|
Üslup farkı

Kemal Kılıçdaroğlu, AK Parti'de yaşanan nöbet değişimini partinin iç meselesi değil, demokrasi, anayasa sorunu olarak görüyormuş.



Hatta;

“23 milyon kişinin iradesini kapının önüne koydular. Kim yaptı bunu. 1 kişi. Şimdi ben 23 milyon vatandaşıma sesleniyorum… Sen inanarak sandığa gittin. Kendi genel başkanını seçtin. Başbakan olduğunda çıktın sokaklarda eğlendin. Ama bir kişi çıktı. Senin iradeni sıfırladı ve senin seçtiğin başbakanı ertesi gün kapının önüne koydu. Bu bir saray darbesidir… Darbeyi hazırlayan bellidir. Darbeye koşulsuz uyan da bellidir. 'Yeter seni kapının önüne koyuyorum' denen kişi, buna demokrasi adına, kendisine oy veren 23 milyon kişi adına direnmeliydi. 'Beni sen seçmedin, beni 23 milyon kişi seçti ve bu koltuğa getirdi' demeliydin sen. O da darbeye teslim oldu. Böyle bir anlayışı asla kabul etmiyoruz… Darbelerden bıkmadı mı bu millet?”

diyesiymiş…



Demokrasiden, anayasadan, darbelerin kötülüğünden bahsedene bakın, diyesi geliyor insanın… Kaset komplosuyla CHP'nin başına getirilmemiş gibi yapana bakın… Tarihi boyunca, her türden darbenin destekçisi ya da manivelası olmuş, bugün bir darbe olsa şeksiz şüphesiz desteklemeyeceği konusunda şüphelerim olan bir partinin genel başkanı değilmiş gibi konuşmaya bakın…



Baykal'a kurulan komplo kasetini izlediğini söyleyen, 28 Nisan'da ekranda sarfettiği bu sözden dolayı savcı tarafından ifadeye çağrılan; ama sorguda büyük ihtimalle “o kasete nasıl ulaştığı, ya da kaseti kimin getirdiği” sorusu sorulacağı için, dokunulmazlığın ardına sığınarak ifade vermeye gitmeyeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu'na bakın...



Herkesi kör alemi sersem belliyor; demokrasiden bahsediyor.



Oysa, 1 Kasım seçimleri sonrasında CHP'de değişim isteyen muhaliflerin nasıl bastırıldığını hepimiz biliyoruz, değil mi?



Bakınız; CHP'de Kurultay için toplanan 500 imzayı görmezlikten gelen yönetime karşı Muharrem İnce'nin

“CHP'nin tüzüğünde nasıl toplanacağı yazılı. CHP'nin il ve ilçe kongreleri bitmeden, parti meclisinin kararı olmadan Ocak ayında kurultay yapılacağını söylemek parti meclisine hakarettir”

şeklindeki sözleri…



Bakınız, Umut Oran'ın olağan kurultay tarihi açıklamasıyla ilgili

“PM'yi toplamadan, orada karar alınmadan, 'kurultay tarihini belirledik' denilmesi CHP geleneklerine uymamaktadır. Tüzüğe, hukuka, kurultay takvimine aykırı olan bu açıklama, bir oldu-bitti yaratmaya dönüktür, uygulanabilir değildir”

diyerek tepki göstermesi...



Bakınız, Süheyl Batum'un hukuksuz bir şekilde CHP'den ihraç edilmesinden sonra mahkeme kararıyla geri dönmesinden sözetmiyorum bile…



Kılıçdaroğlu kalkıyor diktatörlükten sözediyor. Mahut kaseti çekip Deniz Baykal'ı koltuğundan indiren paralellerin güdümünde olduğu dostu-düşmanı herkes tarafından bilinen Kılıçdaroğlu, anayasadan, demokrasiden bahsediyor.



Talkını AK Parti'ye veriyor; ama uzayıp-kısalmaz, kokmaz bulaşmaz, bundan önce kazanamadığı gibi, bundan sonra da seçim kazanacağı kimsenin aklından geçmeyen, dolayısıyla içerisinde ciddi bir iktidar kavgası yaşanmaması gereken CHP'de bile, parti içi muhalefeti ne derece “demokratik” yöntemlerle elimine ettiğinden hiç sözetmiyor.



CHP modeli darbe destekçiliğinin son temsilcisi, paralel eliyle gönderilmiş bir genel başkanın koltuğuna oturabilen Kılıçdaroğlu, Erdoğan'a “darbeci” diyebiliyor.



Üstelik AK Parti'de yaşananlar, bir seçilmişin bir başka seçilmişi şantajla yerinden etmesi gibi ahlaksız, alçak ayak oyunlarından biri değildi. Neredeyse, sistem sorunundan kaynaklanan pürüzlerin doğurduğu bir sonuçtu...



Ama, ne CHP'de daha önce çok defa örneklerini gördüğümüz gibi çirkin ithamlar, ne medya önünde yapılmış seviyesiz ağız kavgaları oldu… Ne tehditler havada uçuştu, ne kirli çamaşırlar ortaya döküldü. Zaten buna tevessül edenin de, AK Parti seçmeni nezdinde saygınlığı kalmazdı.



Siyasette uyumluluk kadar uyumsuzluklar; anlaşmak kadar anlaşmazlıklar; benzer görüşler kadar farklı yorumlamalar, perspektifler olur. Mesele bunların olması değildir, mesele olanı ahlaklı ve akıllı biçimde yönetebilmektir. Mesele üsluptur yani…



Dolayısıyla AK Parti'de de kopuşlar, anlaşmazlıklar, ayrılıklar olabilir; ama sanmam ki bu kadrolardan; ne kaset şantajıyla koltuktan edilen genel başkanın yerine oturacak tıynetsizlikte biri çıkar; ne de bir kadın bakanı sözümona eleştirirken “önüne yatmak” ifadesini kullanacak kadar terbiyesizleşebilecek siyasi aktörler…



Gerisi öyle ya da böyle çözülür…




#Kemal Kılıçdaroğlu
#AK Parti
#CHP modeli
#Kaset komplosu
#Deniz Baykal
8 yıl önce
Üslup farkı
Yaşar Nuri ile Şevket Eygi arasında bir soru
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim