|
Cemaat ve sembolik şiddet

Dershaneler"le başlayan ve giderek büyüyeceğe benzeyen kavganın daha ne kadar çirkinleşebileceği konusunda bir fikrim yok. Sosyal medyadaki yaylım ateşleri; -öyle değilse bile- tek bir merkezden örgütleniyormuş gibi gözüken salvolar; Samanyolu"nun dizilerine yerleştirilen "karanlık odakların hain planları" sekanslarındaki imalarla zihinleri dönüştürme gayretleri; Başbakan"a yönelik "diktatör"den tutun, "yalancı"ya, "firavun"a varan çeşitli doz ve düzeylerdeki hakaretler; Yalçın Akdoğan"ın yaptığı "sukunet" çağrıları nedeniyle hedefe konulması, hükümetin Kürt açılımının Yasin Aktay"ın sosyolojik bir değerlendirmesi üzerinden bir ırk olarak Türklüğe ihanet olarak lanse edilmeye çalışılması.

Ve son olarak Bugün Gazetesi"nde, Başbakan Erdoğan"ın Aileden Sorumlu Bakan Fatma Şahin ve birkaç kişinin daha adaylıklarını açıkladığı törende, bu yazıyı okuyan herkesin gördüğünü sandığım o fotoğrafın yayınlanması...

Doğan Grubu"ndaki "özgürlükçü"lerden her zamanki yorumlar geldi; "ne var canım elele tutuşmakta, ahlaksızlık mı bu?" Bugün ve bağlı bulunduğu medya grubunun diğer yayın organları ise "Fotoğraf ajanstan geçti, o görüntüyü fotoşopla yapmadık" diyerek savunmaya geçti. Bir çocuğa anlatır gibi açıklayalım; O fotoğraf fotoşopla manipule edilmemiş olabilir, ama bu işlerle uğraşan herkesin pekala bildiği gibi, fotoğraf yazıdan çok daha güçlü bir mesaj iletim aracıdır. "Dekupe" denilen, öne çıkartılmak istenen enstantanenin fotoğraftaki diğer detaylardan ayrıştırılarak patlatılması yöntemiyle bir fotoğrafın anlamı da, mesajı da tamamen ters çevrilebilir. Sözkonusu örnekteki durum tam olarak budur; dekupe yapılmış o fotoğrafa bakanlar fotoğrafın, Şahin"in diğer adaylarla birlikte katıldığı törenden çekildiğini anlamak için şahit isteyebilirler; haberin ne hakkında olduğunu da, ancak okuduklarında görürler.

Hem Doğan Grubu yazarlarının, hem de –bir zamanlar- "el emin" sıfatını haiz olduklarına inandığımdan beni büyük bir şaşkınlığa uğratmış olan bazı gazetecilerin yaptığı; -amiyane tabir kullanmamı bağışlayın lutfen- salağa yatmaktır. O fotoğrafa zaten kimse "elele tutuşmak var mı ahlak algımızda" diye itiraz etmedi ki... "Bu fotoğrafta bişi yok kiii" diyen yazarların, "bu tür uyanıklıkların amiral gemisi olan Hürriyet"ten" olduğu halde anlamıyormuş gibi yapması ayrı bir tuhaflık olduğu gibi, konuyu her seferinde bir el çabukluğuyla Müslümanların cinsel bastırılmışlığına getirebilmeleri de kesinlikle takdire şayan. Ama yine de bu derece bayat, klişe olmak gerekmez tabi; 90"lardan bu yana dindarlarla ilgili her mevzuya Freudyen yorum, herkes birer küçük Ayşe Arman. Nasıl derler, biraz sıkıcı... Geçelim.

Acı olan şuydu; o fotoğraf, Başbakan"ı 10 yıldır ülkeyi geri götürdüğü, memleketi dindarlaştırmaya çalıştığı, laiklerin yaşam alanını kısıtladığı gerekçeleriyle suçlayanlarla, -suçlamak ne kelime- kıyameti koparanlarla; son birkaç haftadır Başbakan"ı 10 yıldır cemaatleri tasfiye etmekle, irtica avcılığı yapmakla, kurban keseni fişlemekle suçlayanların, -suçlamak ne kelime- kıyameti koparanları birleştiren bir kareydi.

Bu birleşme o fotoğrafla kalmayıp Kemal Kılıçdaroğlu"yla, Mustafa Sarıgül"le verilecek yeni pozlarla sürdürülür mü, bilemiyorum. Bildiğim, ulusal eğitim sistemleri insanların ortak kategorileri öğrendiği, olanı biteni algılamak ve değerlendirmek için ortak bir zihinsel çerçeve üzerinde anlaştığı ve bir perspektif edindiği kurumlarsa, sanırım cemaatin okulları da benzer bir işlevi görüyor. Zira, sosyal medyada cemaatle ilgili yapılan her eleştiriyle öyle tuhaf bir tepki biçimi var ki; -Zaman Gazetesi"yle yollarını ayıran Leyla İpekçi"nin tespitindeki gibi- insanları göremiyor olmama rağmen, derin nefreti görebiliyorum.

Elbette, her özel girişimin öğrencilerine kendi perspektifi, algı biçimi çerçevesinde eğitim verme hakkı var, bunu eleştiremem; ancak aynı grubun gayet maddi bir iktidar mücadelesi sürdürürken; cinsel imalarla yüklü fotoğraflarla, AK Parti"nin felsefesiyle taban tabana zıt işler peşinde olduğuna inanmamızı sağlamak üzere ortaya çıkarılmış belgelerle; medya ve sosyal medya üzerinden savaşa gider gibi paylaşılan yorum-aforizmalarla ve benzeri yöntemlerle, AK Parti"nin doğal seçmen kitlesi sayılabilecek kadar dindar bir hayat süren kendi tabanını ikna edilebilir mi, emin değilim. Maddi iktidar paylaşımı talebi; bu yöntemlerle hem kendi tabanı, hem de kamuoyu nezdinde zihinsel iktidara dönüştürülebilir mi, hiç sanmıyorum.

Her devlet, her grup, her cemaat kendi kategorisini mutlak ve ebedi olarak sunar, bunda anlaşılmayacak bir durum yok, ancak bunu sembolik şiddet denilebilecek bir yöntemle; vandal bir biçimde; üstelik bir zamanlar Ergenekon davaları nedeniyle cemaate sayıp-söven insanlarla aynı fotoğraf karesine girmeyi bile umursamayacak bir iştahla yapmaya kalkışmak, kazanmayı planlarken, kaybettirebilir. Prestije, ahlaki duruşa, saygınlığa göz dikmek; savaşı bel altına indirmek; hiç de hesaplamadığınız şekilde sizin "prestij"inizi yaralayabilir.

Acı söyleyen dost kontenjanından...

٪d سنوات قبل
Cemaat ve sembolik şiddet
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi