|
iki muhalif
tokat’ta bir okula verilen ismini, 150’liklerden olduğu anlaşılınca kaldırmışlar… meşhur şeyhülislam mustafa sabri’den bahsediyorum… 1919 yılında, yani mütareke döneminde şeyhülislamlık makamına getirildi,
kabine üyeleriyle
anlaşamadığından bir müddet sonra istifa etti… tokat’taki bir okula adının verilmesi, 1869’da tokat’ta doğmuş bulunmasından ileri geliyor…
basit, sıradan bir adam değil… medresede okumuş, padişahın hocası
asım efendi
’den ders almış… 22 yaşında fatih camii’nde ders vermeye başlamış… bir ara
sultan abdülhamid
’in kitapçısı olarak da hizmet etmiş… bu sırada çeşitli nişan ve rütbeler kazanmış…
1908’de tokat mebusu olarak meclise girmiş… ikinci meşrutiyet’in ilanı esnasındaki katkılarından ötürü
beyanülhak
dergisinde ittihat ve terakki cemiyetine teşekkür yazıları yazıyor.. fakat kısa bir müddet sonra ittihatçıların müstebit icraatından münfail olarak onların rakibi hürriyet ve itilaf fırkası’nın kurucuları arasında yer alıyor… 1913’teki babıâli baskını sırasında aldığı tehditler üzerine evvela mısır’a sonra da romanya’ya gidiyor… birinci dünya harbi sırasında osmanlı ordusunun romanya’ya girmesi üzerine mustafa sabri, yakalanıp bursa’ya götürülüyor, orada ikamete mecbur ediliyor...

1918 yılında tekrar siyasi hayatın içine giriyor… aynı sene “darü’l-hikmeti’l-islamiye” âzâlığına seçiliyor… ardından da şeyhülislam oluyor…

damat ferid paşa kabinesinde yer alması kuvay-i milliyecilere ve ankara hükümetine karşı tutumu sebebiyle tekrar romanya’ya şehzade nizamettin efendi’nin yanına gidiyor…

neticede yurt dışına sürgün edilen 150’likler listesine dahil edildiği için memlekete dönemiyor… oğlu ile birlikte bir müddet yunanistan’da ikamet ediyor… orada
yarın
gazetesini çıkarıyor… bazı eserlerini tefrika ediyor… daha sonra da hicaz’dan mısır’a geçip
el ezher
üniversitesinde, uzun müddet müderrislik yapıyor…

siyasi, milli görüşleri dolayısıyle hükümetlerin ve devletin muhalefet ve husumetini celbeden bu zatın bir din alimi olduğuna şüphe yok… siyasi görüşleri, kendisine geniş bir kesimin aleyhtarlığını kazandırsa da muhammed abduh ve cemaleddin efgani gibi din yorumcularının fikirlerini şiddetle tenkit ettiğini biliyoruz… güçlü bir hafızası ve harikulade bir ifade kudreti var… ulûmu diniyye, kelam, felsefe, siyaset, sosyal aktiviteler, geniş çevreler, bu zatın konuşma ve yazma kuvvetini adamakıllı takviye etmiş…

bir iki eserini okudum… cümlelerinin kesinliği, hükümlerinin şiddeti, üslubunun mükemmeliyeti ve ahengi; kendini belli ediyor… üslub ve dil mükemmeliyeti; ne yazık ki, her zaman hareket ve icraat mükemmeliyeti sağlamıyor…

*

ALİ KEMAL
içinde kemal kelimesi bulunan çift isimli şahıslar, ne hikmetse, sıradan insanlar, alelâde kişiler olmamıştır… mustafa kemal, namık kemal, yahya kemal, yusuf kemal, yaşar kemal, v.s. bir de ali kemal’imiz var… mili mücadele aleyhinde bulunduğu için izmit’te linç edilen talihsiz adam… damat ferid hükümetinde dahiliye vekilliği yapmış birisi...
rical-i ihtilal
adlı bir kitabını okudum… çok güçlü, nefis bir türkçesi var… bakınız yahya kemal onun için ne diyor:

“en iyi ve kuvvetli bildiği şey, konuştuğumuz, yazdığımız türkçe idi. konuştuğumuz ve yazdığımız Türkçeyi sarf ü nahiv’de emsal siz bir istidat ve mümareseyle bilirdi… ömrünün son senelerinde türkçe bir lügat yazıyordu… bu eserin yazılmış kısmı bir gün intişar ederse ali kemal’in türkçedeki kudreti belli olur.. eski şiirimizle olan alakası lisan dolayısıyle idi… bunun için de muallim naci’yi türk şiirinin son peygamberi gibi görürdü… türkçeyi eski istanbul lehçesiyle çok iyi söylerdi.. pürgû (çok söyleyen ) idi… çok müsellem (teslim edilen) bir hakikat olmak üzere ali kemal’in kendine has bir üslubu vardı… denilebilir ki hiçbir türk muharriri onun kadar üslup hususiyeti göstermemiştir… kolay, çabuk, bol, sürekli ve tashihsiz yazardı… kavgalı, dağdağalı, buhranlı bir matbuat hayatı ortasında, başmakale, tarihi makale, kitap faslı, mücadele fıkrası; hasılı bu kabilden dört-beş yazıyı birkaç saat içinde çıkarıverirdi… kalemi garip bir tarzda iki parmağını kırmaksızın, hafif tutar ve kağıda fazla basmaksızın, cümleler üzerinde tevakkuf etmeksizin (durmaksızın), cümlede gelişi güzel nahiv kıvraklıklar yapar, itnap’tan (fazlalıklardan), girizgahlardan, tekrarlardan çekinmezdi.. yazısı sathi olmakla beraber açıktı… muallim haci’nin ‘istimali osmani’ kaidesini türkçenin esası telakki ederdi… böyle düşündüğü için de halid ziya bey’den ve bütün edebiyat-ı cedidecilerden müteneffirdi (nefret ederdi)… türkçülerin yazışını da sevmezdi… sadeliğin en hararetli bir mürevvici (taraftarı) idi…

süleyman nazif, ali kemal’i tehzil (alaya alma) sadedinde derdi ki: bu adam dâhidir… çünkü şark ve garbin sarfiyyunu (gramercileri) müttefikan (hep beraber) derlerdi ki: bir cümlenin terekkübü (yapılması) için laakal (en az) iki kelimeye ihtiyaç vardır… halbuki bu adam, bir kelimeyle iki cümle vücuda getiriyor, mesela ‘oldu da oldu…’ gibi…

ali kemal’e bir gün hüseyin cahid’in bir makalesini uzattım… eline alır almaz “hah hah hah ilk cümlesinde türkçe hatası var: bahse girmezden önce… diyor.. iyi ki (bahse girerden önce) dememiş… (bahse girmeden önce) demek lazım buradaki girme hafif mastardır…”

namık kemal’de, cevdet paşa’da, ziya paşa’da türkçe yanlışları görürdü… hatta muallim naci’nin bile bir iki yanlışı olduğunu naklederdi… istanbul’un yarattığı “sünepe, zibidi, düttürü leyla’’ gibi sıfatları çok kullanırdı… ikdam sahibi cevdet bey’e “ilahi cevdet bey, ilahilerle güvey giresin…’’ hitabiyle adeta söyler gibi yazı yazardı…

*

-yahya kemal’den aldığmız bu kadar… onun “siyasi portreler” (kitabından) alınmış bir parçadır..

-ali kemal’in “rical-i ihtilal” kıtabı eski türkçe ile yayınlanmıştır… büyük kütüphanelerde bulunabilir… oğlu eski büyükelçilerden zeki kuneralp’tir…

-maliye nazirı cavit bey’in oğlu da hukukçu şiar yalçın’dır… babası merhum olunca ittihatçı arkadaşı hüseyin cahit yalçın büyüttüğü için onun soyadını taşır…

tarihimizin ders alınacak nice hadiseleri, hayatından ibret alınacak nice siyasileri vardır…

yahya kemal san’at ve edebiyatla iktifa etmiş, bir de asıl mesleği olan diplomatlıkla ülkemize hizmet etmiş, siyasete girmemiştir… ne diyelim allah fani dünyayı terk edenlere rahmet, acıları ve tatlılarıyle uğraşanlara da saadet ihsan eylesin! amin !…

*

BİR TEBRİK

gazetemizin internet bölümü idarecilerinden olup halen çanakkale üniversitesi öğretim görevlisi olarak hizmet eden salih torlak, geçen hafta sarıyer’de icra edilen düğün töreniyle dünya evine girmiştir.. evladlarımıza ebedi saadetler dilerim.. hayırlı uğurlu olsun!..

#Salih Torlak
#Yahya Kemal
6 yıl önce
iki muhalif
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset