|
28 Şubatçılar kimler?

Pekala, bugüne kadar olanlara kısaca göz atalım: Önce savcıların şaibeli yöntemlerle kanıt topladıklarının sonradan anlaşıldığı 17 Aralık operasyonu yapıldı. Bundan dolayı oyların etkilenmesi çok muhtemel olduğu için operasyonun sonucu, AK Parti"nin mücadele etmeye söz vererek yola çıktığı bir ilkeyi çiğnediği algısının yaygınlaşması oldu.

Doğrusu bunun klasik olmayan bir yöntemle siyaseti dizayn etme çalışması olduğuna inanmak için yeterli sayıda gösterge vardı, "neden şimdi ve neden bu yöntemlerle?" sorusunu soranlara, "Biz siyaset mühendisi değiliz, derdimiz ülkemizin iyiliği, bütün çabalar memleketin kirlerinden arınması için" diye cevap verildi.

"Peki" demeye ve vicdanen bir yanılma/esneme payı bırakmaya fırsat kalmadan, yeni hamleler geldi. Suriye"deki savaş mağduru yaralı insanlara yardım malzemesi taşıyan İHH tırına yapılan operasyon, uluslararası kamuoyunda, Türkiye"nin MİT aracılığıyla El Kaide"ye silah yardımı yaptığı ve İHH"nın bunun transportu olduğu algısının yaygınlaştırılmasına hizmet edecek şekilde duyuruldu. Bitmedi, bir zamanlar barışı sağlamak için Oslo"da PKK"lılarla masaya oturduğu için aynı grup tarafından tefe konulan MİT, yayınlanan bir ses kaydıyla Paris suikastlerinin sorumlusu olarak gösterildi.

Kaset yayınlamaya doyamayanlar, memlekette herkesin paranoyak olmasına neden olacak denli açıktan ve yaygın bir şekilde hukuksuz dinleme yaptığına inanılanlar; Fethullah Gülen"in telefon konuşmaları internete düşünce, bu kez Suriye"yi anıştırarak Esed"le Erdoğan"ı eşitleyen altmetinlerle dolu "Muhaberat" söylemlerine sarıldılar. Oysa 10 yıldır bu ülkede ortalama vatandaş dahi telefonlarının cemaat tarafından dinlendiğini düşünüyor ve bugün "muhaberat" muhabbetine sardırarak dinleme konusunda da bir hukuk olması gerektiğini hatırlatmaya kalkışanlar, "biz 10 yıldır ne yaptık da bu algıya sebep olduk" diye kendilerine tek bir soru dahi sormadılar.

Sormadıkları gibi, Ömer Güney"in Paris Suikastlerini anlattığı ve MİT"i zan altında bırakan kaset konusunda bir "hukuk" arayışına da girmediler, hatta "Bakın bakın suçlu MİT"miş" diye alkış yaptılar. Bana kalırsa bu ülke Gülen dinlemesinden çok önce muhaberat olmuştu ve bunun sebebi ne Başbakan ne de MİT"ti. Bilakis, emniyetin dinleme aletleri ve imkanları yetersiz –şaka gibi değil mi- diye, dinleme cihazları alıp devlet imkanlarıyla at koşturdukları söylenenlerdi.

"Mesele yolsuzluk değil, siyaseti dizayn etme, sen hala anlamadın mı?" durumu tamamiyle ortada aslında. Uzun uzun anlatmanın bile, insanların zekasına hakaret anlamına geleceği bir noktada hatta. Önceki yayınlarını geçtim, daha dün New York Times"da, Washington Post"ta, Financial Times"ta yayınlansa ulusal imajımız adına kahrolabileceğimiz, "Is there totalitarianism in Turkey?" başlıklı bir makale yayınlandı Today"s Zaman"da. Yazıyı yazan bir Türk, ama üslup ve dil çok dışarlıklıydı: "Türkiye"de totalitarizm var mı?"

Örnekler çoğaltılabilir; Zaman"da; Japonya"yla yapılan nükleer tesis anlaşmasını "nükleer bomba yapacaklar, AKP hükümetinin derdi enerji değil, nükleer silah yapımında kullanılan plütonyum elde etmek " diye yazanından tutun; Tevrat"tan göndermelerle –niye Kur"an-ı Kerim değil de Tevrat ayrıca, o da ayrı bahis- öldürülmekle tehdit edenine dek; hukuka giyotin benzetmesi yaparak, "dikkat et de kellen gitmesin" diye sopa göstereninden tutun; "Türkiye için tek çıkış yolu var, AKP"ye derhal kapatma davası açılmalı, artık hukuki ve toplumsal meşruiyetlerini kaybettiler" diyenine dek...

Bunları kabartma tozu katılmış, çalkalandıkça da şişmiş bir özgüvenle, korkusuzca yazanlar, "totaliter, tek adam, diktatör, el kaideci, bombacı" diye diye kendi ülkelerini içte ve dışta karalama yarışına girmişken; yüzde 50 oy almış meşru bir hükümete destek verdiği ve yargı yoluyla yapılanların siyasete müdahale çabası anlamına geldiğini yazan kalemlerin dillerinin kopartılmakla tehdit ediliyor olması, sarkazmı da aşan bir durum.

Bütün memleketi uyutarak operasyon çekilen "diktatörlükte", diktatörü kamuoyu huzurunda giyotinle tehdit etmek serbest; ama "bu kardeşliğe sığmaz, etkileri de Türkiye"yle sınırlı olmaz, kendinize gelin" demek, dil kopartma eyleminin haklı gerekçesi, öyle mi?

Bütün bunlardan sonra bile, "amacımız yolsuzluk, ülkenin temizlenmesi" diyor, "bu yapılanlar 28 Şubat"ı akla getiriyor" diye yazılar yazabiliyorlar. Benim bildiğim cemaatin samimi tabanıyla kimsenin bir derdi yok, devlet bir varoluş savaşı içinde paralel yapıdan temizlenmeye çalışıyor sadece. Zira demokrasilerde hükümet etme yetkisi savcılarda değil, halk tarafından seçilmiş olup bir sonraki seçimde halka hesap verecek olanlardadır.

28 Şubat"a gelince; o dönem dindarlara yapılanlar arasında en kederli haksızlıklardan biri belki de birincisi parti kapatmaydı; parti kapatmayı bugün kimin dilediği ortada...

10 yıl önce
28 Şubatçılar kimler?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’