|
İmgenin İhaneti’nden kurgunun ihanetine
René Magritte (ö.1967),
İmgelerin İhaneti
(Fransızca: La trahison des images, İngilizce: The Treachery of Images) adlı resmini otuz yaşında yapmış.


İlk bakışta bir

pipo

imgesinden ve özensiz bir karakterle onun altına eklenmiş

Bu bir pipo değildir

(Ceci n'est pas une pipe) yazısından oluşmakla büyük bir iş (marifet, hüner) gibi görünmeyen bu resim, Filozof Michel Foucault'nun onu merkeze alarak

dillerin paradoksu

üzerine yazdığı uzun bir yazıyla çift katlı bir şöhret kazanmış.



En basit okumayla Magritte, bu

imge-yazı

'sında, seyirciye oradaki piponun, pipo değil onun resminden ibaret olduğunu, uyarıcı bir yazıyla, çok sade olarak söylemekle kalmamış, bizzat “Bu bir pipo değildir” ibaresinin de pipo değil, bir yazı'lı bilgilendirmeden (yönlendirmeden) ibaret olduğunu söylemişti.



İlginç olan, her sadelik gibi söz konusu sadeliğin de, dilin doğasına ve sanat genel başlığı altında toplanmalarına rağmen her bir sanat türünün kendi dilinin özel'liğine (biricikliğine) mahsus tartışmalara yeni boyut katmış olmasıydı.



Çünkü Magritte, bu resmiyle Foucault'nun,

dillerin birbirlerine çevrilemezliği

(indirgenemezliği) konusundaki görüşlerine ciddi bir karşılık oluşturmanın ötesinde, resim ve dil sorunuyla ilgili mevcut kanaatleri de sarsıyordu.



Şöyle ki: “Magritte için, resmin sorunu çok daha temel ve büyük bir meseledir; resim 'dil' batağına saplanmıştır. Resmi yapılan figuratif bir imge –sadece bir kopya değilse– anlaşılabilir olma sorunuyla uğraşmak zorundadır: Diller, cisimler dünyasıyla nasıl bir ilişki içindedir ve farklı lisanları biribiri için anlaşılabilir kılan ortak zemin nedir (veya nerededir)? Magritte'in ilk pipo imgesini yaptığı yıl 1926'dır; hemen altına 'le pipe' (pipo) sözcüklerinin yazıldığı üstünkörü yapılmış bir imgedir bu. Aynı zamanda hem olumlu hem de tezat olan bu yaklaşımı, linguistik bir 'çeviri'nin meydana gelmesini şart koşar. Sözcükler imgenin, imgeler ise sözcüklerin üzerinden okunur. 1928 itibarıyla Magritte, İmgelerin İhaneti ile bu basit mekanizmayı daha da karışıklaştırarak negatif bir cümle ve imge oyununu kapsayacak şekilde genişletir. Yapıtta (…) dolaylı olarak anlatılan şey, imgelerin hayâlî birer iz olduğu ve cisimlerle karıştırılmaması gerektiğidir. Dahası, sözcükler ya da daha kesin konuşmak gerekirse yazılı dilin hükmü –doğruluğu– imgenin aldatıcı doğasıyla geçersiz kılınabilir.” (Jon Thompson, Modern Resim Nasıl Okunur – Modern Ustaları Anlamak, çev: Firdevs Candil Çulcu, Hayalperest Yay., İst., 2014)



İmgelerin İhaneti'yle 1930'larda bu minval üzere süren resim, gerçeklik, imge, dil ve temsil sorunu, sinemanın etkisiyle kurgu'yu da içine alarak bugüne aktarılmış; Magritte'in zikredilen niyet ve çabasını da kapsayan, sanatsal kurgunun dillerle ilişkisi asıl sorun olarak öne çıkmıştır.



Şundan ki, kurgu (fiction), dil üzerinden hikaye ile birlikte insana bitişiktir.



Hikaye hal ve fiillerimizin ifadesiyken, kurgu da o hal ve fillerin içinde şekillenerek (biçimlenerek) görünürlüğe çıktığı namevcut bir zemindir.



Dolayısıyla hikaye dile, kurgu da hikayeye bitişiktir, o halde dil (anlatma tarzı = sanatsal tür) çeşidince de kurgu vardır. Diğer bir söyleyişle, bilinen ve henüz bilinmeyen dil sayısınca, bilinen ve henüz bilinmeyen onlarca kurgu çeşidi vardır.



Bunlardan hareketle, kurguların da tıpkı diller gibi birbirlerine indirgenemezliğini ileri sürebiliriz.



Nitekim

Kafka

'nın

Dava

'sı,

Tolstoy

'un

Anna Karenina

'sı v.b. sinemaya uyarlanan edebiyat eserleri, seyirciye metnin verdiği etkiyi, dolayısıyla

sanat zevkini

vermemiştir. Bu husus dizi-filmler için de geçerlidir.



Öte yandan, seyircide, ideolojik (mesaj esaslı) sinema da

görüntülü kitap okuması

,

hareket-imge

sayesinde verilen

vaaz

şeklinde bir karşılık gördüğünden, ilgili filmler sanat katına çıkamamıştr.



Hal böyle olunca, Magritte'in resim (imge-yazı) yoluyla yaptığı uyarıyı, bugün

sanatsal dillerden bir dil olan sinema

için yapmak adeta bir zorunluluk haline gelmiştir.



Özellikle “bizim” sinema faaliyetlerimiz üzerinden baktığımızda, örneğin bir “Yunus Emre” filmini seyirciye sunarken, “Bu Yunus Emre'nin kendi filmi değildir, onun hayatına dair yapılmış kurgulardan bir kurgudur” deme gereği doğmuştur.



Bunu derken, “bizim” seyircimizi sanatsal bir gericilikle itham ediyor değilim. Ancak onun sanatı, ilgili dilleri, kurguları kendi hakikatleri içinden henüz okuyamadıkları, değerlendiremedikleri bir vakıa olduğu gibi, buna mahsus özel (Müslümanca) bir terbiyeden geçmedikleri de bir vakıadır.



Sanatı evvel emirde

bir bakış ve anlayış terbiyesi

olarak tanımladığımıza göre, İmgenin ihaneti'nden kurgunun ihanetine doğru bir idrak ve seyir (görüş, görme) problemini yeterince konuşmadığımızda, şimdilerde kimi kardeşlerimizin sinemayla, tiyatroyla, resimle ne yapmaya çalıştıklarını da doğru konuşamaz ve haklarını gereğince teslim edemeyiz.




#René Magritte
#Foucault
#Kafka
#Magritte
#İmgelerin İhaneti
8 yıl önce
İmgenin İhaneti’nden kurgunun ihanetine
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?