|
Ahhh Cüneyt! Ne güzel ölüme yükseldin!

Ölü olan yerde neden yavaş konuşuruz?

– Hepimiz ölüm karşısında kendimizi suçlu hissederiz de ondan…

KEMAL TAHİR

Cihan Aktaş, ''Hayriye''nin ölümünü anlatırken, Ferruhzad''ın ''Kuş ölüyor, ölümü hatırla'' uyarısını yapmıştı: Hangi yaşta ölürsek ölelim, tamamlanmamış cümlelerimiz olacak.

Birkaç gün öyle dolaştım. Ötekinin ölümü, berikinin ölümü üzerine düşünerek…

''Sana nasihat edici olarak ölüm yeter'' hadisi, yüreğimin üstünde bir hamaylı gibi… Her erken ölüm haberini, Octavia Paz''ı hatırlayıp ''Yaratıcı kucağa dönüş''e sığınıyor giden, ne güzel diyerek karşıladım.

Her yukarı yükselişin, bir lütufmuş gibi sunulmasına alışmış nefsimiz. Bir adım daha yükseldikçe, o kadarlık bir zaman diliminin ayağımızın altından kaydığını hissetmiyor, ölüme biraz daha ''yaklaştığımızı'' fark etmiyoruz.

Sezai Karakoç''un, ''Yukarıya yükselsek ölüme yükseliyoruz'' dizesi de yetmiyor kendimize gelmeye…

Aktaş''ı okuduktan sonra Leyla ile Mecnun''un ''ölüm'' faslını açıp yeniden hatırlama ihtiyacı hissettim: Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde/ Bir kış güneşliğinde/ Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir…

***

Akşam, Afyonkarahisar''da askeri mühimmat deposunda meydana gelen patlamanın son dakikalarını giriyordu televizyon kanalları. Birkaç gün önce, Beytüşşebap darbesini yemiş kalbim yeniden daralmaya başladı altyazıları takip ederken ekranlarda…

Dua ettim, yattım.

Gün ağarınca anladım gecenin neden huzursuz geçtiğini. ''Ölüm adına, ölüm maskesini takınarak, ışığa dönüşen'' 25 genç adamın gittiği haberi yayıldı dalga dalga…

25 hanenin, 25 ışığı daha söndü.

Dayımın sevgili oğlu, annemin sevgili yeğeni, benim sevgili ''kuzenim'' Cüneyt de ışığa dönüştü.

''Ölüm güç bir şeydir'', kabul…

Ama beklersin bazen ölümü… Ayak sesinden bellidir geleceği. Önceden verir işaretini. Hissedersin, hazırlık yaparsın. Ama pisi pisine bulursa bir kuytuda, gidene daha çok yanar canın. Kime hesap soracağını bilemezsin. Nasıl ağlayacağını, nasıl dua edeceğini, kimin kapısını çalacağını bilemezsin. Hayatın acımasızlığına karşı cesurca sürdürdüğün savaş bir anda anlamsızlaşır. Cılız bir iniltiye döner haykırışın. Ezilir, ufalır, yok olursun.

***

Cüneyt''imiz gitti. Asil bir Kızılderili sözünü küpe gibi asarak kulaklarımıza: Şerefli bir ölüm, en büyük ödülü almış demektir.

Böyle olduğuna inandırarak kendimizi, bundan böyle 8 yaşındaki Hasan Mert''le 1 yaşındaki Enver Efe''nin etrafında, onların gözlerinin buğulanmaması için pervane olacağız.

Kutlu yolculuğuna çıkmadan bir gün önce katıldığı şehit cenazesinin ardından ''facebook'' hesabına yazdığı notu/işareti saklayacağız: Bugün şehit üsteğmen Sami Çiftçi''nin cenaze törenine katıldım. Aklıma kendi evlatlarım ve kendim geldim. Düşünürken bile gözlerim doldu ağladım. Şehit olan üsteğmenin ailesinin ve eşinin çektiği acı tarif edilemez herhalde.

***

Hey siz, mühimmat deposunda gece sayımı olur mu olmaz mı, acemi askerlerin orada ne işi vardı, bombaları içeriden birileri mi patlattı, bu iş bir sabotaj mı yoksa kaza mı sorularıyla vicdanları terlemesi gerekenler…

Lütfen boşverin bu soruların cevabını aramayı…

Alın kalkanlarınızı elinize, kendinizi şehitlerden üzerinize yağacak sağanaktan koruyun. Ancak böyle atabilirsiniz bu korkunç ve ölümcül günahın darasını üstünüzden.

Cüneyt''imiz gitti. Cüneyt''le birlikte 24 can gitti…

Daha önce de binlerce, on binlerce Cüneyt…

Geriye kalan Cüneytlere merhamet edin efendiler, geriye kalan Cüneytlere vicdan kesilin, yeter!...

12 yıl önce
Ahhh Cüneyt! Ne güzel ölüme yükseldin!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset