|
Anayasa, Başkanlık ve CHP’nin görevi

Bahçeli'nin Başkanlık sistemi için referandumu işaret ettiği günden bu yana, bir süredir sönümlenmiş gibi gözüken Başkanlık tartışmaları yeniden alevlendi. AK Parti'den Mustafa Şentop, Başkanlık sistemi modelinin yüzde 90 oranında ABD'dekine benzeyeceği anayasa taslağını 10 gün içinde Meclis'e sunmayı planladıklarını söyledi.



Eğer bir aksilik olmazsa, bir hafta sonra Meclis'te anayasa tartışması izleyeceğiz gibi gözüküyor. Zira, CHP baştan itibaren hem yeni anayasaya karşı ayak sürüyordu, hem de Başkanlık fikrine toptan karşıydı ve sözcü Selin Sayek Böke'nin iki hafta önce Bahçeli'nin referandum önerisine verdiği “yedek lastik” şeklindeki nazik (!) cevabından anlaşılıyor ki, fikirleri pek değişmiş değil… Yani bu hamur daha çok su kaldıracak.



Öte yandan, CHP'nin çocuk mızıkçılıklarını ya da ergen isyanlarını andıran bu duygusal patlamaları bırakıp, Meclis'e getirilecek öneriye nasıl bir katkıda bulunabileceğini şimdiden düşünmeye başlaması üzerine farz değilse bile, ona yakın derece önemli.



Çünkü çoğu kişinin dediği gibi, bugün toplumsal yapı başkanlık sistemini zorunlu kılıyor olsa da; sosyoloji olgusu sadece oy veren halktan ibaret değil; bir ülkedeki köklü kurumlar, bürokrasi, sivil toplum ve siyaset de o ülkenin sosyolojisini oluşturan unsurlar. Avrupa'nın çoğu ülkesinde neredeyse yüzyıllardır saat gibi fasılasız işleyen parlamenter sistemin bizde 10 yılda bir inkıtaya uğramasının, memlekette eline silah alanın darbe yapmaya kalkmasının, kalabalıkları önüne katanın hükümet düşürmeye çalışmasının sebebi de sosyolojimizde Avrupa'dakinden farklı olarak demokrasiyi içselleştirme problemi olması.



Çoğunlukla muhafazakarlar demokrat olmamakla suçlanır, ama Türkiye'nin kurucu rejimi de çok demokratik sayılmazdı. Ordu bugün kışlasına çekilmiş görünüyor olabilir, ama Türkiye'de hala seküler düzeni koruma konusunda kurucu ideoloji tarafından kendisine bekçilik görevi tevdi edildiğine inanan ve işin kötüsü bu –varsayılan- görevi çocuklarına miras titizliğinde aktarmaya çalışan bir Kemalist kuşak var. Var, çünkü bu insanlar hala Cumhuriyeti gericilerden koruma görevleri olduğunu düşünüyor. Diğer bir husus, Türkiye öteden bu yana terör sorunu yaşayan bir ülke ve bu da toplumun tolerans sınırlarını daraltan bir etmen…



Velhasıl Türkiye, seküler-dindar ayrımını, kısmen statü ve sınıfsal açıdan, aslında daha çok derin bir yarık olarak yaşamış, terör nedeniyle hep diken üstünde durmak zorunda kalmış bir toplum. Dolayısıyla Türkiye, iki ayrı yarık olarak ne sekülerlerin ne de dindarların demokrasiyi içselleştiremediği bir yapıya sahip. Yani, aydın-bürokrasi-sermaye sacayağıyla yola getirilmeye, darbeyle terbiye edilmeye alıştırılmış bir toplumuz…



Sonuç itibariyle, Batı toplumlarından birebir alıp copy-past yaptığımız parlamenter sistem, 367 gibi cinliklerle, hinliklerle, ayak oyunlarıyla ve elbette darbelerle o kadar çok iğdiş edildi ki, sistem sonunda itibarsızlaştı, yer yer de çalışamaz hale geldi. Üstelik Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçiliyor olması, parlamenter sistemi daha da işlevsizleştirdi. Sürekli ateşler yakılan, savaşlar çıkarılan bir coğrafyanın tam göbeğinde bulunuyor olmamız, Türkiye gibi toplumların zaten tarihin her döneminde tercih ettiği “karizmatik otorite”yi her zamankinden daha çok arzulanır hale getirdi.



Buraya kadar sorun yok, ancak siyasetle tek ilgisi bireysel çıkarlarıyla sınırlı olan ve seçimden seçime oy vermekten öte bir siyasi faaliyette bulunmayan Amerikan toplumu ile değer, tutum, davranış kodları çok daha geleneksel olan bizim toplumumuzun neredeyse hiçbir ortak noktasının olmadığı hesaba katılarak yol alınmalı diye düşünmekteyim.



Yani Meclis'te bulunan bütün partilerin, demokrasi muhayyilesi çerçevesinde meseleye, sözkonusu anayasa taslağının Türkiye'nin bundan sonraki toplumsal sözleşmesi olacağı ciddiyetiyle yaklaşması gerekiyor. Eğer bu ülke adına bir parça sorumluluk taşıyorsa, CHP'nin yapması gereken en son şey de mızıkçılık yapmak, bunalım takılmak, “oynamıyorum” deyip çekip gitmek yahut masa tekmelemek oluyor…



Ama CHP'nin, durumun farkına varabilmesi için, önce tarihsel olarak, meşru siyasete siyaset dışı müdahaleleri hak gören “zinde güçler” çarkının dişlilerinden biri olduğunu idrak etmesi, bu çirkin gelenekle yüzleşmesi ve onu terk etmesi gerekir ki, bu da CHP'nin demokratikleşmesi demektir. Yani, neredeyse imkansız.



Meşhur bir tanım var. Bir ülkenin gerçek bir demokrasiye sahip olabilmesi için sadece siyasi iktidarının değil, muhalefetinin ve sivil toplumunun da demokratik olması gerekir, denir. Belli ki, bunun Türkiye'de olması biraz zaman alacak. Oysa böyle bir coğrafyanın tam ortasında artık askeri ya da bürokratik darbelerle çökertilme, kuvvetler ayrılığını sağlayamama veya benzeri tıkanmaları yaşama gibi bir lüksümüz yok…



Yine de umut kesmeyelim…


#Başkanlık sistemi
#CHP
#Anayasa
7 yıl önce
Anayasa, Başkanlık ve CHP’nin görevi
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler