|
Açık yara

"Savaşın neye benzediğini fotoğrafların kendileri söylüyor... Savaş yırtar, savaş parçalar. Savaş iç deşer, savaş bağırsakları söküp boşaltır. Savaş teni yakıp kavurur. Savaş organları bedenden koparır. Savaş yıkıp yok eder" diyordu Susan Sontag Başkalarının Acılarına Bakmak kitabının bir yerlerinde...

Savaşın neye benzediğini, aç bırakılarak işkence edilmiş, kayışlarla boğulmuş, gözleri oyulmuş, suratları parçalanmış, kafaları patlatılarak öldürülmüş insanların fotoğraflarıyla bir kez daha gördük. Aslında tek taraflı bu zulme savaş demek doğru olur mu emin değilim, emin olduğum şu; bu tür fotoğrafların tek işlevi sadece gerçeği göstermek değildir. Çünkü fotoğraflar, gerçekliği şüpheye yer bırakmayacak ölçüde çıplak biçimde önümüze koyduğu gibi; bakan kişide o fotoğraflara konu olmuş insanların acılarıyla ünsiyet kurma duygusu oluşturur. Yani, yeryüzünde görülebilecek en büyük acılarla can vermiş bulunan o insanlara sempati duyarız. Bu sempati, "o vahşet işlenirken orada bulunmama" konforu ve "insanlar nasılsa ölmüş olduğu için, elimizden bir şey gelmez" duygusu olmasaydı, insanın vicdanını harekete geçirme işlevselliğine sahip olabilirdi.

Ancak genellikle fotoğraflar her şey olup bittikten sonra ortaya çıktığı için bize sadece kurbanların acılarıyla özdeşim kurma duygusu bırakır. Bu duygu konforludur, çünkü bakan kişilerde "artık elimden bir şey gelmez" düşüncesi oluşturduğu gibi, o fotoğrafların izleyicilerine masumiyet de sağlar. Bu işkenceleri yapanların değil, kurbanların yanındayızdır; biz iyi insanlarızdır; onları görmek bize acı vermiştir, daha ne olsundur. Oysa biz o fotoğraflara baktığımız esnada dahi, aynı yerde ve biçimde işlenen sistematik cinayetler sürüyordur büyük ihtimalle. Bunu düşünmek istemeyiz, zira bu pek vicdan rahatlığı sağlayacak bir pozisyon değildir.

Olması gerekenden fazla her odaklanmanın körleşme yarattığı gibi, o fotoğraflara her bakışta insiyak katsayısı bir tık iner. İşkenceye bakmak giderek normalleşir, bir süre sonra da gündemden düşer, unutulur gider.

Bugün olduğu gibi...

Suriye"nin geleceği hakkında bir karara varılmaya çalışılan Cenevre görüşmelerinden ise restleşme çıktı. Esed tarafı "Esed"li bir hükümeti" kırmızı çizgi olarak sundu. Buna karşılık, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Bizler korkunç 11 bin fotoğraf gördük. Nürnberg"den bu yana böyle korkunç işkence fotoğrafları görülmemişti. Bu katliam insanlığa karşı bir suçtur. Bu suçu işleyenler hesap vermeliler." diye konuştu. ABD Dışişleri Bakanı Kerry ise, "Esed kurulacak geçici hükümette yer alamaz" dedi. Elbette muhalifler de bu şartlarda bir sulhu asla kabul etmeyeceklerini söylediler. Öte yandan, önceki gün Kerry El Arabiya"ya verdiği röportajda, "Eğer Suriye"de barış sağlanırsa, birçok ülke Suriye"ye barış gücü gönderme teklifi verdi" şeklinde bir açıklama yaptı. Kerry"nin Suriye"de kimyasal silah kullanıldığının kanıtlandığı günlerde yaptığı heyecanlı açıklamaları hatırlayanlar için, aceleden karara varılmamasını gereksinen cümleler. Bunun Rusya ve Çin"e yönelik nabız yoklama hareketi mi; işkence görüntüleriyle hareketlenmiş uluslararası kamuoyunun gazını alma çabası mı; yoksa "elimizi tek başımıza taşın altına koymayız" cümlesinin diplomatik izahı mı olduğunu zaman gösterecek. Zira, sokaktaki Amerikalı"nın 10"undan 8"i "Fotoğraflar çok kötü, ama Suriye"de ne olduğu bilinmeyen gruplar var, 100 binden fazla sayıda savaşçıdan sözediliyor" diyorsa, Obama yönetiminin kamuoyunu, herhangi bir operasyon opsiyonuna ikna etme ihtiyacı duymadığı ortaya çıkar. Kamuoyunu ikna etmeden bir operasyona girişilmesi de ihtimal dahilinde midir, dünya görecek.

Öte yandan bir de ulusal manzara var ki, en az uluslararası kontekst kadar acıklı.

Suriye"ye yardım götüren TIR"ları durdurup Türkiye"nin adını uluslararası arenada El Kaide ile yan yana getirmeye ahdetmiş bulunanların o görüntüler karşısında insanlıklarından utanmış olduklarını bile sanmıyorum. Bir de, kişisel kaybetmişliklerini hükümete muhalefete tahvil eden ve bu muhalefette "fotoğraflar kötü ama, bir de ciğer yiyenler var" diyebilecek kadar ileri gidenler var ki, şahsi çıkarlarıyla insanlıkları arasındaki yaptıkları uzun atlamalar seyre değer. Bravo, iyi derece yaptılar.

"Bu fotoğraflar da tam Cenevre öncesi hükümete yaradı" diye güya uyanık politik analizlerle "ay ne zekiyim" yapanlar... "Eee, İran"a destek veriyorsunuz, onlar da gidip Esed katilini destekliyor" diyerek hayatlarında hükümeti değilleme dışında hiçbir hedefe yer olmadığını bir kez daha kanıtlayanlar... Liste uzar...

Sonuç; Suriye yeryüzünün açık yarası olarak orada duruyor. O açık yaraya merhem olmaya çalışanları engellemek ve konuşmak dışında bir şey yapan da henüz bulunmuyor.

10 yıl önce
Açık yara
Ömrümüzün sonbaharı
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak