|
Aşk: Gideceği yeri olmak...
Aşkın eninde sonunda tek yanlı bir ilişki biçimi olduğunu söylüyorum.

Tek yanlı ve sevgiliye ulaşma iştiyakı...

Tek yanlı oluşu kural değil, olabilirlik...

Karşılıklı oluşa mani bir hal yok...

Aşk tek yanlı olabileceği gibi, tek yanlı olarak da gelişebilir...

Çünkü âşık karşılık beklemez...

O, sevgilinin orada olduğunu bilmekle yetinebilir...

Hele de aşk yatay boyuttan dikey boyuta evrildiğinde sevgili zaten ötelerde kalır.

Aşkta yatay boyut insan/insan ilişkisi...

Dikey boyut insan/tanrı ilişkisi...

Aşk özellikle bu yanıyla diğer sevgi biçimlerinden farklılaşır.

Çocuk sevgisi bile temelde iki yanlıdır.

Anneden çocuğa yönelmiş olan sevgi tek yanlı olsa da, eğer çocuktan anneye sevgi değil de nefret yöneltiliyorsa tek yanlı olan evlat sevgisi bile orada, o noktada kesintiye uğrayabilir. O noktadan sonra çocuktan da anneye doğru bir sevgi beklentisinin içine düşmek kaçınılmaz olur.

Biz şimdi olayın yatay boyutuyla bağlantı kuruyoruz.

Aşkın egemenliğine girmiş olan kimse kesintiye uğratılmazsa, bir başına bu hal üzere kendini kırlara, dağ başlarına atabilir. Oralarda bir başına mutluluğunu deneyebilir. Mecnun, sanırım bu hal üzereyken çöllerdeydi...

Gideceği bir yeri olmamak... Bu korkunç bir şey... Bu hali Dostoyevski Suç ve Ceza romanında olağanüstü etkiyle anlatır... Evsiz, yurtsuz kalmak değil gideceği yeri olmamak... Evi var, fakat gidemiyor. Eşi var, fakat görmesi engel olunmuş... Sokakta kalmış ya da bırakılmış... Evine, yurduna, sılasına dönemiyor... Mecnunun kentli hali... Bir bakıma...

İşte âşık, sıradan biri için felaket olan bu durumdan bile bir başına mutluluk çıkarmanın üstesinden gelmeyi başarabilir...

Sıradan birinin felaketi olan gideceği yeri olmamak, âşık için sorun sayılmaz; onun gideceği yer hazırdır: maşuku...

Olay, dışardan görenlerin düşündüğü gibi değil. Olaya dışardan bakanlar âşığın o halini mutsuzluk olarak yorumlayabilir. Oysa âşık halinden o denli memnun olabilir ki, derdinin izalesini değil, bilakis derdinin çoğalmasını talep edebilir. Mecnun, aynen böyle yapmıştı. Ünlü gazelinde: “Aşk derdiyle hoşem el çek ilacından tabip” diye seslenmesi boşa olabilir mi?

Tabii burada derdi olmayla mutsuz olmayı birbirinden ayırabilmeliyiz. Âşık maşukundan ayrı kalmakla derde düşmüştür, derdine de müpteladır. Onu dertli kılan aşk ise o, derdinin çoğalmasını talep etmeye fütur getirmez. Ama mutsuzluk! O farklı bir şey ve o talep edilmez. Âşık derde, cefaya katlanmaya razıdır; ama mutsuzluk istenebilir bir yaşantı tarzı değildir. Dert, âşığı belki kamçılar, ama mutsuzluk onu atıl bırakır...

Baudelaire'in aşığı (Paris Sıkıntısı'ndaki: Deli) Venüs'e şöyle seslenir: “İnsanların en bayağısı, en yalnızıyım, aşktan da, dostluktan da yoksunum, en ilkel hayvandan bile geriyim bu konuda. Ama ben de ölümsüz Güzelliği anlamak ve duymak için yaratıldım! Ah! Tanrıça! Kederime, taşkınlığıma acı!” Baudelaire'in Delisi de Fuzuli'nin Mecnun'u gibi derdinden, kederinden yakınmıyor. Belki ona ilgi duyulmasını istiyor. Ama Venüs (maşuk), mermer gözleriyle uzaklara, meçhul ülkelere bakmaya devam ediyor.
#Paris Sıkıntısı'ndaki: Deli
#Dostoyevski
#Suç ve Ceza
8 yıl önce
Aşk: Gideceği yeri olmak...
Aynı oyun, aynı tezgah, aynı mekan, sadece zaman farklı
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak