk, baht anlamları taşıyor.”

Bu bağlamda kut / devlet teriminin dispozitifini aradığımızda ise, Kaşgarlı’da karşımıza töre (törü: gelenek) kelimesi çıkmaktadır. Ona göre töre, ikamet maksatlı meskun mahalin (evin) önemli yeri, sediridir. Sedir(d)e oturmak, hükmediciliğe, yüksek hatırlılığa, değerliliğe delalet eder ki, bu oluşların haklarının doğru verilmesi, yerli yerinde tutulması da törüyü zorunlu kılar. Nitekim bu zorunluluk, asıl karşılığını Kaşgarlı’nın şu meşhur sözünde bulur: “El kalır törü kalmas / Vilayet bırakılır törü bırakılmaz.”

Emeviler ve Kubbetü’s-Sahra üzerinden Türklerdeki devlet anlayışına geçmemizin nedenine gelince:

Birincisi, yeni İslam devletinin dispozitifinin Türklerdeki devlet dispozitifine uygunluğudur. İkincisi ise, asıl karşılığını Yusuf Has Hacib’in (v. 1070) “Dünyayı düzene koymak ve cennetin yolunu açıp göstermek için doğudan ilkbahar rüzgarları esmeye başladı” şeklindeki sözünde irtibata tabi kılınan devlet ve fetih kelimelerinin, aynı zamanda sanat tasavvurunu kapsamasındandır.

Şöyle ki, Kubbetü’s-Sahra’daki bitkisel bezemelerin tamamı Kur’an’daki cennet tasvirlerinde yer alan bitkilerin, meyvelerin ve ağaçların tamamını kapsamakta, diğer bir söyleyişle tezyinat yoluyla cenneti yeryüzüne indirme iddiasının berisinde asıl bir fetih tarzı / yolu / yöntemi olarak öne çıkmaktadır.

Kamusu’l-Muhit’te “Kapalı nesneyi açmak” çeklinde tanımlanan el-feth, ‘fethün’ olarak “Su künhünü yahud bendi açıp icra etmek, nasr ve imdat, küffardan kahr ile ülke ve memalik almak; ‘fethün’ olarak çitlembik, baharda yağan yağmur” anlamlarıyla genişletilir.

Bunlardan sanatın doğrudan İslam’daki manava ve işlevine çıkan izleri sürmekse akıl sahipleri için hiç de zor olmasa gerektir.

#İslam
#Devlet
#Kubbetü’s-Sahra
#Kamusu’l-Muhit
4 yıl önce
Devlet sanatı ve sanat
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti