|
PKK"yı çözerken resmi ideolojiye toslamak

Zaman''ın Pazar ilavesinde, Şemdin Sakık''ın yazdığı ve özetle Kürtleri İslam ile nasıl kandırdıklarını anlatan mektup çervevesinde kotarılmış ilginç bir haber vardı. Haberde, Sakık''ın lisanından, PKK''nın 22 Temmuz seçimlerinde AK Parti''ye kaptırdığı muhafazakar tabanı geri kazanmak için türbanlı, imamlı bir dini açılım tesis etme gayretleri göz önüne seriliyor, hatta işi mitinglerde Bediüzzaman posteri açmaya kadar vardırdıklarına yer veriliyordu.

PKK''nın ''din afyondur'' düsturundan beslenmesine ve Marksizm iddiasına rağmen, ateisti bol tutulmuş ama içine Zerdüşt''ü de, Maniheist''i de, Hristiyan''ı da ekilmiş bir inanç bulamacı olarak ortaya çıktığını bilenler bilir. Bu inançsal paradoks bir yana; PKK''nın ''varlığını hatırlatma'' yöntemi olarak hain pusularla masumları öldürme eylemleri; ne Marks''ın ''emek'' düsturuna, ne de Hegel''in, ''düşünce'' kaidesine uygun düşmüştür. “Devrimcilik” gibi bir sıfatı PKK jargonlarında bol bol kullanmaları ama; “sadece dünyayı açıklamak değil, onun aynı zamanda iyi bir yer haline gelmesini sağlamak” olarak tevil edilen bu felsefeyle insan öldürmeyi yan yana getirmeleri başlıbaşına çelişki, bir tenakuz, bir tutarsızlık vesikası olmuştur.

Gerçi “devrimcilik” adı altındaki eylemler, 80 olaylarında karşısına aldığı ülkücü gençlere fikri altyapıdan yoksun oldukları suçlamasıyla “şiddet düşkünü” gibi gözden düşürücü sıfatlar boca edilmesine sebep olurken, aynı şiddeti aynı sertlikte uygulayan “solculara” itibar bile sağlayabilen bir metafordu. Ama PKK bu metaforun şirinlik kapsamasına asla giremedi, nitekim görevleri ''masumları katletmek'' yardım aldıkları emperyalizmin ağababasıydı. Her bir yanı dökülen PKK''da bir tutarsızlık da buradan patlak vermişti.

Örgütün özellikle 2002''den sonra ateistlikten, sosyalizmden ve etnik milliyetçilikten vazgeçmiş görüntüsü verip, en azından bu mefhumları eskisi kadar sık telaffuz etmeyerek, İslam''la barışıyor görüntüsü vermesinin altında da, köşeye sıkıştırılmışlığın can havli olduğu kadar, kamuoyuna, en azından bölge sakinlerine şirin görünme ihtiyacı da etkili oluyor kanaatindeyim. Nitekim güçlü yandaşa muhtaç olmaz, ''taraftar topmaya çalışmak'' güçsüzlük emaresidir.

Oysa, “Biz sizi tanışıp kaynaşasınız diye kabileler halinde yarattık” diyerek müntesiplerine erdem, ahlak ve iyilik üzere bir hayat tasavvuru sunmuş bir din algısı, hem ''masum insanları katletme'' fikri, zikri ve eylemindeki bir PKK''nın yalanlanmasıdır, hem PKK''nın varoluş sebebi olan “etnik milliyetçilik” karşısındaki en etkili inançsal değillemedir; hem de “Kürtler ve Türkler kardeş” öngörüsüyle PKK''yı bölgeden kazıyabilecek tek ortak yapıtaşı ve “çimento” işlevini haiz olduğunun göstergesidir.

Dolayısıyla Güneydoğu''da, her ne kadar öyle olduğu görüntüsü verilmiş olsa da, “silahlar ABD''den, fikir sosyalizmden” diyerek asla ne bir fikri ne de dini altyapısı bulunmamış olduğunu kanıtlayan PKK söylemcilerinin değil, Türklüğün bir etnisiteyi değil bir üst kimliği ifade ettiğini belirterek, kapsayıcı bir milliyetçi söylem benimseyen devlet erkanının şansı her daim daha fazla olacaktır.

Nitekim PKK''yı ulaştığı noktalardan indiren en önemli etkenlerden biri erken dönem Türkiye Cumhuriyeti''nin Türklüğü bir ''ırk'' olarak tarif edip kutsamasının üzerinden çok suların akması, yeni ve kapsayıcı bir Türklük ''tanım''ının yapılmasıysa, bir diğeri de şimdiye dek en az Kürtler ve talepleri kadar sakıncalı bulunan ve şeffaf bir ''illegalite'' imasıyla görünmez kılınan İslam algısının su yüzüne çıkmasıdır. “İnsanlık-iyilik arasındaki bağıntı öğretisini yaygınlaştırmak gibi” işlevlerini yerine getirebilecek, “birbirini yemeden birbiriyle yaşayakalmak gibi” uzuvlarını kullanabilecek kadar iplerinin gevşetilmiş olmasıdır.

Ha bütün bu süreci inkıtaya uğratan bir sorun var mı? Elbette var. Ve ulus devletin “ümmet bilinci”yle karşı karşıya getirilmiş olması, ulus devletin “ümmet bilinci”ni yapıştırıcı bir harç olarak hâlâ tüm üniteleriyle kullanamaması olarak tezahür ediyor. Anlayacağınız önümüze yine Cumhuriyet değerleri vurgusu ve militan laiklik algısı çıkıyor. Her çözüm önerisi gelip resmi ideolojiye çarpıyor.

Sözün özü; PKK''ya en çok diş bileyen resmi ideoloji, bu problemin çözümünün de önündeki en büyük engel olarak duruyor. Karşısına aldığı her kesim için sloganı da şu: Çözüm dayaktadır.

Acaba öyle midir?

16 yıl önce
PKK"yı çözerken resmi ideolojiye toslamak
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi