|
Dindarlar, yaşam tarzlarını savunamayacak mı?

Demokrasiye geçtik diyoruz, hak hukuk meseleleri az çok halledildi diyoruz, toplumsal gruplar arasındaki gergin teller biraz olsun gevşetildi diye düşünüyoruz. Hele de Cumhuriyet tarihinin en büyük mitinginin yapıldığı Yenikapı'da beliren ruhun, darbe karşıtlığı ortak paydasında bizi yeniden bir araya getirdiğini söylüyoruz. O ruhun, millet haline gelişimizin miladı olduğuna inanıyoruz.



Ama birileri millet olmamızdan pek memnun kalmamış olacak ki, bir süredir sürekli 90'lar Hürriyet'i manşetleriyle güne uyanıyoruz: “Şortlu kadına tekme”, “Tophane'de sergi açılışında gerginlik” gibi… Üstelik hala, cazgır gibi en çok bağıranların galip geldiği bir ülkede yaşıyoruz. Hala.



Konu şu: Günlerce konuşulan, haberlere, TV programlarına konu olan, köşelerde işlenen “Şortlu kadına tekme” haberinden sonra, saldırgan 9 yıla mahkum oldu. Bu konuda ne düşündüğümü şu satırlarda yazmıştım: http://www.yenisafak.com/yazarlar/ozlemalbayrak/sort-ve-basortusu-eski-kalemler-yeni-perspektifler-2031944 . Neden sonra ortaya çıktı ki, meğer ülkenin tek dayak yiyen bireyi şortlu kadın değilmiş. Darbe gecesi Diyanet'in talimatıyla Sela okuyan 60'tan fazla din görevlisi saldırıya uğramış. Bunların hiçbirinden haberdar olmadık. Bereket, İzmir Narlıdere'nin Kutlu Yalvaç Camii Müezzini Mehmet Kuzgun'a saldıran CHP'li Urla Meclis Üyesi Lütfi Özbey'in oğlu Hasan Özbey serbest bırakıldı da; saldırgan siyasetçi yakını olduğu için haberleştirildi de, saldırıyı bu sayede öğrendik.



Şortlu kadına tekme atan saldırgan 9 yıl alırken, Türkiye'nin dört bir yanında kamu görevlilerine görevleri başında saldıran onlarca kişinin serbest bırakıldığı bir ülke Türkiye.



Böyle yani. İşi laikliğe döktükten sonra, her türlü haltı işleyip olay yerinden ıslık çalarak uzaklaşabilirsiniz. Medyadaki köşe yazarı, editör, TV sunucusu, yorumcusu hamileriniz anında “yaşam tarzımız tehdit altında” şeklindeki o kabak tadı vermiş köhne söylemi devreye sokarlar. Çemkirme, edepsizlik, küstahlık alır başını gider. Üstelik laikliği koruma kaygısıyla meşrulaştırılan o söyleme konu olan haberlerin her zaman doğru olması da gerekmez: “Ramazan'da dayak”, “Bacağa kezzap” haberleriyle az yola getirilmedi kitleler. Bu haberlerden yaptıkları sopalarla az saldırmadılar dindarlara…



Dün de mesela, Tophane'deki sergi açılışı gerginliğini “mahallelinin kızlı erkekli gruplardan ve alkol alınmasından rahatsız olması”yla açıkladılar işte. İşi yaşam tarzına ve laikliğe bağlayarak haksızken haklı duruma geçtiler. Oysa daha önce de yazdım, Tophane'de olanların laiklik düşmanlığıyla ya da yaşam tarzına saygı göstermemekle değil, “soylulaştırma” ile ilgisi var. Mesele basitçe kentsel dönüşüm nedeniyle mahalleye yeni gelen zengin ve burjuva kesimle mahallenin eski ve dar gelirli sakinleri arasında yaşanan anlaşmazlıklar... Dolayısıyla mesele Tophane olduğunda; yeni gelenlerin eskileri hakaret, tehdit, aşağılama ve yıldırma ile bölgeden kovmak istediğini düşünmek için elimizde çok veri var. Tophane'deki laikliğin tehdit altında olduğunu düşünmek için ise hiçbir veri yok. Neden? Çünkü Tophane, Kentsel dönüşüm nedeniyle hem arsa hem de emlak rayiç bedelleri giderek yükselmiş bir semt. Semtin yerlileri de o evlere hasbelkader sahip olmuş, ya da uzun yıllardır kirada oturuyor olan ortalama mahalleli aileler. Ama yeni olanlar, en azından o evlere sahip olabilecek kadar varlıklı. Aynı mekanları, aynı sokakları kullanan bu insanlar arasında sınıfsallık, elit olan-olmayan karşıtlığı ve mahalleli-seküler karşılaşması olduğu açık. Gün geçmeden yeni bir gerginliğin patlak vermesi bu nedenle doğal. Ama bu gerginliğe sosyolojide “içkimize karışıyorlar, yaşam tarzımız tehdit altında” denmiyor; gentrifikasyon deniyor, soylulaştırma deniyor, yerinden etme deniyor, hatta giderek zorbalık deniyor.



Doğrusu şortluya dayak, müezzine dayak ve Tophane'deki gerginlik haberlerine baktığımda gördüğüm, işi laik hayat tarzına bağlayıp en çok yaygara yapanın kazançlı çıktığı. Bu yolla Yenikapı ruhunda gedik açmaya çalışanların da az-çok başarılı olduğu.



Bu noktada bize düşen de şu; Türkiye'nin dört yanından darp edilen din görevlileri için kampanya yapılmalı. “Görev başındaki memuru darp etmek kaç yılla yargılanmalı?”, “Vesayet bitti, din düşmanlığı neden bitmedi?”, “Dindarların yaşam tarzı tehlike altında mı?”, “Laikçiler hem yaşam tarzı mağdurunu oynayıp, hem nasıl bu kadar saldırganlaşabiliyor?” başlıklı açıkoturum ve tartışma programları düzenlenmeli, köşe yazıları, yazılmalı, manşetler atılmalı.



Yeni Şafak'ın “

” başlığıyla bu konuyu manşete çeken tek gazete olduğunu da belirtelim.


#Dindarlar
#Tophane
#Mehmet Kuzgun
8 yıl önce
Dindarlar, yaşam tarzlarını savunamayacak mı?
Çanta dolusu kirli veya kara para olma ihtimali yüksek 250 bin dolar hangi CHP milletvekiline ait?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?