|
Yasak ve kaçak: Kur"an Kursları

Konya''da çöken Kur''an Kursu''nun ardından yükselen tepkilere baktığınızda; -diyelim konudan tümüyle habersizsiniz- o binada ''terörist'' faaliyetler yapıldığına pekala kanaat getirebilirdiniz. Şaka yapmıyorum; orada ölen çocukların üstünden o kadar çok ''din öğretimi illegaldir'' vurgusu yapıldı ki.

''Kaçak Kur''an Kursu'' eleştirisiyle hedeflenen ''malzemeden çalmış ve binanın yıkılmasına sebep olmuş müteahhit'' değildi çünkü, Kur''an öğrenme ve öğretme eyleminin bizzat kendisi bu ''kaçak'' imasından günlerce payını aldı. Nitekim, facianın ilk şokundan sıyrılanlar, açıktan dillendiremedikleri itirazlarını "Bu çağda Kur''an Kursu olur mu?" ya da "Neden Türkçe değil de Arapça; biz Arap mıyız?" şeklindeki basiret ve feraset şahikası cümlelerle eteklerinden dökmeye başladılar çünkü.

Elbette, öteden bu yana ibadetlere, hele hele ibadetlerin Arapça ifa edilmesine (Türkan Saylan mıydı, ezan Türkçe okunsa ne kadar mutlu olacağını öylesine tatlı anlatmıştı ki, bu dinibütün kadının böyle bir şartta namaza filan başlayacağına şerh düşmeden, şüphe koymadan kani olabilirdiniz yani) karşı kimi zaman şeffaflığını kaybeden ama şedidliği baki kalan bir devlet ideolojisi olduğu, bu ideoloji tarafından desteklenen, desteklenmek ne demek resmen ayrıcalık ve pervasızlık tahsis edilen çevrelerde, dine karşı birtakım alerjilerin mevcut bulunduğu bir sır değil. Bu noktadan bakıldığında; Konya''daki Kur''an Kursu''nun çökmesiyle açığa çıkan bu hassasiyet ve öfke dalgasının sebebini de anlamak zor değil.

Ancak aynı malumat, resmi müfredatın yanı sıra dini eğitimle de ilgili olan ailelerin ''göze batmama'' yönelimini, gettolaşma ve cemaatleşme eğilimi ve ''göze batmaması gereken'' bu eğitimi veren kurumların, Kur''an kurslarının neden kaçak yapılarda, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde, işbilmez ya da hırsız müteahhitlerin ya da yöneticilerin elinde, kötü koşullarda bulunduğunu, genel ve dolaylı bir çıkarsamayla da Konya''da 18 çocuğun elim şekilde hayatını kaybetmesinin sebebini de açıklamakta.

Nitekim, Kur''an-ı Kerim okumayı "Arap milliyetçiliği yapmakla" eşdeğer görmeye, dini yaşama dair erdemler mecmusu, manevi doyum kaynağı olarak değil, dogmalar bütünü olarak almaya teşne bir zihniyetin, üstelik devlet ideolojisinin koruması altındayken; sayıca fazla olsa da yönetim katlarında hiçbir gücü ve etkinliği olmayan dindar toplum tabakalarına galebe çalacağı kesindir. Aynı kesinlikte olan bir başka realite de; bu katmanların tepki ve yaptırım görmemek için neredeyse yarı gizli olarak ve ancak kendi kısıtlı imkanları dahilinde toplaşarak ve dikkat çekmemeye özen göstererek, kendi eğitim tarzlarını belirlemeye, tinsel ihtiyaçlarını giderme biçimleri geliştirmeye yöneleceğidir.

Bugün Kur''an Kursları''nın kaçak olmasından şikayet eder gibi görünüp aslında Kur''an Kurslarının varlığından rahatsızlık duyduğunu açık edenlerin bilmediği ya da anlamadığı da; bir dönem Kur''an-ı Kerim okumanın bile yasaklandığı bir Türkiye''de, hiçbir zaman ve hiçbir müeyyidenin "çocuklarım dinini öğrensin" diyen dindar ailelere, "dosdoğru Cumhuriyet yolunu" gösterecek kudrette bir motivasyon sunamayacağıdır. Ne cebren, ne hileyle hem de… Bugün "Süleymancılar" olarak adlandırılan cemaatin devlete karşı olduklarından değil, "Kur''an-ı Kerim''i hıfzeden, ''yüzünden'' okuyan kimse kalmayacak" endişesi etrafında kenetlenmekten kamet ettiğini bilmeyen mi var?

Dolayısıyla, Kur''an Kursu binasının patlama nedeniyle çökmesinin ardından "Erkeklere ait olan kurs binasında kızların işi neydi?" diye sormak, "Laik, latin alfabeli resmi müfredatı öğreniyor olmaları gereken kızları Kur''an Kurslarına neden gönderirler?" diye dövünmek, hatta olayın ardından hızını alamayıp "Kur''an Kursu''nda tecavüz şoku" başlıklı (08.08.2008/Vatan Gazetesi internet sitesi) şeklindeki gözden düşürücü, itibar zedeleyici yayınlarla vaveyla koparmak çözüm değil, toplumla ve creme de la creme arasındaki yarıklara bir yenisini eklemektir ki, yanlış olan budur.

Sahih niyete gölge düşürür bu yaklaşımlar, o kursun yıkıntıları altında can veren çocuğunun hesabını sorması, en azından yaşın yaşın yasını tutması beklenen acılı ebeveynleri; savunma psikolojisine itiyor ve o matem halinden beklenmeyecek birer ideologa dönüştürüyor. Bakıyorsunuz, "kaçak yapının sorumlularından hesap sorulmalı" demesi gereken bir babanın ağzından, "Ne yani kızım dans pistinde ölseydi daha mı iyiydi?" gibi Cumhuriyet tezlerini hedef alan düşmanca cümleler çıkıyor. Namaz-Bale kıyasındaki aydınlarımızın bolluğu düşünüldüğünde çok mu? Bence değil.

Üstelik bu insanları hem dindar, hem yoksul, hem de cahil diyerek aşağılamak da çözüm olmuyor; Tıpkı 22 Temmuz''da olmadığı gibi. Sanırım, tasvip etmediğimize saygı duymayı öğrenmemizin vakti, geldi de geçiyor.

16 yıl önce
Yasak ve kaçak: Kur"an Kursları
Zihnin katı hali
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?