|
Din dersi: Özgürlük ihlali mi, tanışma ihtimali mi?

Ortaöğretimde din dersinin zorunlu olmamasını savunan iki zıt görüş var. İlki liberaller. Bu kesim, klasik liberal teori arka planına uygun olarak merkeziyetçi yapılara, devletin güdüm alanının genişlemesine karşı olmalarından dolayı, özgürlükler üzerinden din derslerinin seçmeli olması gerektiğini savunuyorlar. "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" mottolu bir sistem algısına sahip bu kesimin, devletin zorlayıcı olmaması gerektiğini savunması şaşırtıcı değil elbette; ancak liberaller genellikle bununla sınırlı kalmıyor, din eğitiminin tamamen topluma bırakılması gerektiğini savunuyor. Bu ise, din bilgisinin milyonlarca genç insana belli bir sistem, bütünlük ve metot dahilinde nasıl ve hangi şartlarda verileceği sorusunu ortaya çıkarıyor. Üstelik, Türkiye"de dindar ailelerin çok büyük bir bölümü çocukları için din eğitimini devlet kadroları yoluyla sağlamayı tercih ediyor. İmam Hatiplere gösterilen ilgi, bunun apaçık göstergesi. Bazı liberallerin zorunlu din dersini sakıncalı bulma nedenlerinden biri de çocuklara "devletleştirilmiş din algısı" empoze edilmesi sakıncası. Oysa bu doğruysa bile, bunu bizzat aileler talep ediyor.

Kaldı ki devrim yasalarından, birazdan değineceğim Tevhidi Tedrisat kanunu liberallerin "din eğitimini topluma bırakma" önerisine teknik olarak izin vermiyor, çünkü bu kanun eğitimin birleştirilmesi ve tıpkı pozitif bilimler gibi din eğitiminin de, öngörülen bir müfredat dahilinde devlet denetimi ve gözetiminde yapılmasını şart koşuyor.

Zorunlu din dersine karşı çıkan bir diğer kesim ise Kemalistler ve sol-Kemalistler. Cumhuriyetin ilk dönem Kemalistleri yeni sistemin tasavvur ettiği makbul vatandaşı inşa ederken, Tevhidi Tedrisat kanunu yoluyla eğitim sisteminden de faydalandı. Elbette savunucuları tarafından Tevhidi Tedrisat"ın amacı, iki farklı yöntemle (modern ve geleneksel) sürdürülen eğitimin, tek ve modern bir devlet eğitimi çerçevesinde birleştirilmesi olarak açıklandı, açıklanıyor; ancak –herkes pekala biliyor ki- Tevhidi Tedrisatın tek işlevi bu değildi. Bu kanun, rejimin öngördüğü yeni vatandaş modelini inşa etmek için eğitim sisteminin bir aygıt olarak araçsallaştırılmasını da sağladı. Bu konuya detaylı girmeyeceğim, ancak tekke ve zaviyelerin kapatılıp din dersinin devlet denetimine alınması Kemalist sistemin öngördüğü, "içkisini de içip orucunu da tutan; dünya ile ahireti karıştırmayan; dinin gösterenini üzerinde taşımayan, gerekirliklerini de kamusal alana taşımayan; taşıyana iyi gözle bakmayan; ama Allah"a inanan; milletine ve devletine sadık bir Sünni Müslüman" tipinin oluşturulması içindi. İlk dönem Kemalistlerin istediği ateist bir Türkiye değildi yani, rejime muhalefet etmeyecek, evcil bir Sünnilik projesi hedeflendi.

Bu amaç kısmen gerçekleştiyse bile, -çeşitli sebeplerle- büyük oranda mümkün olmadı. Yeni dönemde Kemalistler, makbul dindar tipinin bu şekilde inşa edilemeyeceğini gördükçe, dini eğitimin zorunlu eğitim-öğretim müfredatından tamamen uzaklaştırılması gerektiği kanısını yaygın şekilde paylaşmaya başladılar. Elbette, bu itirazda Cumhurbaşkanlığı ve hükümet kadrolarının aldığı her karara varoluşsal bir karşıtlık içinde bulunmanın, "Erdoğan ne yapıyorsa kötüdür" şeklindeki istisnasız itiraz tarzının payı var.

Kemalist anlayacağınız, eskiden din eğitiminin devlet gözetiminde ve zorunlu olmasını devlet Kemalistlerin elinde olduğu için desteklerken; şimdi devlet "irticacıların(!)" eline geçtiği için, zorunlu din eğitimini reddetmeyi görev kabul ediyor. Hem bu yolla özgürlükçüymüş gibi de gözüküyor, daha ne olsun...

AİHM ise geçtiğimiz günlerde bu konuda Türkiye aleyhine bir karar verdi, buna göre Türkiye"de ortaöğretimde zorunlu din dersi kaldırılmalı. AİHM, açıklamasında din ve ahlak kültürü kitaplarında Sünni İslam"a daha fazla yer ayrılmasının "beyin yıkamak" anlamına gelmediğini belirtmekle birlikte, Alevi inancına sahip çocuklar için bunun sakıncalı olacağından sözetti.

Doğrudur, Alevilerin de yaşadığı bir ülkede zorunlu bir din dersinde sadece Sünni İslam"dan sözetmek alevi inancını da Sünni kaynaklar üzerinden tanımlamak tartışılmalı. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde o ülkede varolan tüm inanç biçimlerinin temelleri ve toplumun tesis ettiği ve üstünde mutabık kaldığı ortak ahlaki ilkeler çocuklara anlatılmalı; farklı olmak da, farklı olanı tanımak da zenginliktir çünkü.

Mesele şu; sorun müfredat değişikliğiyle düzeltilebilecek durumdayken AİHM neden Türkiye"de din eğitiminin seçmeli olması konusunda ısrar ediyor? El cevap: Çünkü, Avrupa"nın tarihsel tecrübesiyle Türkiye"ninki farklı. Avrupa, dinle olan hesaplaşmasını, çatışmasını, kavgasını yüzyıllar önce yaparak onu reel dünyadan ve neredeyse moral dünyadan da uzaklaştırdı ve yerine yeni moral-reel ilkeler ihdas etti. Batı dünyasında Kiliseler pazar ayinlerine katılan insanlara para ödeyecek noktaya dek geriledi. İnsanlar dua etmeye ihtiyaç duysa bile kurumsal dinle bağını koparmış durumda.

Oysa Türkiye"de ahlaki kurallardan tutun sosyal davranış kalıplarına dek hemen bütün moral ve reel değerlerin inşasında gelenekle, modern değerlerle birlikte dini inanç da büyük rol oynamakta. Üstelik din hayatın tam göbeğinde, son derece belirleyici. Dolayısıyla bu kültüre zorlanmak değil ama bu kültürün ne söylediğini bilmek bendenize lüzumlu gözüküyor. Hem Sünnilerin alevleri tanıması ve tanıyarak önyargılarından uzaklaşması, hem de Alevilerin içine girdiği her atmosferde bir biçimde karşılaşacağı Sünniliği bilmesi için...

Niyetim, Türkiye"ye böyle böyle şeriat getirilmesine çanak tutmak değil yani.

Bayramınızı şimdiden tebrik ederim.

10 yıl önce
Din dersi: Özgürlük ihlali mi, tanışma ihtimali mi?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’