|
İstanbul’u da verelim, ister misiniz?

Kuzey Irak referandumu, komşu ülkelerin itirazlarına rağmen yapıldı. Ama o referandum sadece referandumdan ibaret değildi. Dün geçen habere göre, Esed rejiminin Dış İşleri Bakanı, PKK/PYD’yi kastederek özerklik talebinin müzakere edilebileceğini söyledi. PKK/PYD ile Esed rejiminin, iç savaşın başından bu yana büyük çaplı hiçbir çatışmaya girmediğini anımsarsak bölgede bir Kürt devleti ya da otonomisini destekleyebilecek olanın sadece ABD olmadığı ortaya çıkıyor. İlk kez açıktan ifade edilse de, uzun bir zamandır Esed de PKK’ya yeşil ışık yakıyor.


Bununla sınırlı değil, ABD ve AB bu süreçte her ne kadar sureti haktan gözükmüş olsa da, referanduma yönelik tepkileri çok cılız.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi’nin ofisinden yapılan açıklamada, “AB’nin Irak’ın birliği, egemenliği ve toprak bütünlüğüne desteğini sürekli teyit ettiği” belirtilmiş olsa da, devam cümlelerinde “ AB, referandumun tek taraflı biçimde ve özellikle tartışmalı bölgelerde yapılmaması çağrısında bulundu. Bu çağrıların dikkate alınmamasından üzüntü duyuyor” denilerek, ne şiş yansın ne kebap tutumu takındı.

ABD’den ise konuyla ilgili 3 farklı açıklama geldi. Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı’ndan ayrı ayrı yapılan açıklamalarda ‘birleşik Irak’tan yanayız’ vurgusu ve hayal kırıklığı teması olsa bile, IKYB’ye yönelik herhangi bir yaptırımdan söz edilmedi. Savunma Bakanlığı Pentagon, ABD ordusunun DEAŞ’la mücadele kapsamında Peşmerge’ye desteğinde bir değişiklik olmadığını bildirdi.

ANKARA’YA DEK
UZANAN HARİTA

Avrupa ve ABD’den çıkan seslerin bu kadar cılız olmasının ise dün Yeni Şafak’ta çıkan “Kerkük’ü başkent yapacak” başlıklı haberin de teyid ettiği üzere bir sebebi var. Bu sebep de Irak’ı parçalama fikrinin zaten Batılı güçlere ait olduğu iddiasına dayanıyor. Buna göre 22 Eylül’de Barzani’nin danışmanı Hoşyar Zebari’nin evinde yapılan toplantıda Zalmay Halilzad gibi İsrail dostu isimler Kerkük’ün başkent yapılması, PKK-PYD ile ortak ordu kurulması, Musul dahil pek çok kentin haritaya katılması konusunda Barzani’ye güvence verdi. Talimatlar ise ABDli diplomat Peter Woodard Galbraith, ABD eski Irak büyükelçisi Zalmay Halilzad ve Fransa eski Dış İşleri Bakanı Bernard Kouchner’den geldi. Habere göre, o toplantıdan önce de son 20 günlük dönemde başta ABD, İngiltere, Fransa ve İsrailli üst düzey temsilcilerle görüşen Barzani, kapalı kapılar ardında gerçekleşen gizli görüşmelerde Birleşik Kürdistan konusunda dış güçlerden tam destek aldı.

Durumu görebilmek için kahin olmaya gerek yok. Gözümüzün önünde, sınırımızın dibinde, neredeyse saklama gereği bile duymadan bir Kürt Devleti kuruluyor. Üstelik bu devleti, İsrail’den ABD’ye, Avrupa Birliği’nden Esed Suriyesi’ne dek geniş bir ittifak destekliyor. Türkiye’de “Barzani dostumuz, ilişkilerimizi bozmayalım” diyenlerin argümanlarını boşa düşürecek gelişme ise, PKK-PYD örgütleriyle Barzani’nin peşmergelerinin sanıldığı gibi düşman ya da rakip olarak konumlandırılmadığı. Belli ki gelecekte belirsiz bir dönemde bu iki unsurun Kürt Devleti adı altında bir araya getirilmesi planlanıyor. Doğu ve Güneydoğu’yu neredeyse Ankara’ya kadar içine alan mahut Kürdistan haritasının da gösterdiği üzere bu olası devletin Türkiye’yle ilgili bir takım hesapları da olacak. Manzara açık yani, herhalde bundan daha açık da olamazdı. Şimdi soru ise Türkiye’nin nasıl bir hamlede bulunacağı. Son 6 yılda bölgede peyderpey değiştirilen güç dengelerine bakınca, bunun önüne geçmenin bir yolunu bulmak bir yana, o yolun hiç vakit kaybetmeden yürünmeye başlanması gerekiyor sanırım.

ALMANYA’NIN YÜZDE 13’LÜK NEONAZİLERİ

Almanya’daki seçimlerin bana kalırsa en önemli sonucu, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez bir Nazi partisinin yüzde 13 gibi yüksek bir oranla Alman Meclisi’ne girmiş olması. Bu sonuç, bir zamanlar Yahudiler’e yaptıkları ayrımcılığın hafif ve üstü örtük bir versiyonunu, şu an ülkedeki demografisi en yüksek yabancı toplumsal grup olan Türkler’e yönelik söylem düzeyinde yöneltmeye başlamış Alman ırkçıları için harika, bizim için –Almanya’daki Türkler ve Türkiye için- kötüdür.

Ama daha fenası, Avrupa’da giderek daha çok artan ve hangi yüksek rakımda duracağı konusunda hiçbir fikrimizin olmadığı etnik ve dinsel ayrımcılığın, yani Türkofobi ve İslamofobinin Almanya’da bir toplumsal tabanı ve karşılığının olduğunun ortaya çıkmasıdır. Eh, AB projesi de çoktan ellerinde patlamış olduğuna göre… Bu sonuçları yani, bizden ziyade Almanya’nın kara kara düşünmesi gerekir. Hem zaten çok uzun bir süredir Türkiye’ye diplomasi diliyle izah edilemeyecek denli açık bir saldırganlıkla, neredeyse sokak ağzıyla hakaret etmede birbiriyle yarışan Merkel ve Schulz’un, Neonazilerden ne farkı kalmıştı ki?

Genelde Avrupa’da, özelde Almanya’da ırkçılık, yabancı düşmanlığı daha da artacak gibi gözüküyor ama bunun tek zararını Türkiye ya da Türkler görmeyecek. Bu sosyolojiyle varılacak menzil bellidir zira. Ünlü Alman yazar Kafka’nın sözünü ettiği Dönüşüm, Alman halkını zaten bir kez ele geçirmişti oysa. Neonaziler’in umulmadık bir başarıyla yeniden Meclis’e girmesi, ikincisinin gelmek üzere olduğunu haber veriyor olabilir.

#Irak
#Barzani
#PKK
7 yıl önce
İstanbul’u da verelim, ister misiniz?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi