|
Konuşmak ve susmak
Konuşmayı susmaya önceleyişim, konuşmanın varlığa bitişik, susmanın ise varlık içinde sadece insan tarafından seçilebilir oluşundandır.

Nitekim, İncil (Yuhanna) “Başlangıçta söz vardı” hükmüyle başlar.

Şundan ki, Tanrı varlığı halk ettiğinde, ortaya çıkan şey tümel manada bir aynadır, yani varlığın aynası.

Ancak bu ayna pusludur, çünkü; Tanrı'yı zikretmek üzere yaratılmış olan şeyler yaratılışlarına uygun davranmakla birlikte Tanrı'nın sesine ses verecek durumda değilllerdir.

Tanrı ise, ilahlığını meluhuyla, rablığını merbubuyla bileceğinden, meluh ve merbub oluşunu müdrik olanı gereksinecektir. Diğer bir söyleyişle, bu Söz'üne karşı anlamlı ses (kelime) verebilecek, dolayısıyla Kendisiyle ahitleşme kabiliyetine sahip olacak olanı yaratmasıyla tahakkuk edecek ve böylece pus da aynayı terk edecektir.

Varlık kendisini iki şeye karşı kapatamaz: “1-Söz'e, 2-Kokuya”. Dolayısıyla insan da müdrik bir varlık olarak Söz'e (sese) ve kokuya karşı karşı sürekli açık olarak yaratılmıştır. Kulağın ve burunun kapaksızlığı bunun fiziki karinesi; semi'nâ ve ata'nâ (Bakara, 2:285) İlahi terimi ise buyruk olarak belgesidir.

Bunlara bağlı olarak insanın konuşması onun tabiatındandır; susmayı seçmesi de kendi ihtiyarındadır. Diğer bir ifadeyle Tanrı sözünün varlığı, o sözün muhatabı olanı konuşmaya mecbur bıraktığından, muharref kitaplarda ve Kur'an-ı Kerim'de bunu olumsuzlayan bir emir (örnek) yoktur. Ancak susmanın edebini öğreten, özel plandaki susmaları emreden çok sayıda emir vardır.

Hz. Yakup'un (as), Hz. Yusuf'a verdiği emir “lâ taksus/anlatma, nakletme” (Yusuf, 12:5) kelimesi bu cümleden bir emir olduğu gibi, Hz. Meryem'in “nezertu…savmen/adadım… konuşmama orucu” (Meryem, 19:26) cümlesi, sadece muhataplarını değil, bu hitapları duyanları da kimi şartlara bağlı olarak içine çeken iki emirdir.

Konuşmanın zorunluluğu, onda bir güçlükle karşılaşan kulun konuşma talebini içkindir. Çünkü dilin, nefes ile sesin, hançere ile dudağın müşterek işleyişiyle kelimeye durması ancak Allah'ın takdiriyledir.

Hz. Musa'nın “Dilimden (şu) bağı çöz” (Taha, 20:27) talebi, kendisi açısından bir nida iken, bizim açımızdan doğru söyleyişin ve talepte (Peygamberi takliden) edebin bir örneğidir. Bu bağlamda Hz. Yakub'un (as) “Ben gam ve kederimi sadece Allah'a arzediyorum” (Yusuf, 12:86) sözü de yine talep ve edep konusunda bizim için bir yön okudur.

Bizler, mezkur zorunluluk, emir, talep ve edep çerçevesinde önce kendimizde kendimizle konuşmanın hakikatini kavrarız.

Çünkü zahirde tek, batında ikiyizdir; kendi kendimizle konuşabilme sayesinde bizler kendimize kız ve oğul oluruz.

Herkes bu duruma muttali olduğu için bu konuda, zor bir durumla karşılaştığımızda kendimize “oğlum bu işte çuvalladın”; bir şeye sevindiğimizde “hadi yine iyisin” şeklindeki hitaplarımızı hatırlatmamız yeterli olacaktır.

Bu aynı zamanda bâtının namütenahi oluşunu, zâhir olanın ise sınırlılığını öğrenmemizin ilk ve en geçerli yoludur.

İhtiyari olduğunu belirttiğimiz susmanın terbiyesi ise üç kelime üzerinden gerçekleşir: Hüsn, tayyib ve habîs.

Nitekim, İlahi hüküm de şu ibarelerle gelir: “İnsanlara güzel söz söyleyin. (Bakara, 2:83); Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti). (O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün misali, gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan (kötü) bir ağaca benzer. (İbrahim 14:24, 25, 26)

Bu bakımdan, konuşma esaslı zorunlulukta bile seçimli/seçici olabilmek, bizlerin varlık içindeki değerini artıran bir özelliktir ki; bu özellik bizleri hem bir sorumluluğun (imtihanın) içinde tutar hem de konuşma/söz planında İslami vasatı anlamaya ve uygulamaya yöneltir.

Hz. Peygamber'in (sav) “Dilini tutan kurtulur” şeklindeki emir tonu içeren öğüdünde susmanın değil tutmanın vurgulanışını bu manada değerlendirmek doğru bir yaklaşım olsa gerektir.

Bunlardan hareketle edebiyata sınırsız hak ve sınırlanma tercihi içinde bir değer ya da değersizlik atfetmek de mümkündür.

Çünkü edebiyatla sadece bir şeyleri söylemiş/anlatmış olmayız. Bilakis onunla muhatabımızı bir şeyleri yapmaya yöneltmiş, özendirmiş de oluruz.

Konuşmanın koşullandırmayla bütünleşmesi ise edebiyatı tek başına sorunlu kılmaya yeter de artar bile.
#Konuşmak ve susmak
#İlahi hüküm
#Bakara
8 yıl önce
default-profile-img
Konuşmak ve susmak
Ultra varsılların pay satışının anlamı ne?
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?
Vergi artışı yerine yapılacaklar