|
Boykotun gerekçesi

Üstünden çok geçti ama Başbakan''ın boykot çağrısı hala eleştiriliyor. İlginçtir, Doğan Grubu yayın organlarının “yandaş medya” olarak tanımladığı kalemlerin de büyük katkılarıyla hem de…

Oysa biz “yandaş medya”dan firesiz, fasılasız, şerhsiz bir “taraftarlık” bekleriz; hep bir ağızdan ve tekses, tekrenk, teknota yazılar döktürdüklerini düşünmek isteriz. Oysa öyle olmuyor; zihinsel araçlarla ve “et tekraru ahsen” yöntemiyle sağlamlaştırıla sağlamlaştırıla yıllardır boykot edilen ve ettirilen “yandaş medya”dan Yeni Şafak''tan, Star''dan, Zaman''dan, Sabah''tan bir gruba karşı boykot çağrısının yanlış olduğu yönünde onlarca yazı döküldü/dökülüyor. Özgürlük havarisi rolü de, memleketi sürekli “işte bu zihniyet” konseptiyle bölen, ayrıştıran, çatıştıranlara kalıyor.

Güzel, güzel. Ama doğru değil. Çünkü bana kalırsa; hele de bugünlerde bu sıfata, Doğan Grubu gazetelerinin “patrona saldırıldı, birleşelim” şeklinde bir gizli güdüyle teyakkuz vaziyeti almış gibi görünen yazarları daha çok yakışıyor.

Konuya gelince; doğrudur; bir medya patronunun iki şapkası olamayacağı gibi; bir Başbakan''ın da, “vatandaş şapkamla asabileşiyorum, kime ne” deme gibi bir lüksü olmamalı.

Velev ki; hakkında çıkmış/çıkan/çıkacak çarpık, manipülatif ve hatta yalan haberlerden “illallah” etmiş olsun. Velev ki; lokomotifi Doğan Grubu olan “istemezük”çüler tarafından sürekli, yeniden ve her seferinde şu meşhur meşruiyet sorunuyla yüzyüze getirilsin. Velev ki; Doğan Grubu hükümet etme işinin kendisi ile AK Parti hükümetini birbirine asla yakıştıramayan; eline geçen ve geçmese de bizzat yaratılan her fırsatta, oy veren kitlelerle birlikte AK Parti''yi küçümseyen yayınlar yapsın. Velev ki; Deniz Feneri davası, memleketteki yardım duygusunun bitirilmesi pahasına geçmiş hesaplaşmaların, güncel “endişelerin” ve gelecek vehimlerinin yeniden kurgulanması sürecinde bir araç, manivela haline getirilsin. Velev ki; bu montajdaki zafiyetin yol açtığı haksızlık hissi, insanı çileden çıkaracak boyutlara ulaşsın. Yine de çok doğru olmaz. Çünkü bir Başbakan, şu gazeteleri evlerinize sokmayın dediğinde, bunun kurumsal ve kapsayıcı bir tarafı da kendiliğinden geliyor.

Gelgelelim; o çağrıya sebebiyet verecek şartların oluşturulmasındaki gayrete baktığımızda, o çağrıyı haklı kılacak derecede baskın çarpıtmalarla hergün ama hergün karşılaştığımız da yalan değil.

Kulağa hoş gelmeyebilir, “basın özgürlüğü kavramına terso durum” çağrışımı yapabilir ama, bu ülkede bir çırpıda ve samiyetle Doğan Grubu''nu sütten çıkma ak kaşık ilan edebilecek tek bir Allah kulu bulunabileceğine de inanmıyorum. Bugün ucu hükümete erişme ihtimali bulunan her konunun üstüne gözyaşartıcı bir cesaret ve cevvaliyetle giden, konu yoksa yalandan dolandan konu çıkaran medya grubunun Deniz Feneri davasıyla Ergenekon''a aynı hassasiyetle yaklaştığını iddia edebilir miyiz? “Yandaş medya”, “yetim hakkı yiyenler bizden değildir” diye ortalığı çınlatırken; Doğan Grubu''ndan hangi kalem çıktı da, “Adam öldüren, darbe planları yapan teröristlerle işimiz yok” dedi de, biz duymadık.

Danıştay baskınıyla canlara kıyıp evlerinin bodrum katında bomba imal edenlerin üye olduğu bir terörist örgüt kanıtlı, delilli ortaya çıktığında bile, AK Parti ve dindar kesim karşısında konumlandıkları ideolojilerinden bir gıdım ödün vermemeyi gazetecilik başarısı sayıp, örgütle ilişiği bulunanların gözaltına alınmasına kafayı takıp ama asla neden alındıklarıyla ilgilenmeyip, kah derin devlet, insan hakları tiradları atarak, kah alay ederek davayı etkisizleştirmeye çalışanların, Deniz Feneri konusundaki niyetlerine ne kadar itibar edilebilir ki…

Edilemez; tıpkı havaalanında manevi bir yolun, Hacc yolcularının gözü önünden çıplak mankenli reklam afişleri indirildi diye kıyameti kopartanların, aynı muameleyi önceki gün apronda Tel Aviv yolcusu bir grup yahudinin topluca yaptıkları ayine çekmemesiyle açığa çıkan zihniyete itibar edilemeyeceği gibi… Ben size, daha geçtiğimiz hafta; Fatih Sultan Mehmet''in Ramazan''da halkın yediklerini yemediği, tatsal bir şatafat içinde yaşadığı vurgusunu yapan bir haber gördüğümü söyleyeyim, siz Osmanlı''yı ve dini “şatafat” bahsiyle vurmaya kalkışanların gösterişsizliği bir tür gericilik olarak gören ve gösteren ideolojik yönelimlerinin niyetini tartın, anlayın.

Başbakan; bendenizin de bizzat, hakkımda yazdığı yalanı tekzibime rağmen düzeltmeyen Posta Gazetesi''nin Altın Ahududu plaketini hak eden, züppelik şahikası haberciliğine karşı duyduğum öfke karışımlı küçümseme hissinin benzerine kapılmış olabilir. “Cevap verebilecek yeri de, konumu da bulunan, bu tür iftiralara meslek icabı şerbetli olan, ayna olan, hakkını arayan bana bile yapılıyorsa bu; çaresiz, savunmasız, korunmasız vatandaş ne yapsın?” diye düşünmüş de olabilir. Ama yine de öfkenin transferi “Doğan Grubu” mensubiyetine değil; yalan, dolan, sipariş, manipülasyon, inançlara ve yönelimlere karşı muhalif ya da alaycı yayınlara olmalı, zannındayım.

Çünkü, iftira atan, yalan söyleyen ama bunun sonucuna katlanmak sözkonusu olduğunda yan çizenlere -hangi grupta yaşıyor ya da yaşatılıyorsa- boykot haktır. Ha, “yalan ve iftiraya da boykot uygulanmamalı, özgürlük falan filan” diyenler çıkabilir, ama emin olun onlar hiç doğrusu olmayanlardır.

16 yıl önce
Boykotun gerekçesi
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler