|
Türkçe"nin olimpiyatı

Konuşmak, hecelerin, kelimelerin, cümlelerin tek başına başa çıkabileceği bir şey değildir aslında. Geniş mi geniş bu kavramın dilsel olanla ilgisi, bir paragraftaki tek bir cümle kadar yer tutar en fazla. Gerisi dünyayla ilişki kurma yöntemidir. Bu yüzden işte, insanları ve milletleri, kelimelerden mürekkep analitik dilden daha çok, söylenenden aynı anlamı çıkaracak kadar yekpare oluşu birbirine bağlar.

Haritanın mesela sıcak tarafında kalan yerlerdeki, koyu renkli, yoksul müslüman ülke insanlarının ağzında buz gibi tınlayan İngilizce kelimeler, bu yüzden bu kadar şaşırtır, duruma yabancı olan insanı.

Medeniyet ve kültür göstergesi olarak dünyaya sunulan o dilin, güneyde kalan ülke insanlarının cümlelerinde karşınıza çıkması, bu yüzden içinizi tir tir titreten bir soğukluk hissi oluşturur o sıcakta.

Sömürünün dile musallat olmakla başladığına ve Doğu'nun, hep görmezden gelindiği için kendisinin bile farkında olmadığı derin bir bilgiye sahip olmasına rağmen, bu bilgiyi dile getiremediğine inanan görece batılı, ama içinde bir şeyler hep doğulu kalmış bir Türkiyeli olarak bu da benim dilim işte...

Bir Fransız'ın, o ülkenin İngilizcesi karşısındaki hissiyatı ivmesini, "neden Fransızca değil de, İngilizce?" gibi bir kıskançlıktan alabilir mesela. Bir İngiliz, mimarisine Londra'dan aşina olduğu devlet okullarının önünden geçerken, kurumlanma hakkını görebilir kendinde.

Kolonyalizm biraz da, egzotik, kokulu meyvelerin yetiştiği memleketlerin kendi öz dilleriyle seven insanlarına, bir esmerin duygularını anlatmada kifayetsiz kalacak olsa da ilanı aşk cümlesi olarak, "I Love You" dedirtebilmektir.

Düğün töreni seçimi, oturacakları Victoria stili evleri, çocuklarını terbiye etme biçimi kısacası hayat tarzı ve standardı onun peşinden gelir. Aslında medeniyet tartısının ayarları başka ellerce değiştirildiğinde, bir ülke baştan başa bir başkasına dönüşebilir.

Ama dil, dilsel bir istilaya soyunmadığındaysa, kendini anlatma işlevi görür. Tanışmaya başlamanın tokalaşma evresidir. Kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, dünya hakkındaki derdini anlatmaya, muhatabını dinlemeye başlamadan önceki o kısa göz selamı..

Türkçe Olimpiyatı gerçekleştirildi geçtiğimiz haftasonu İstanbul'da. Dünyanın 85 ülkesinden 355 öğrencinin katıldığı, bu yıl dördüncüsü yapılan Olimpiyat'ı, Uluslararası Dil Öğretmenliği Derneği düzenledi. Dünyanın hemen her kıtasındaki Türk okullarında eğitim gören çocukların Türkçe dilinde, söylediği şarkılar, yazdığı kompozisyonlar, hikayeler, şiirler, yaptığı resimler yarıştı.

Bu elbette, koyu bir milliyet duygusu, o eski kızılelma refleksiyle girişilen bir çalışma değil. Her ülke vatandaşlarının saldırgan olmayan ama ortak bir milliyet şuuru geliştirmesi gerektiği ve dilin bu bilincin en önemli ayaklarından biri olduğu su götürmez bir gerçek.

Ancak bu yıl dördüncüsü düzenlenmesine rağmen, bu tür çalışmalar tarihine baktığımızda henüz çok genç sayılan bu organizasyonda karşımıza çıkan, dil mefhumunun daima birlikte anıldığı milliyet mefhumunun üstüne çıkan, uzlaşı ve köprü vazifesi görecek bir işlevinin de varolmasıyla ilgili bir konu, hamasetten muzdarip bu ülkede yaşayanların pek alışık olmadığı şekilde...

O nedenle Türkçe Olimpiyatı adı bile, iyi mi kötü mü, acı mı tatlı mı, ekşi mi tuzlu mu olduğu tanımlanamayan henüz tanışılmış otantik meyveler gibi bir his bıraktı damaklarda.

Yeni bir fikirden bahsedildiği için, memleket meseleleri konusunda, o her gün medyada görebileceğiniz saf tutma tecrübelerinden edinilmiş duygulanımları otomatik olarak sokamadı kimse devreye.

Sırası gelince memleket vatandaşının devletle, devlet politikalarıyla problemlerini es geçen ama, iş Türk'ün gücünü dünyaya göstermeye geldiğinde, hemen bir 'düşman ülke' yükseltisi bulup üstüne çıkarak gövde gösterisine başlayan devlet odaklı milliyetçi basında bile, kendinden emin olmayan, hangi tarafta duracağını bilemeyen cümleler edildi.

Sanırım bu organizasyonu düzenleyen ekibi, kutlamak gerekli...
18 yıl önce
Türkçe"nin olimpiyatı
AK Parti’nin kimliği, kurucu ilkeleri ve ruhu…
The akademisyenler, the aydınlar... / Sorunlu bir bilincin hikayesi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar