|
Kaybedenlerin sorusu: Biz ne olacağız?
AK Parti'nin, milletin bugüne ve geleceğe mahsus beklentilerini, taleplerini, umutlarını içkin olan başarısının netleşmesi üzerine, şer korosunun son beş gündür bu başarıyı gölgelemek kastıyla ürettiği mazeretlerin de sonuna gelindi.

Şimdi şunu soruyorlar: “Biz ne olacağız?”

Bu soru, AK Parti düşmanlığında ittifak edenlerin, ittifak gerekçesi olarak ilan ettikleri şeylerin altında kaldıklarının, tutunmaya çalıştıkları dalların kırıldığının, yaslanmaya çalıştıkları dağların yıkıldığının da açık bir göstergesi.

Artık yeni bir seçime kadar ittifaktan söz etmeleri mümkün değil. Bu durumda malum enkazın altından çıkmaya çalışmaları ve yırtılmış paçalarını toplayarak kendi menfaatlerinin telaşına düşmeleri normaldir.

Nitekim Doğan'ın yazarlarından biri, karısının yaşadığı seçim şokundan pilates yaparak kurtulmakla kalmadığını, “hayat devam ediyor” diyerek kendisinin maruz kaldığı şoku da tedavi ettiğini söylüyordu.

“Biz ne olacağız?” sorusuna bireysel düzeyde verilen, genelleşme özelliğine sahip bu ilk cevabı, şöyle okumak mümkündür:

“Tanzimat'la başlayan, imparatorluğu yıkıp, küçücük devlet kurarak gelişen, diktatörlükle, tek particilikle süren depremin artçı etkileriyiz. '411 el kaosa kalktı' gücünde siyasete istikamet kazandıran çıkışlardan mahrum kaldığımız, patronumuzun çıkarlarını korumak uğruna nabza göre şerbet veren döneklere dönüştüğümüz malumdur. Ama bu ülkede yaşıyoruz ve artçılığımızın da bir gereği olarak yeni fitne imkanlarını kollayarak, işimize yarayacak fitnecileri destekleyerek yaşamaya devam edeceğiz. Hâs-bağçe'de 'ayş u tarab'la spor yaparak, resim sergilerini gezerek, konserlere, tiyatrolara giderek… yeni duruma tahammül edeceğiz.”

Elbette, bu ülkenin kimliğini taşıyan herkes, burada yaşama hakkına sahiptir. Bu manada kimsenin hayat alanı daraltılmamıştır. Daralanın darlığı kendi psikolojisiyle, dünya görüşüyle ve siyasi tercihleriyle ilgilidir, yoksa fiziki, hukuki anlamda fiili bir daralma hiç kimse için öngörülebilecek, düşünülebilecek, arzulanabilecek bir şey değildir.

Siyasi partilerin “Biz ne olacağız?” sorsuna gelince…

Onlar açısından bu soru zaten yeni değildir; hemen her seçimde yerinde saymaya, oy kaybına uğramaya alışmış olan partiler, sorunun cevaplarını yeni lider arayışından, tüzük değiştirmeye kadar rutinleşmiş (tiyatrolaşmış) kimi ataklarla bulmaya çalışacaklar.

Paralel Yapı'yla, Kemalist Şovmenler'in ilgili soruya verdikleri ve verebilecekleri cevaplar ise henüz çok mülemmalı.

Paralel Yapı'daki temel sorunlardan biri, Uzaktaki Kara Çukur'un akli muvazenesini yüzde yüz kesinliğinde kaybetmesine rağmen hala lider postunda oturtuluyor olmasıdır.

Üreticisi olduğu fitneyi, Kitap ve Sünnet'le bağdaştıran ve bozgunculuğu nedeniyle kendisini Hakk'a davet edebileceği vehmedilen Şariye Kur'an ve Sünnetle karşı çıkacağını beyan eden bu manyağın durumu akide sapması olarak değerlendirmeyi de zait kılacak bir değişime uğramıştır. Diğer bir söyleyişle lider olarak Uzaktaki Kara Çukur'un sorunu artık imani, itikadi olmayı aşmış ve doğrudan akli bir sorun haline gelmiştir.

Dolayısıyla Paralel Yapı'yı sütten çıkmış ak kaşık olarak tanımlamada ısrarlı olan zamane bukalemunları, Karanlıktaki Kara Çukur'un akıldan, idraktan, ahlaktan, tutarlılıktan yoksun ağlak talimatları karşısında şapşallaşarak, saçlarını yoluyorlar.

Bu nedenle örgütü yönetme ve yönlendirmede zorluğa düşüp, kendilerine yöneltilen itirazlara karşı acizyet içinde boyun bükerek, “ama biz temiziz, iyiyiz, mantar tabancası bile kullanmayız” yollu lafları gevelemekten başka bir şey yapamıyorlar.

Hal böyle olunca, Paralel Yapı'da “Biz ne yapacağız?” sorusuna verilen cevaplar, “fitnemizden vaz geçip, AK Parti'ye yaranmaya çalışarak, elimizde kalabilen malı kurtaralım”; “şirretliğimizi, müfteriliğimizi sürdürerek onları bizimle uzlaşmak zorunda bırakalım”; “uzlaşma umudumuz artık tükendi, insanlığımıza dönersek belki merhametlerini celbederiz” şeklinde çeşitlenerek, cevap olmak yerine yeni taktik arayışlara evrilmiş gibi görünüyor.

Kemalist Şovmenler'in durumu da üç aşağı beş yukarı Paralel Yapı'nınkine benziyor.

Ama en azından onların aklen olmasa da duygusal (romantik) planda istimdat talebinde bulunabilecekleri sembolik bir mekanları var.

Yazıp-çizmelerinden anlıyoruz ki, Anıtkabir'i ağlama duvarı ilan edip, sabah akşam orada buluşarak güç ve direniş devşireceklermiş. Bunlara eriştiklerinde “Biz ne olacağız?” sorusunu sormalarına da gerek kalmayacak, azgın bir sel gibi Türkiye üzerinde akarak, AK Parti'yi iktidara taşıyanları silip süpüreceklermiş.

Bu tercihlerine ve söylemlerine bakarak, aslında Kemalist Şovmenler'in, seçim şokunu atlatamadıklarına ve dolayısıyla zihinlerini henüz “Biz ne olacağız?” sorusunu sorabilecek bir seviyeye getiremediklerine hükmetmek mümkündür.

Elbette akıllarının başlarına avdet etmesi, toparlanmaları kolay değil.

Çünkü, tam “iç ve dış ittihat sağlandı, Paralelcilerle PKK bile anlaşma şartlarına tabi kılındı” dedikleri anda yediler en ağır darbeyi.
#Paralel Yapı
#pkk
#doğan medya
8 yıl önce
Kaybedenlerin sorusu: Biz ne olacağız?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti