|
Suriyeliler; misafir değil ev halkı

Türkiye, Suriyeli mülteciler konusunda, en başından bu yana vicdanlı ve merhametli bir politika yürüttü. İşe geç geldiği için dövdüğü Suriyeli gencin fotoğrafını sosyal medyada övünerek paylaşan işveren örneğinde olduğu gibi; mültecilere ayrımcılık yapan, evlerini kiralamayan, onları çeşitli biçim ve derecelerde tahkir eden bir sınıf da yok değil elbette.



Ama Allah'tan bu durum toplumun geniş kesimlerini temsil edecek denli yaygın değil. Üstelik devlet de bu konuda, kitlelerin ortak davranış biçimini etkileyecek kadar güçlü derecede konuksever bir tavır sergiledi ve sergilemeye devam ediyor. Sanırım, 2011 yılından bu yana mülteci politikalarını belirleyen ve şefkati, merhameti, vicdanı, insanlığı bir devlet politikası olarak ortaya koyanlara, sürdürenlere büyük borcumuz var.



Öte yandan, Türkiye'deki 3 milyon Suriyeli mültecinin yakın gelecekte eve dönme ihtimali çok düşük; dolaysıyla bu insanların entegrasyonu, topluma kazandırılması zorunlu. İki nedenden dolayı zorunlu: 1-Entegrasyon, insan kaynağının ekonomik büyüme ve gelişmeye katkıda bulunmasını sağlar, 2-Göç almış bir toplumda entegrasyon sağlanmadığında 5-10 yıl içinde sosyal problemlerle, anomiyle, suçun yükselmesiyle karşılaşmak neredeyse mukadderdir. Mültecileri Türk vatandaşlığına geçmek için gerekli koşulları –Türkçe öğrenmek gibi- yerine getirmeleri şartıyla vatandaşlığa almak fikri, bu yüzden son derece doğru bir fikirdi. Zira aksi durum, sosyal problemlere zemin hazırlamak demektir.



Ama entegrasyon için de, sadece kültürel adımlar yeterli değil. Türkiye'nin özellikle istihdam ve Suriyeli çocukların eğitimi konusunda kapsamlı, sürdürülebilir, hızlıca hayata geçirilebilir politikalar üretmesi gerekiyor. Doğrusu bu konuda hükümetin boş durduğunu söylersek haksızlık etmiş oluruz. Nitekim önceki gün Emine Erdoğan'ın Suriyeli mültecileri, kamu kurumları ve bazı bakanlıkların yetkilileriyle bir araya getirdiği toplantıda, bu konuda neler yapıldığını öğrenme fırsatı buldum.



Mesela YÖK'te genel olarak Suriyelilere yönelik olarak açılmış olan Yabancı Akademisyen Bilgi Sistemi (YABSİS) ile mültecilerden kendi ülkelerinde akademisyen olanların Türkiye'de üniversitelere yerleştirilmesini sağlayacak bir veritabanı sisteminin hazırlandığı gibi... Aile Bakanlığı, çoğu –doğal olarak- travma geçirmiş bu ailelere rehabilitasyon hizmeti vermekte, kadınların sosyal hayata dahil olmaları için kurslar düzenlemekte… Milli Eğitim Bakanlığı ise göçmenlik statüsüne bakılmaksızın Türkiye'de yaşayan tüm çocukların nitelikli eğitime erişimi için gerekli tedbirleri almış durumda. Ama bu çocukların ilköğretime başlayabilmeleri için Türkçe de öğrenmeleri gerektiği için öncelikle Halk Eğitim Merkezleri'nde düzenlenen Türkçe kurslarıyla, eğitim süreci desteklenmekte. İŞKUR, Suriyelilere kuruma başvuru çağrısı yapıyor, onlara uygun iş imkanı oluşturmaya çalışıyor. Çalışma Bakanlığı ise, şimdiye dek 15 bin kadar Suriyeliye çalışma izni vermiş.



AFAD ve Kızılay'ın Türkiye'de ve Suriye içinde yaptığı çalışmalar ise zaten hepimizin gözü önünde. Kızılay bütçesinin neredeyse yarısı Suriyeliler için harcanıyor. Genel Başkan Kerem Kınık, her gün sırf Suriye'nin içine 100'ün üstünde yardım TIR'ı gönderdiklerini söylüyor. Sağlık Bakanlığı da, Türkiye içinde yaşayan tüm Suriyelilere ücretsiz sağlık hizmeti sunulmasına yönelik düzenlemeyi çok uzun zaman önce yaptı. Suriyeliler hastalandıklarında sağlık hizmetinden ücretsiz olarak faydalanabiliyor.



Öte yandan bu çabaların hem koordinasyonunun sağlanması, hem de kalıcı hale getirilmesi şart. Nitekim ücretsiz hizmet sağlamak elbette takdire şayan bir durum, ama hem sürdürebilirliği tartışmalı, hem de “Türk vatandaşlarının vergileriyle sağlanan hizmetlerden 'bedava' yararlanıyorlar” diye düşünen bazılarının antipatisini/nefretini çekiyor. Bu da ayrımcılığın yükselmesine zemin hazırlıyor. Oysa, hem devlet politikalarının öngördüğü, hem de toplumun Suriyelileri yük olarak görmeyen kesimini oluşturan bizim gibilerin istediği, mezhep ayrımcılığının da, etnik ayrımcılığın da önüne geçmek. Bunun için de “entegrasyon” şart...



Dolayısıyla bugüne dek yapılanlar, kayda değer ve ümit verici ama yeterli değil. O çocuklar tümüyle eğitim sistemine dahil edilmedikçe ve çalışabilecek durumdaki göçmenlere yeterli istihdam sağlanmadıkça topluma entegre olacaklarını beklemek hayalcilik olur. Nitekim Suriyelilerin birçoğu, inşaat, tekstil, ağır sanayi, tarım gibi sektörlerde yeraltı ekonomisi oluşturuyor ve ücretler aşağı çekiliyor, ellerine geçen yevmiye düştükçe düşüyor, kiraları ise “ayrımcı ev sahipleri yüzünden kiraları, arttıkça artıyor. Tüm bu durumların önüne geçmek için de, artık Suriyeliler'e misafir gibi değil, ev halkı gibi davranmak gerekiyor.


#Kızılay
#AFAD
#YÖK
#Suriyeliler
7 yıl önce
Suriyeliler; misafir değil ev halkı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi