|
yahya kemal’in gözüyle tevfik fikret
sevgili okuyucularım:

yahya kemal'in (2 aralık 1884 -1 kasım 1958) samimiyet ve doğruluğun numunesi bir şahsiyet, başarılı bir diplomat, yüksek seviyeli bir şair olduğunu, hepiniz bilirsiniz.. eski şiirimizle çağdaş şiir arasında bir köprü telâkki edildiği de hepimizce mâlumdur.

tevfik fikret (24 aralık 1867-19 ağustos 1915) ise, fırtınalı bir ferdi yaşantı ve yine fırtınalı bir edebî hayat sergilemiş olan gerçek bir şâirdir. aruz veznini mehmet âkif gibi konuşma diline yaklaştırmıştır. dili sağlamdır.. 1880 -1896 arasında (san'at sanat içindir) prensibine uygun; 1896'dan itibaren de (sanat toplum içindir) telâkkîsine vucûd veren şiirler yazmıştır.

hayat görüşleri; inançlı ve millî bir çizgiden , insaniyetçi ve lâik fikirlere ve anlayışlara doğru açılan değişmeler göstermiş, bu durum şiirlerine de aksetmiştir..

ahlâklı , dürüst ve fakat devamlı suretle tedirgin, hissî ve fevrî bir şahsiyettir.

*

tevfik fikret'ten 17 yaş daha genç olan yahya kemal'in kaleminden çıkan aşağıdaki metin parçası, büyük şâirin (siyasi ve edebi potreler) isimli eserinden alınmıştır:

“.... tevfik fikret' le çabuk dost olduk.. gariptir ki dostluğumuz şiir âşinâlığıyla olmadı.. benim kendime göre bir şiirim olduğunu tevfik fikret, muârefemizden iki sene sonra öğrendi.. sırf şahsi bir his sıcaklığı ile anlaştık.. arada sırada (âşiyân) 'a giderdim. edebiyata ve politikaya dair saatlerce konuşurduk.. ittihat ve terakkinin zehirnak (zehirli) bir muhâlifiydi.. ittihat ve terakkî'ye uzaktan ve yakından temas edenlere karşı hırsını yenemezdi.

O zaman en âteşîn bahisler bu zemîn üzerinde yürürdü.. Bâbıâlî vakasından birkaç gün evvel (cenyo çayhanesi)'nde o , terbiyeci sâtı bey ve ben kahve içiyorduk.. bir aralık önümüzden süleyman nazif geçti; beni selâmladı, ben de onu selâmladım.. fikret'in betibenzi birdenbire değişti, bana karşı bir anda bîgâne (ilgisiz) oluverdi, konuştuğumuz bahsi kesti, yutkundu, şaşırmış bir halde idi; sinirinin galeyânına dayanamadı, acı ve yabancı bir bakışla bana döndü: ( bu adamı tanır mısınız) dedi, tevfik fikret'in bu halinden muzdarip ve bu cür'etinden biraz da münfaildim. . soğuk bir cevap verdim:(evet tanırım) dedim.. taarruzkâr lisanını arttırarak: (bu adamın elini sıkar mısınız) dedi. artık izzetinefsim yaralanmıştı: (evet elini sıkarım; geçen gün elini sıkarken dikkat ettim, temizdi, zannederim elleri pis değil, sabunla yıkanıyor.) dedim..

durup dururken bir kavga sahasına girmiştik, sâtı bey muzdarip ve şaşkın halde bu mübahaseyi (konuşmayı) dinliyor ve müdahale edemiyordu.

tevfik fikret dedi ki: (demek ki zâtıâlînizce böyle bir adamın elleri maddeten temiz olunca sıkılır)

( -evet bence öyledir.. bence el sıkmak sırf sûrî (şeklî ) bir nezaket meselesidir.. nâgihânî (ansızın) takdim olunduğumuz insanların elini , nezâket mecburiyetiyle derhal sıkarız; çünkü ahlâkları hakkında tetkîkat'ta bulunmağa vaktimiz yoktur.. mâmâfih (bununla beraber) ben ahlâkını beğenmediğim adamların da elini sıkarım, çünkü ahlâksızlığın elden sirayet edeceğine inanmam, sâniyen ahlâk cezâsı verecek kadar da sert değilim, dedim..

bu son sözden tevfik fikret fevkalâde alındı.. kahvelerimizi ödedik, soğuk bir ayrılışla ayrıldık..

tevfik fikret'le son görüşümüz olduğuna kanâat hasıl etmiştim.. o ve sâtı bey bu hadiseden sonra yolda yakup kadri 'ye tesadüf etmişler.. tevfik fikret , hâdisenin elîm tesiri ile ona da süleyman nazif'e dâir sert şeyler söylemiş ve gitmiş...

(cenyo)'daki selamlaşmadan sonra tevfik fikret'le benim aramda geçen bu mübâhasenin süleyman nazif farkına varmış.. ondan sonra bana ne geçtiğini kerrât ile musırrâne (ısrarla) sordu.. söylemedim.. senelerden sonra süleyman nazif'le bir akşam (yani kırathânesi)nde bir ara kahve içiyorduk,

tekrar ısrâr etti, söylemeye mecbur oldum, merakı geçti, lakin tevfik fikret'e karşı kîni de geçmişti.

(cenyo) hâdisesiyle tevfik fikret'i bir daha görmeyeceğimi zannediyordum.. bir iki arkadaş söylediler ki, hâdiseye rağmen , lehimde teveccühkârmış .. kendisini tekrar görmeğe gittim.. aramızda daha sıkı bir dostluk başladı.. birkaç defa şiir tecrübelerimi görmek istedi.. garip bir hisle göstermek istemedim.. mâmâfih bu samîmî hasbihalde bu hissi ifşâ edeyim.

O zaman kendi şiirime müfrit bir itimâdım vardı.. tevfik fikret'in ne diyeceği bence bir muammâ idi.. çünkü kendisinin, kendinden sonra şiir söylemiş gençleri istihkaar ettiğini görüyordum.. gerçi rıza tevfik, yayvan ağzı ile benim tecrübelerimi kendisine anlatmıştı.. lâkin içimde bir çekingenlik vardı.. olduğu gibi dost kalmamızı tercih ediyordum.. nihayet bir gün başkalarından işittiği bir iki mısraı bana kendi söyledi ve pek beğendiğini ifade etti.. ben de birkaç şiirimi okudum.. çok samimi bir dikkatle tekrar tekrar okuttu.. hakîkaten samîmî bir adam olduğu için o gün bana gösterdiği teveccühden ne derece mütehassis olduğumu nakledemeyeceğim.

bu mülâkatımızdan birkaç gün sonra doktor adnan bey (adnan adıvar ) ile karşılaştım. fikret'le sık sık ve iyi görüşürdü.. bana dedi ki: ( tevfik fikret ilk defa olarak bu nesilden bir şairin şiirini beğenmiş; seni ağzından düşürmüyor, senin şiirin hakkında neler söylediğini bilmezsin.. bu şiir bizim söylediğimiz lakin bir türlü vücud'a getiremediğimiz şiiirdir dedi, tevfik fikret gibi, yenileri hiç beğenmemiş bir adamın senin hakkındaki teveccühü müthiş bir mazhariyettir.) dedi.

*

değerli okuyucularım, şâirler dilleri ile kalpleri aynı kaynağa bağlı varlıklardır. ruhlarının hâlisiyeti, onların gerçek cevherlerinin ve manevi mertebelerinin teminatıdır.

bu kısa hatıradan anlaşılmıyor mu .!.
#tevfik fikret
#mâmâfih
#yahya kemal
9 yıl önce
yahya kemal’in gözüyle tevfik fikret
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti