|
Dershaneler; niyet ve akıbet

Gazetelerin "light" köşelerinde yazıp çizen kişisel gelişimcilerin, ilişki uzmanlarının, hayat koçlarının filan hap tavsiyelerini okuyacak kadar boş vakti olanlar bilir; mesele, tartışma esnasında güncel konuya odaklanmaktır; denir ki "eski defterleri açmayın", açarsanız anlaşmazlık derinleşir; ayrıca o an ihtilafta olunan konu hakkında suçlayan bir dil kullanmak yerine; hislerinizi, argümanlarınızı açıklayın, ama bunu yaparken yatıştırın.

Cemaat ve hükümet üzerinden yürüyen ve artık pedagojik tarafı değil, siyasi yönü ağır basıyor gibi gözüken "dershaneler" meselesinde de, itidalli bir dile kesinkes lüzum olduğu artık herkesin malumu. Herhalde en son ihtiyaç duyulacak üslup "darbe", "firavun" gibi yenir yutulur bulunamayacak ifadeler olmalı...

Daha önce de ifade ettim; "dershaneler"in cemaat nezdindeki anlamı, bazılarının iddia ettiği gibi "rant kaynağı" olmanın çok ötesinde... Dershanelere varoluşsal bir değer ve metafizik bir anlam atfedilmesinin nedeni de, tüm dindarların devletin baskısının nefesini ensesinde hissettiği, namaz kılmanın kabahat, başörtmenin suç, oruç tutmanın ayıp olduğu o korkunç ve karanlık dönemlerde, cemaat üyelerinin dershaneler yoluyla faaliyetini ve aslında varlığını sürdürebilmiş olmasıydı. Faaliyetler dediysem kimsenin aklına, o çok kullanılmaktan yalama olmuş tabirle irticai faaliyetler gelmesin, yaradanının emrini bilen, güzel ahlakla donanmış, kendini de-dünyayı da tanıma-bilme iddiasında olan eğitimli kuşaklardan sözediyorum.

En büyük hedefi, geleceğin ahlakla dizaynı için dindar nesiller yetiştirme arzusu olan bir toplumsal grubun bu gayesi anlaşılabilir, hatta benim değer ölçeğime göre saygıdeğerdir. Ek tekraru ahsen edersem, şöyle bile söyleyebilirim; cemaatin denklem dışı tutulacağı bir "dindar nesil" hedefi, güdük kalma olasılığıyla maluldür.

Dolayısıyla cemaat üyelerinin hükümetin dershaneleri dönüştürme projesinden dolayı rahatsız ve hatta "kırgın" olmasını da gayet anlaşılır buluyor, bulmayanlara da şaşırıyorum. Ama bu böyle diye, cemaat mensuplarına operasyon üstüne operasyon düzenlenen, Hocaefendi"nin Amerika"ya hicretine neden olacak denli ağır baskılar yapılan bir dönemle; en rahat ve huzurlu hizmet edilen dönemi kıyaslayabilmenin, kıyaslamak bir yana eşitleyebilmenin, hangi adalet kriteriyle mümkün olabileceğini de sormak isterim. Hele ilk günlerde sosyal medyada uçuşan "tek adam" lafları; onulmaz kırgınlıklar oluşturacak bir kantar topuzunun kaçması vakası değil midir?

Herkesin kafasından gecen o soruyu artık sormak gerekiyor; bugüne dek inanılmaz baskılar altındayken bile hiçbir güçlü iradeyi karşısına almamış ve kenardan dolaşmayı -bunu olumsuz bir imlemeyle hatırlatmıyorum- tercih etmiş olan cemaat; dini düşman bellemeyen bir dünya görüşüne sahip hemen herkesin Türkiye için bir şans olduğuna inandığı, yurtdışı basında "Türkiye"nin yüzyılı geliyor" başlıklarının atılmasına neden olan icraatlar gerçekleştiren; hiç duraksamadan ülkeye level atlattığını söyleyebileceğimiz, şahsen gittiğim her ülkede "Allah O"na zeval vermesin" diye dua edildiğine bizzat şahit olduğum (Myanmarından tutun, Pakistanına, Lübnanına, Cezayirine dek) aynı secdeye baş koyulan, aynı yolun yolcusu olunan ve şimdiye dek cemaati kıskaca almak şöyle dursun, önünü açarak bunca büyümesine zemin hazırlayan bir liderle nasıl karşı karşıya gelebildi?

Evet, cemaat tarafından edilen bu itiraz, ortalama dindar vatandaş nezdinde karşı karşıya gelmek olarak algılanıyor; zira tartışma üslubu gereğince eski defterleri açmamak gerek ama 7 Şubat"taki Hakan Fidan"ın ifadeye çağrılması eyleminin ardında da; seçimle, demokrasiyle başa gelmiş Başbakan"ın iradesine ipotek koyma isteği olduğu düşünüldü.

"Eğitim" odaklı bir toplumsal grubun, gelenekleri gereğince "eğitme" görevine devam etmek istemesinde bir mahzur yok; sıkıntı sağlık sistemindeki devrimsel dönüşümün bir benzerini "eğitim"de gerçekleştirmek isteyen bir siyasi iradenin "dershaneler"in kaldırılması kararına muhalefet biçiminde... İstişare denenebilir ya da "dershane" dışı yollarla "eğitim"e devam etme kararı alınabilir. Artık dindarların ensesinde boza pişirilen, yaptıkları her işten dolayı sigaya çekildikleri, horlandıkları dönemlerde değiliz.

Hele de Ergenekon davaları döneminde, cemaati ortamlarda korkunç bir öfke seline maruz kalmak, "kontr-gladyocu" filan olarak yaftalanmak pahasına cansiperane savunmuşluğum vardır. Cemaatin, "eğitim" konusundaki hassasiyetinin ne kadar değerli olduğunu da bin kere filan yazmışımdır. Ama kaykıldığı koltuğunda "yiyin birbirinizi" diyerek, argümanların o köşeden bu köşeye pinpon topu gibi gidip gelişini çekirdek çitleyerek izleyenlerin gizli bir neşeyle dolduğu bu günlerde, bu tartışmanın bir son bulması gerektiğini zannediyorum. Ekrem Dumanlı"nın dünkü Zaman Gazetesi"nde yayınlanan tansiyon düşürücü, "istişare"ye açık görüntü veren yazısının da önemini teslim ederek.

Niyet hayırsa, akıbet de elbet hayırdır, değil mi?

10 yıl önce
Dershaneler; niyet ve akıbet
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi