|
İki el arasında

El, nice zamandır hakkında açtığım defteri kapatamadığım bir kelimedir.



Bu, kendisine en fazla mecazi ifade yüklenilebilen bir kelime olmasından belki; belki salt organ olarak işlevlerinin devamlılığına an be an tanık olunmasından kaynaklan bir şeydir; belki de,

insan olarak yaratılmanın farkına

vurgu yapan “

...Benim iki elimle / kudretimle yarattığıma...

” mealindeki ilahi beyanın etkisindendir.



Râğıb el-İsfahanî

,

Müfredât

'ında “Burada özellikle yed (el) lafzının kullanılmasında maksat, bizim tarafımızdan anlamın tasavvur edilmesidir. Elin bizler arasında, bir fiilin deruhte edilebileceği en celîl; ulu veya üstün organ olmasından dolayı, burada bizden anlamdaki tahsisin tasavvur edilmesi istenmektedir yoksa bir benzetme değil(dir)” yorumunu yapıyorsa da, elin normal bir el'den daha fazlasını ifade ediyor olması nedeniyle aklı ve mütehayyileyi onun hakkında düşünmekten ve kurgu yapmaktan alıkoymak, özellikle de anlamı telvin ile çeşitlendirerek güçlendirmek isteyenleri susturmak hemen mümkün olmuyor.



Örneğin

İbn Acîbe

,

Bahrü'l-Medîd

'inde, el-İsfahanî'nin aksine şunları söylüyor: “Bunun manası şudur: Ben onu kudret ve hikmet elimle yarattım. Kudret, kinaye yoluyla insanın iç aleminde bulunan ilahi mana ve sırları ifade eder. Hikmet ise kinaye yoluyla insanın kalıbındaki acayip şekli ve hayret verici terkibi ifade eder. Bundan dolayı insanın marifeti tamdır ve eğer ehli ise manevi ilerlemesi hiç bitmez.”



Öte yandan,

İmam Teymiyye

, söz konusu ifadeyi tevil edenlere, burada kinaye vardır diyenlere, hem zahiri hem de etimolojik nedenlerle itiraz ederek, adeta “aklınızı başınıza devşirin” uyarısında bulunuyor.



Ama yukarıda dediğim gibi aklı ve mütehayyileyi susturmak, hele de konu

yaratılışın ve hassaten insanın yaratılışının sırrına
değen el

söz konusu olunca, düş-ünmeyi sınırlamak ne mümkün.



Ferdî hayatı,

el'e geliş ve el'den düşüş
arasındaki mesafe

şeklinde tanımladığımızda, aynı zamanda Rabbimizin iki eli arasında bulunan varlık (doğma) ve yokluk (ölme) durumunu ifade etmiş olmuyor muyuz?



El'e gelişte

, bizim açımızdan

nedensiz yaratılışımızın

, başkaları açısından nimetlendirilme, mutlu olma, bunlara dair şükür ve hamd gibi

nedenlilere neden olduğunu

yadsıyabilir miyiz?



El'e gelişten el'den düşüşe kadar ki mühletimiz içinde, yapacağımız her türlü işlerde... yine el'imiz hep ön planda olmayacak mı? Taahhütlerimiz, vaatlerimiz, ayrılıklarımız, buluşmalarımız... öncelikle el ile ifade edilmeyecek, el üzerinden yürümeyecek midir?



Dolayısıyla,

yaratılışı izleyen yaşatılış

da yine Rabbimizin hükmü, tasarrufu, takdiri altında, yani O'nun elleri arasında gerçekleşmeyecek midir?



El'den düşüşte

, diğer adı toprağa iade edilmek olan mezara bırakılma, Rabbimiz'in rahmet eline sunulmaktan başka nedir.



Bunların toplamından, “Biz Allah içiniz ve yine O'na döneceğiz.”; “Bütün işlerin sonu Allah'a varır” mealindeki ilahi hükme ulaşırken, aslında ulaştığımız Allah'ın elinin / kudretinin hükmü değil midir?



El'i sanatsal bir niyet ve gayretle güzelliğin içine çekme imkanımız da var. Bu durumda, söz ilkin şiire düşeceğine göre örneğimi,

Üstad Sezai Karakoç

'tan verebilirim:



Ellerin, ellerin ve parmakların


Bir nar çiçeğini eziyor gibi...


Ellerinden belli olur bir kadın


Denizin dibinde geziyor gibi


Ellerin, ellerin ve parmakların



Üstad'ın bu dizeleri her ne kadar

Cumhuriyet devrinin en iyi tek aşk şiiri olan Monna Rosa'da

yer alıyor olsa da, onun el ve parmakları ayırmasında, mümin zihniyetiyle mukayyet bir durum olsa gerektir.



Şöyle ki hız, parmaklarda daha yerleşiktir (İbn Arabi) ve Hz. Peygamber bir hadisinde, Allah'ın kalpleri iki parmağı arasında değiştirdiğini söylemiştir (ve

kalp de zaten Arapça'da değişme demektir

).



Dolayısıyla sevenin sevgisinde yaklaşma ve uzaklaşma (tut-ulma ve kaç-ma) gerilimi içinde an be an değişmelere maruz kalması, ancak ellerden parmaklara yönelen bir bakışla soyutlanabilir; zarafet de ancak ince olana yüklenebilirdi.



Yaratıştan ve yaşatılıştan bahis açıp, benim bir aşk şiirinden çok daha fazlası olarak okuduğum Monna Rosa'ya gelişim, aklımdaki karışıklığa yorulabilir ama hayır, karışık olan aklım değil, yukarıda peşinen söylediğim gibi el hakkında açtığım ve kapatamadığım defterdir.



Belki de hiç kapatamayacağım bir defter...


#Cumhuriyet devri
#İmam Teymiyye
#Ferdî hayat
7 yıl önce
İki el arasında
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?