|
Şehit ve Beyaz Türk"ün kaynama noktası

Bu kez bir şey oldu. Neredeyse 25 yıldan sonra, 25 yılın tortusuyla. Onyıllardır sızlayan yerlerimiz, ağlayan gözlerimiz, yanan ciğerlerimiz, dövülen bağırlarımız ses verdi.

Oysa hiç vermezdi. Çünkü, içerdiği tanrısal kıvılcımla ölümün en ulvi şekli olarak bilinegelen ''şehadet'' bırakın sorgulamayı filan; "inananlara" bir lütuftu, o kavi yürekler yeri geldiğinde "inna lillahi ve inna ileyhi raciun" deyip sabra sığınmayı bilirdi. Hiç ses vermezdi çünkü "şehitlikten bana ne, oğlum nerede" diyenler içinse, bu kez TSK''ya dokunmanın elini ''cıss'' edeceği gerçeği çelik iradesiyle soru soranın karşısında belirirdi. Bilindiği üzere ve müteaddit tecrübelerle kanıtlanmış şekilde, silahlı kuvvetler geçmiş ve gelecek hatalardan münezzehti. İnansan da inanmasan da acını içine atman yani, senin için ehvendi.

Ama bu kez vicdanlar durmadı. Sordu: Şehadet makamı, memleket sathının "PKK''nın safari mekanı" haline gelişinin üstünü örten bir ''öksürük şurubu'' mudur? Hem dini pratikleri gericilik addedip, başörtüsüne sadece oğullarının ölüsünün üstüne kapanan anaların başındayken tahammül edebilen, namaz eylemine bir Cumhuriyetçi ABD şahininin "ikiz kulelere dalış yapma" eylemine baktığı kadar kindar bakanların ağzında "şehit" kelimesinin bunca dönmesinin sebebi neydi?

Tamam, kabahatlar TSK''ya maledilemezdi, ama Artvin ilinin nüfusunu bile sollamış ''şehit'' sayısının sorumlusu kimdi? Hem, sadece şehadetin bir asker için en muteber mertebe olduğu konusunda dini söylemle ittifak eden, geri kalan akaidi ve imani cüzlerin topunu birden; "laikliğin elden gitmesine sebep olabilecek tehlikeler" çerçevesi içine almak, almakla kalmayıp bunun üzerinden bir de postmodern darbe icat etmek de neyin nesiydi? ''Şehadet'' iyi bir şeydi, peki ''bile bile ölüme göndermek'' hangi makam-ı makbule karşılık gelirdi? Sorular çoğaldı. Hava Kuvvetleri Komutanı''nın şehitlere rağmen "golfünü bozmaması", bozmadığı gibi "Aktütün''e mi gitseydim" gibi bir özre sığınması; Genelkurmay''dan tüy diker gibi gelen ''Karakolu taşıyacak paramız yok'' açıklaması; bir komutanın "15 şehide karşı 23 terörist, bu başarıdır" şeklindeki kalpsiz matematik hesabı da peşpeşe gelince, ip koptu. Ardından ihmal ihtimalleri, hata payı değerlendirmeleri, istifa talepleri geldi…

Doğrusu ben de TSK''nın laiklik bekçiliğinden vakit buldukça, sınır ve can bekçiliği yapmasının daha şık bir davranış olacağını düşünenlerdenim. Ama; okumuş, yazmış, ticaret yapmış, para yapmış, sonra holding yapmış ''Beyaz Türk''ün ''şehit kayıtsızlığı''nın da ''golf bitmeden asla'' diyen Babaoğlu''ndan aşağı kalır yanı var mıdır, ondan emin değilim.

Nitekim çağdaşlığın güzel ama meşakkatli yollarında yürüme reçeteleriyle ünlü Türkan Saylan''ın, Türk çocuğunun felaha erişme yollarını anlatırken kullandığı (bknz: çocuklarımızın bale yapmasını isteriz.) metafor, kıstaslar açısından önemli. Çünkü tedavülde olan çağdaşlık kriterleri açısından sporda golf neyse, sanatta bale de o noktadadır.

Çağdaşlık dedik; çağdaşların kaldırıldığı Camii''ye gidelim; 6 Ekim tarihli Teşvikiye''deki törene; işadamı Esat Edin''in cenazesine... Haberlerde aralarında Patrik Bartholomeos, Mustafa Koç, Bülent Eczacıbaşı, Mehmet Sevigen, Leyla Umar gibi isimlerin de bulunduğu, iş, sanat, medya ve siyaset dünyasından yüzlerce ünlünün katılımıyla uğurlandığı belirtilen Esat Edin ve üç çocuğunun trajik ölümleri elbette saygıya, ilgiye ve üzüntüye değerdir. Ve bir ölümün ötekinden, sevenlerinin kalplerinde bıraktığı acının özgül ağırlığı bakımından hiçbir farkının bulunmadığına; bir baba ve üç güzel çocuğun erken vedalarına, -benimki dahil- vahlanmayacak bir kalp olmadığına eminim. Edin''in cenaze törenine katılanlar arasında, bir gün önce Maltepe''de düzenlenen şehit cenazelerine iştirak edenler bulunabilir, onları tenzih etmek gerektiğini bilirim. Ama bu, genel itibariyle ''Beyaz Türk''ün öteden bu yana; şehit cenazelerine ilişmek, o acıya dokunmak, ciğeri yanmış o gariban babayla aynı safta durmak, merhum için istenen helalliğin cevabına bizzat ve yerinde iştirak etmek gibi konularda çok da hevesli görünmediği gerçeğini değiştirmiyor.

Oysa delik deşik olmuş bedenleri birkaç gün önce Maltepe Yusuf Ziya Üçüncü Camii''nin teneşirine uzatılan jandarma er Oktay Karakelle ile Çağlar Mengü; sadece canları değil, malları da korurken şehit düştü. Ve bu ülkenin önde gelen isimlerinin -Türkiye''nin dört yanındaki törenleri geçtim-, en azından İstanbul''daki matemin içinde olmaları, kıymetliydi.

Haa, "O başı örtülü ananın feryatlarına yüreğim elvermeyecekti, gidemedim. " diyenler varsa, onu bilemem tabii…

16 yıl önce
Şehit ve Beyaz Türk"ün kaynama noktası
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi