|
Gövdeyi sallayan kuyruk

Yazımın başlığı bir Fransız özdeyişinden mülhemdir.



İkincil unsurların

asıl

üzerindeki, görünmeyen ama son derece etkili olabilen müdahalesini “

Kuyruk köpeği salladı

” sözüyle özetlemiş Fransızlar.



Kuyruğun gövde açısından öncelikli işlevi malumdur. Bir çirkinliği kapatmak ve gövdeye musallat olan parazitlerle, onları üretken hale getiren sinek vb. muzır varlıkları kovmaktır.



Kuyruğun söz konusu görevini yerine getirmemesiyle, gövdenin maruz kalacağı tahribat aynı zamanda kuyruğun da onunla birlikte telef olmasını beraberinde getirir.



İşte bu mahiyet ve ilişki nedeniyledir ki, devlet yönetimindeki, siyasetteki

başı-bozukluğun

gerçekte

kuyruktaki bozukluk

olduğunu Fransızlar o mecazi ifadede somutlaştırmışlar.



Bu halin, yani kuyruktaki bozukluğun tezahürlerini, sebep ve sonuçlarıyla birlikte en iyi gözlemleyebileceğimiz yerlerden biri ise öncelikle kendi ülkemizdir.



1923'ten bugüne devlet ve millet olarak yaşadığımız idari ve siyasi hemen her olumsuzluğun ve bunlara ad olan darbelerin, cuntaların, vesayetin, despotluğun, eşkıyalığın... altında yatan şey budur.



Cemil Çiçek

, yabancı bir medya kuruluşunun Türkçe internet sitesinde yer alan dünkü söyleşisinde söz konusu olguyu şu üç ayak üzerine oturtuyor:



1-

Kayıtdışı ekonomi

,



2-

Kayıtdışı siyaset

,



3-

Kayıtdışı din

.



Bunları nasıl temellendirdiğine bakmadan önce, Çiçek'le ilgili şu hatıramı nakletmeliyim:



Yozgat İmam Hatip Lisesi

'nin 1975-76 eğitim-öğretim döneminde, hocası olmadığından tarih derslerimiz boş geçiyordu. Okul müdürümüz, o zamanlar Yozgat'ta serbest avukatlık yapan Çiçek'ten asıl hocası gelinceye kadar bu dersi vekaleten vermesini rica ediyor.



Bu ihtiyaç, teklif ve kabul sonucunda Çiçek, kısa bir süre için de olsa bize tarih dersi verdi.



“Tarih dersi” derken, sıradan bir tarih dersinden söz etmiyorum. Çünkü daha ilk dersinde, “Tarih kitaplarınızı kaldırın. Geçmişte nelerin hangi tarihlerde olup bittiğini siz oradan kendiniz okursunuz. Ben size tarih kitabınızda okuyamayacağınız şeyleri anlatmak, hatta anlatmaktan öte onları sizlerle tartışmak istiyorum. Şimdi, tartışması neticeleninceye kadar sürecek olan ilk dersimizin konusu: '

Osmanlı emperyalist bir imparatorluk muydu

?' olacak. Hadi buyurun söz sizin” diyerek başladı.



O derslerin, sınıf arkadaşlarımın üzerindeki etkisinin ne olduğunu bilemem ama benim üzerimdeki etkisini,

Sabri F. Ülgener

,

İdris Küçükömer

,

Halil İnalcık

,

Doğan Avcıoğlu

,

Mustafa Akdağ

vb. okumalarımın da o gün başladığını söylemekle sanırım doğru ifşa etmiş olurum.



Dolayısıyla Çiçek'in bugün de söylediği şeyler, sadece aktif bir siyasetçinin söylediği şeylerden ibaret değildir; idari ve siyasi nazariyatı uzun bir süredir pratikle bütünleştirmiş

Müslüman bir münevverin

sözleridir.



Bu manada, zikrettiğim söyleşisinde önce sorunun içeriğini şu cümlelerle belirliyor:



“Biz Milli Mücadele'yi başardık. Devleti kurduk. Demokrasiyi tercih ettik. Ancak demokrasi konusunda bir türlü işi rayına oturtamadık. Her 7–8 yılda bir Türkiye bir demokratik ülkede olmaması gereken adına darbe deyin, müdahale deyin ne derseniz deyin ama bir davranışlar, sıkıntılar yaşadı. Türkiye her 7 yılda bir dipten bir dalga yedi. Böyle olunca da halen bu mülâkatı yaptığımız dönemde bile belli endişeleri taşıyoruz. İnşallah yaşadıklarımız en son olsun diyoruz ama bir türlü de bu temenni gerçekleşemiyor.”



Bunun nedenlerini ise yukarıda zikrettiğim üç temel ayak üzerinden temellendirirken, kayıtdışı siyasetin mensuplarını da üçer ayırıyor:



Medya, sermaye kuruluşları, bir takım anayasal kurumlar kayıt dışı siyasetin köşe taşlarıdır

.”



Türkiye'de kayıtsışı siyasi unsurların hiçbirinin

sahneden görünmediklerini

söyleyen Çiçek, bizdeki kadar

çamura batmış

bir

iş dünyasının

olmadığını belirterek, 28 Şubat'ta

milletvekili satın alma havuzunun

da bunlar tarafından kurulduğunu, işletildiğini söylüyor.



Görünmezlik hususunu ise medya planında, “28 Şubat döneminde göreve gelen üst düzey bürokratların önemli bir kısmına bakın, hepsi aynı holdingtendir. Bu tesadüf mü? Dün orada çalışanlar, bugün gelmiş THY Yönetim Kurulu Başkanı olmuş, kamu idaresinde en önemli yerlere gelivermişler. Bunların hiçbirisi kayıtta gözüküyor mu? Bunlar vatandaşın karşısına çıkmazlar ki. Vatandaşın karşısına milletvekilleri dedikleri insanlar çıkar, onların partileri çıkar. Halbuki onların ne dahli var şu süreçte. Hiç bir dahli yok. Milletvekilinin ne önemi var ki? Tezgah kurulmuş işliyor.” şeklindeki tespitleriyle açıklayan Çiçek, “

Şu anda Türkiye'de demokrasi kolibasillidir

” hükmüne ulaşarak, gerçeği en acı yüzüyle ortaya koyuyor.



Kendi adıma, Çiçek'in söyleşisinden sadece tarihin dününe ve bugününe mahsus gerçekliklerin doğru bir değerlendirmesini okumadığımı, anayasa değişikliğine neden “evet” denmesi gerektiğine dair son derece tutarlı belirlemelere de ulaştığımı söylemeliyim.



Sonuç:

Aydın Doğan'ın medyası dahil, devletin gövdesini sallama düşkünlüğüne müptela olan bilumum kuyrukluları ıslah etmenin ilk yolu, referandumda “evet” demekten geçiyor.

#Cemil Çiçek
#Medya
#Aydın Doğan
#THY
7 years ago
Gövdeyi sallayan kuyruk
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi