|
Oslo"ya pirince giderken eldeki kardeşlikten olmak

2004"te MGK"da alınan "Gülen"i Bitirme Kararı"nın altında Başbakan Erdoğan"ın imzası olduğu haberiyle kamuoyu vicdanına düşürülmeye çalışılan algı, Yalçın Akdoğan"ın "Hükümet Vücudunu Siper Etti" (29/11/2013-Star) yazısıyla savuşturuldu. Akdoğan özetle, MGK"daki kararın yok hükmünde olduğunu, konuyla ilgili Bakanlar Kurulu kararı alınmayarak işlem de yapılmadığını söyledi; daha açığı "henüz 13 aylık bir hükümet MGK kararına imza atmak zorunda kalmış olabilir, ama cemaate zarar verecek bir eylemde bulunulmadı" demiş oldu.

Ortalama vatandaşın dışarıdan baktığında gördüğü de zaten başkası değildi, doğrudan bir destek olmasa bile cemaat ya da camia, -adına ne derseniz deyin-, son 10 yıl içinde maddi-manevi hatırı sayılır bir ivme kazandıysa; bunda, irtica avcılığı yaptırılmaya çalışılan ama buna direnen bir hükümetin iktidarda olmasının da payı vardı.

En pesimist bakış açısıyla değerlendirdiğimizde bile, camiaya bu dönemde hiç alan açılmadığı fikrinden çıksak dahi, hükümetin bizzat varlığının önceki dönemlere kıyasla de facto olarak sivil toplum örgütlenmelerine, dini içerikli yapılanmalara, çeşitli cemaatlere güçlenme ve serpilme atmosferi sağladığını bir lahzada söyleyebiliriz. Elbette cemaatin/camianın "baskı altında hissetme" katsayısı da düştü; olması gereken de buydu. Tarafların ne yerinmesi, ne kibirlenmesi gereken bir hal değildi bu.

Konuyla ilgili yazarken "çatışmayı" alevlendirecek her türlü sözden kaçınmaya, kullanacağı kelimeleri gönülleri incitmeme, kalpleri kırmama adına titizlenerek seçmeye çalışanların hep söylediği "kardeşlik"in çıktığı varoluşsal nokta da tam burasıydı. Zira, Allah"a secde edenler, birbirlerini sevseler de sevmeseler de aynı saftadır; müminden mümine zarar gelmemesi gerektiği bilgisi, görgüsü; direkt ya da dolaylı olarak diğer mümine faydadır.

Dolayısıyla "AKP askerle anlaştı" iddiaları, her şeyden önce ontolojik olarak bir oximorondur, onun ötesinde 2009"daki "AK Parti ve Gülen"i Bitirme Planı", tam o iddiada kastedilenleri tek kalemde açığa düşürür. Onu da bırakın, bahse konu MGK"dan 4 yıl sonra 21 Mart 2008 günü Abdurrahman Yalçınkaya"nın açtığı kapatma davasında, AK Parti"nin cemaatle olan ilişkisi "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaya" delil olarak gösterilmiş, Fethullah Gülen tarikat lideri olarak kodlanmıştı.

Bu nasıl bir bitirme cehdidir ki, bitirmeye çalıştığın insanlarla ilişkin kapatma davasına gerekçe teşkil edebiliyor, seni laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline getiriyor.

Geçelim, zira meselenin dershaneler olmadığı artık sağır sultanın bile bildiği bir gerçek. Ama önce "Oslo"da alındı bu karar" deyip sonra rotayı "2004 MGK"sına kıran, yani meseleyi "dershane zemininden" başka mecralara top sektirir gibi taşıyan bazıları, refere ettikleri o mecralarla, şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merdi Kıpti gibi gözüküyor. Çünkü Oslo dendiğinde akla hemen, Hakan Fidan"ın sorguya çağrılması, bu çağırmanın yüzde 50 oy almış kudretli bir Başbakan"a "Alacaksanız beni alın" dedirtecek kadar ağır bir çağırma olduğunu hatırlatıyor.

Soru sormak iktidardır çünkü; soranın konumu sorulandan konforludur. Gündelik yaşamın basit sokak aralarında bile bu böyledir, sözgelimi bir otobüs durağında hiç tanımadığınız birine soru sorduğunuzda, hem almak istediğiniz cevaba ulaşarak kendinizi tatmin etmiş, hem de o kişiye hızla sahip olmuş ve onun dikkatinizi zorlamış olursunuz; soruları uzattığınızda o yabancıyı fiziksel olarak alıkoymakla ve zamanını almakla kalmazsınız, verdiği her cevapla kendisine dair daha çok şeyi açığa vurmaya zorlamış olursunuz, giderek cevaplayanın usanması kuşkuya dönüşür, soru soranınki ise iktidara. Alınan her cevap bir boyun eğme edimidir artık ve özgürlük büyük oranda sorulara karşı bir savunmaya sahip olmayı içerir.

Sonuç, iktidar temelde bir kontrol ilişkisidir. Ve iktidar de Jure olarak, yani yapıp eylediklerinden dolayı vatandaşa hesap vermek zorunda olan kim ise, O"nun hakkıdır. Tüm varlığını ortaya koyarak aksini iddia etmek, adaletsizlik eylemek, haksızlık etmektir.

Günlerdir "Oslo"yu temcit pilavı şeklinde önümüze sürenler ne dediğimi bir parça anlayabilir mi, bilmem; bunu "dershaneler" meselesi bir rövanş" demeye getirmek için de söylemiyorum, zira Başbakan"ın uzun yıllardır eğitim sisteminde birtakım değişiklikler yapma isteği olduğunu öğrenmek, bu şekilde düşünmenin önüne geçiyor.

Söylemeye çalıştığım, cemaat kalemlerinin dershaneler kararına muhalefet etme, itiraz etme hakları elbette var, hükümetin de kararı sebep olabileceği sonuçları da hesaba katarak tekrar değerlendirme sorumluluğu; gelgelelim seçilmiş ve meşru olan, karizmatik otoriteye sahip güçlü bir lidere sahip olan, alternatifi de olmayan aynı hükümeti kamuoyu nazarında "hükmen mağlup" duruma düşürmeye kalkışarak MGK"lardan, Oslo"lardan delil getirmeye kalkışmadan önce de bir kez daha düşünmekte fayda var.

O Oslo"lar bir bumerang olup sahibine dönmeden önce…

10 yıl önce
Oslo"ya pirince giderken eldeki kardeşlikten olmak
Obama"nın füze sistemi olarak dönüşü
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?