1918 yılında tekrar siyasi hayatın içine giriyor… aynı sene “darü’l-hikmeti’l-islamiye” âzâlığına seçiliyor… ardından da şeyhülislam oluyor…
damat ferid paşa kabinesinde yer alması kuvay-i milliyecilere ve ankara hükümetine karşı tutumu sebebiyle tekrar romanya’ya şehzade nizamettin efendi’nin yanına gidiyor…
siyasi, milli görüşleri dolayısıyle hükümetlerin ve devletin muhalefet ve husumetini celbeden bu zatın bir din alimi olduğuna şüphe yok… siyasi görüşleri, kendisine geniş bir kesimin aleyhtarlığını kazandırsa da muhammed abduh ve cemaleddin efgani gibi din yorumcularının fikirlerini şiddetle tenkit ettiğini biliyoruz… güçlü bir hafızası ve harikulade bir ifade kudreti var… ulûmu diniyye, kelam, felsefe, siyaset, sosyal aktiviteler, geniş çevreler, bu zatın konuşma ve yazma kuvvetini adamakıllı takviye etmiş…
bir iki eserini okudum… cümlelerinin kesinliği, hükümlerinin şiddeti, üslubunun mükemmeliyeti ve ahengi; kendini belli ediyor… üslub ve dil mükemmeliyeti; ne yazık ki, her zaman hareket ve icraat mükemmeliyeti sağlamıyor…
*
“en iyi ve kuvvetli bildiği şey, konuştuğumuz, yazdığımız türkçe idi. konuştuğumuz ve yazdığımız Türkçeyi sarf ü nahiv’de emsal siz bir istidat ve mümareseyle bilirdi… ömrünün son senelerinde türkçe bir lügat yazıyordu… bu eserin yazılmış kısmı bir gün intişar ederse ali kemal’in türkçedeki kudreti belli olur.. eski şiirimizle olan alakası lisan dolayısıyle idi… bunun için de muallim naci’yi türk şiirinin son peygamberi gibi görürdü… türkçeyi eski istanbul lehçesiyle çok iyi söylerdi.. pürgû (çok söyleyen ) idi… çok müsellem (teslim edilen) bir hakikat olmak üzere ali kemal’in kendine has bir üslubu vardı… denilebilir ki hiçbir türk muharriri onun kadar üslup hususiyeti göstermemiştir… kolay, çabuk, bol, sürekli ve tashihsiz yazardı… kavgalı, dağdağalı, buhranlı bir matbuat hayatı ortasında, başmakale, tarihi makale, kitap faslı, mücadele fıkrası; hasılı bu kabilden dört-beş yazıyı birkaç saat içinde çıkarıverirdi… kalemi garip bir tarzda iki parmağını kırmaksızın, hafif tutar ve kağıda fazla basmaksızın, cümleler üzerinde tevakkuf etmeksizin (durmaksızın), cümlede gelişi güzel nahiv kıvraklıklar yapar, itnap’tan (fazlalıklardan), girizgahlardan, tekrarlardan çekinmezdi.. yazısı sathi olmakla beraber açıktı… muallim haci’nin ‘istimali osmani’ kaidesini türkçenin esası telakki ederdi… böyle düşündüğü için de halid ziya bey’den ve bütün edebiyat-ı cedidecilerden müteneffirdi (nefret ederdi)… türkçülerin yazışını da sevmezdi… sadeliğin en hararetli bir mürevvici (taraftarı) idi…
süleyman nazif, ali kemal’i tehzil (alaya alma) sadedinde derdi ki: bu adam dâhidir… çünkü şark ve garbin sarfiyyunu (gramercileri) müttefikan (hep beraber) derlerdi ki: bir cümlenin terekkübü (yapılması) için laakal (en az) iki kelimeye ihtiyaç vardır… halbuki bu adam, bir kelimeyle iki cümle vücuda getiriyor, mesela ‘oldu da oldu…’ gibi…
ali kemal’e bir gün hüseyin cahid’in bir makalesini uzattım… eline alır almaz “hah hah hah ilk cümlesinde türkçe hatası var: bahse girmezden önce… diyor.. iyi ki (bahse girerden önce) dememiş… (bahse girmeden önce) demek lazım buradaki girme hafif mastardır…”
namık kemal’de, cevdet paşa’da, ziya paşa’da türkçe yanlışları görürdü… hatta muallim naci’nin bile bir iki yanlışı olduğunu naklederdi… istanbul’un yarattığı “sünepe, zibidi, düttürü leyla’’ gibi sıfatları çok kullanırdı… ikdam sahibi cevdet bey’e “ilahi cevdet bey, ilahilerle güvey giresin…’’ hitabiyle adeta söyler gibi yazı yazardı…
*
-yahya kemal’den aldığmız bu kadar… onun “siyasi portreler” (kitabından) alınmış bir parçadır..
-ali kemal’in “rical-i ihtilal” kıtabı eski türkçe ile yayınlanmıştır… büyük kütüphanelerde bulunabilir… oğlu eski büyükelçilerden zeki kuneralp’tir…
-maliye nazirı cavit bey’in oğlu da hukukçu şiar yalçın’dır… babası merhum olunca ittihatçı arkadaşı hüseyin cahit yalçın büyüttüğü için onun soyadını taşır…
tarihimizin ders alınacak nice hadiseleri, hayatından ibret alınacak nice siyasileri vardır…
yahya kemal san’at ve edebiyatla iktifa etmiş, bir de asıl mesleği olan diplomatlıkla ülkemize hizmet etmiş, siyasete girmemiştir… ne diyelim allah fani dünyayı terk edenlere rahmet, acıları ve tatlılarıyle uğraşanlara da saadet ihsan eylesin! amin !…
*
gazetemizin internet bölümü idarecilerinden olup halen çanakkale üniversitesi öğretim görevlisi olarak hizmet eden salih torlak, geçen hafta sarıyer’de icra edilen düğün töreniyle dünya evine girmiştir.. evladlarımıza ebedi saadetler dilerim.. hayırlı uğurlu olsun!..