|
Ameliyat

Ameliyat olmaya bu kadar kolayca karar verebileceğim aklıma gelmezdi. Sağlıklı zamanlarımda, gövdemin bir yerinden bir delik, bir kapı açılabileceğine ihtimal bile vermezdim. Benim bildiğim kadarıyla ana tarafımızdan da, baba tarafımızdan da, ameliyat olmuş bir tek kişi bile yoktu. Ben, kendimin de, gövdemde bir delik ya da bir yarık açılmadan bu dünyaya veda edeceğimi düşünürdüm. Ama bu öngörüm gerçekleşmedi. Kasığımda o tümör gibi yumru elime ilk temas ettiğinde, önsezim bana, bunun ancak ameliyatla ortadan kaldırılabileceğini çoktan söylemişti. Ve ben o anda, kendimi ameliyat olmaya hazır hissetmeye başlamıştım bile.

Ama Ramazan ayının içinde olmamız hasebiyle bu yumrunun teşhis ettirilmesi işini Ramazan ertesine bırakmıştım. Çünkü ne teşhis edeceklerini bilmiyordum ve apar topar bir ameliyata alınmamı istemiyordum. O sırada taşradan bir ahbabım, siyasi bir teşebbüs için Ankara''ya gelmiş ve bu münasebetle beni de ziyaret etmişti. Yüzümün soluk olduğunu, hasta olup olmadığımı sordu. Ben de farkına varmış olduğum o yumrunun sözünü ettim. Bana Ramazan''ın geçmesini beklemememi tavsiye etti, bu tür işlerde bir an önce teşhisin doğru olacağını söyledi. Böylece de, içime bir şüphe tohumu bırakmış oldu. Nerden bilebilirdim ki, bana bu tavsiyede bulunan arkadaşım, Ramazan''dan hemen sonra bu dünyaya veda edecekmiş ve benim hastalığımın ve ameliyatımın sonucunu öğrenme fırsatı bile bulamayacakmış! Bu arkadaşım (Hüseyin Korkmaz), benim halen oturmakta olduğum evi de beğenmemiş ve eğer milletvekili olursa bana daha rahat edebileceğim bir evde kalmam için yardımcı olacağını da söylemişti (Allah rahmet etsin).

Sonunda muayenemiz yapıldı ve sol kasıkta fıtık teşhis edilerek izalesi için tek çarenin ameliyat olduğu söylendi. Ben zaten ameliyata hazırlıklıydım, bu yüzden de şimdi bu işin bir an önce gerçekleşmesi çabasına düştüm. Doktorlarımın himmetiyle mümkün olan en kısa zamanda, bize randevu verildi ve ameliyata alındık. Alındık, diyorum, çünkü dostum Remzi Matur da aynı sıkıntıdan mustaripti, onunla aynı günde, aynı hastanenin aynı odasında kaldık ve ameliyatımız da arkası arkasına gerçekleşti. Remzi daha önce bypass geçirmiş olduğundan onun ameliyatını daha önce ertelemişler ve olay bu tarihe kadar sarkmıştı.

Ameliyatımız iyi geçti. Zaten bu ameliyatın tıbben basitin basiti bir işlem gerektirdiğini söylüyorlardı; her ne kadar hasta açısından olay aynı basitlikte görünmese bile.. Biz, istersek, bizi hemen ameliyat günü bile taburcu edebileceklerini söylemişlerdi, fakat biz, hiç olmazsa bir gecemizin hastanede ve kontrol altında geçirilmesinin uygun olabileceğini bildirerek, taburcu olmayı ertesi güne aktarmıştık.

O gecem ve taburcu olduktan sonra evde geçirdiğim ilk gecem rahat geçti. Üçüncü gecede öksürük başladı. Oysa taburcu olduğumuz esnada vizitte bulunan doktor hanım, bize, öksürmememizi tembih etmişti. Fakat insan, kendini ne kadar tutmaya çalışırsa çalışsın, öksürmemek elde değil; ister istemez öksürüyor ve her defasında, acaba dikişlerimiz patlar mı, diye kaygılanıyorduk. O gece ateşim yükselmeye başladı. Ateş ertesi gün de düşmedi. Akciğer operatörü bir dostuma durumu bildirdim, o da genel cerrah bir dostumuzla ziyaretimize geldi ve muayene sonucu zatürree olduğumu bildirdi. Bol bol öksürmemi ve mümkün olan en çok miktarda ifrazatı dışarı atmam gerektiğini söyledi. Bizim, öksürük konusunda yanlış bilgilendirilmiş olduğumuzu da hatırlattı. Meğer ameliyatla açılan yer, sekiz saat içinde kaynarmış ve öksürmenin hiç bir sakıncası yokmuş. Oysa biz öksürmemek için kendimizi sıkınca ifrazat içerde kalmış ve mikrobik ortamın oluşmasına ve genişlemesine yol açılmış. İğnelerle, haplarla yoğun bir antibiyotik bombardımanına tâbi tutulduk. Bu arada, sol bacağımda, zaman zaman hissetiğim kasılma, ameliyat dolayısıyla farklı pozisyonda yattığımdan dolayı (kişisel tahminim), şiddetlendi ve sol bacağımı hareket ettirmekte zorlanmaya başladım. Anlattıklarımdan, bunun da bel fıtığı olduğu veya olabileceği ifade edildi. Beni ameliyat yerimden ve zatürreeden çok, bacağıma musallat olan ağrı uğraştırmaya başladı. Ama nekahat halinde olduğum için dışarıya çıkamıyor ve dolayısıyla hastaneye de gidip muayene olamıyordum. Ha, tabiî, burada şunu hatırlamam gerekiyor: ben, kasık fıtığı ameliyatı olurken, ameliyattan tam iki saat kırkbeş dakika öncesinden beklemeye alınmışım, yaklaşık kırkbeş dakika ameliyatım sürmüş ve yarım saatla kırkbeş dakika arasında da, ameliyat sonrası yoğun bakımda bekletilmişim. Ameliyat gömleğinin içinde ve ameliyathanenin serin havasında, nerdeyse dört saatten fazla beklemişim; bir tahmine göre de, zatürree olmama soğukla bu doğrudan temas da yol açmış olabilir deniyor. Çünkü bende, ameliyattan önce müzmin bronşit teşhis edilmişti.

Velhasıl, son birkaç hafta boyunca, şimdi değindiğim hastalık işleriyle uğraşmak durumunda kaldım. Yazılarımı yazamadım. Şimdi, bir tarafından yazılarımıza yeniden başlamış bulunuyoruz, bir taraftan da, sağlığımızdan veya hastalığımızdan bakıye kalan diğer işlerle uğraşmayı sürdürüyoruz. Dostlara, dünyaya, şimdi yeniden merhaba diyorum. Bakalım önümüzdeki günler ne gösterecek. Dua, dua, dua.. gerisi boş, gerisi lâfü güzaf...

25 yıl önce
Ameliyat
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’