|
Vatandaşa sağlık hizmeti: Lokman hekim medyası

Öteden bu yana dışarıda bizi temsil eden ama, büsbütün de bizden olmayan isimlere gösterdiğimiz abartılı ilgiyi, ismini promosyona dönüştürme kabiliyeti ve bilim ağırbaşlılığı taşımayan iddialı üslubuyla katmerleyerek, medyatikliğin tüm bileşenlerini bünyesinde toplayan Mehmet Öz, yine Türkiye'deydi. Geçtiğimiz hafta, kitabını tanıtmak üzere memlekete uğrayan ulusal sağlık gurumuz, hayatın-sağlığın kıymetini bilmeyen gafillere, her biri birer drajelik cümleleriyle, yine dosdoğru yolu gösterdi.

Kalbi korumanın yollarını, folik asitin faydalarını, günde sekiz bardak su içmenin vücudu şekerden uzak tutmaya ne denli yarayışlı olduğunu öğrendik O'ndan.

Medyatik doktorun Türkçe haznesi, 'phrasal verb'lerin rüzgarına direnememiş olsa da, meyve reçetelerini gramla değil, avuç hesabıyla yapması çok tanıdık, yakın geldi bize...

Sağlıklı yaşam için örneği, kendisi üstelik... Şifacımız, kitap tanıtımı konferanslarında güne bir avuç fındık ve bademle başladığını söylerken, ezeli bir 'Batı referanslı Türk doktor' güveniyle dinlediğimiz sözünün kıymeti, yüzündeki dinamizmin de söylediklerini doğrulamasıyla, katlandı her seferinde.

Ama, en basit spor olarak yürüme egzersizini bile günlük hayat alışkanlıkları arasına katamamış kitlelere, "yatağınızın başucunda 5-10 kg ağırlığında halter olsun, yatmadan önce çalışın" derken de, yüzünden doksan dokuzu müslüman bir ülkede oryantalizmin sularına daldığını bile farketmeden "yaşama isteği ve sevincini ister dini inançta, ister yogada, ister meditasyonda bulun" şeklindeki, yaşadığı ülkeye göre biçilmiş kozmopolit ezbere dayanan önerilerini sıralarken de, "her akşam iki kadeh kırmızı şarap" tavsiye ederken de, bu mucize adamın aslında bu taraftan konuşmadığını biliyoruz.

Doktor Mehmet Öz, söyledikleriyle de değil, Amerikan kültürü kodlarıyla, doğulu kimliğinin birer beher miktarı karışımı sayesinde "ne oraya-bu buraya" ait bir imaj olarak sunduğu yaşam tarzıyla ilgi çekiyor. Pratisyen doktor bilgisinin hiç de üstüne çıkmayan fındık fıstık konferanslarına gösterilen bu ilgide elbette, Öz'ün retorik bilgisi ve hitabet yeteneğinin de etkisi var.

Ama aslolan iki sebepten ilki, bir bilim olarak yeterince parlak ve anlaşılır cümleler kuramayan tıbbı, özünü eğip bükme pahasına, gözümüzün değip elimizin uzanabileceği bir yakınlığa getirmesiyse, diğeri de prospektüs gibi konuşan durağan yerli doktorlara karşın, ele güne karşı göğsümüzü kabartmış bu modern kurtarıcının teklifsiz bir dille güçlendirilmiş kallavi imajıdır.

Tam bu noktada ve özellikle medyanın sağlık algısı ve magazini hakkında birkaç söz etmek gerek. Çünkü problem, Mehmet Öz'ün ya da gazetelerde birer sayfa kaparak sağlık guruluğuna yükselmiş, vatandaşı ölçüp biçerek ideale kavuşturma gayretindeki üç beş uzman hekimin, tıp biliminin etik yapılanmasının tamamen dışına çıktığı su götürmez popüler sağlık öğütlerinin hangi anlama tekabül ettiğiyle sınırlı değil.

Sorun, medyanın 'vatandaşa hizmet' adı altında yaptığı sağlık popülizminin boyutlarının artık rahatsız edici bir noktaya ulaşmış olmasında yatıyor.

Eski zaman büyücülüğünün modern versiyonu gibi çünkü medyanın sağlık yayınları. İnsan vücudu, doğal bir takım bitkilerin, bir miktar meyvenin, çiğ sebzenin karışacağı bir büyü kazanı...

Bu karışıma bir tutam egzersiz ile gazete uzmanlarının verdiği rakamlara uygun cinsellik de eklenince, mucize tamamdır.

Ortaya çıkacak şey, elbette sizin daha sağlıklı, daha zayıf, daha genç ve daha güzeliniz olacaktır. Modern ve sağlıklı birey olarak hayatını devam ettirmek, ancak bu şekilde mümkün olabilir.

Genç kalmanın sağlığın amacı değil sonucu olduğunu, sağlığın yeme-içme-spor yapma gibi pozitif gerçekliklerin dışına kayan, ayağını sıcak, başını serin, kalbi ferah tutmakla ilgili bir tarafı da olduğunu bilmiyoruz, bu sağlık endüstrisinin tüketicileri olarak.

Hap reçetelere kutsal metin, gazetelerden bağırıp duran uzman seslerine mesih muamelesi yapmamız da bu yüzden...
18 yıl önce
Vatandaşa sağlık hizmeti: Lokman hekim medyası
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’