|
Aşk tensel dokunuştan mı ibaret?

Sartre, diyor ki: “İnsan tasarladığının dışında hiçbir şey değildir ve o kendini gerçekleştirdiği ölçüde varolur, ve o nedenle o, eylemlerinin toplamının dışında hiçbir şey, hayatı her ne ve nasıl ise, onun dışında hiçbir şey değildir. (...) Aşkın yaşanmış olanının dışında aşk yoktur; sevgiyle kendisini dışarı vurmuş olanın dışında bir aşk potansiyeli yoktur; ifadesini sanat eserlerinde bulanın dışında deha diye bir şey yoktur. Proust'un dehası, Proust'un eserlerinin toplamıdır; Racine'in dehası tragedyalarının bütünüdür, bunların dışında hiçbir şey yoktur. (Varoluşçuluk Bir Hümanizmdir, Hümanizmin Özü kitabının içinde, İz Y. İst. 2002, s. 117-118)."



Sartre'ın değindiği gibi, bu düşünce, hayatında hiçbir başarıya imza atmamış olanlar için ağır ve kabul edilemez görünebilir. Gene de bu kabulde bir gerçeklik payının bulunduğunu yadsımamız gerekmeyebilir.



Ama acaba aşkın yaşanmış olanından kasıt ne olabilir?



Öteki örneklerine baktığımızda, bu yaşanmışlığı doğrudan iki kişi arasında yaşanmış olan aşk ilişkisi olarak kabul etmemiz gerekiyor.



En açık deyişiyle Sartre, âşıkların tensel dokunuşlarını esas alıyor. Eğer bir aşkın sözü edilecekse ya da bir âşıktan bahsedilecekse, bu kişi, aşkını tensel dokunuş halinde (fiilen) yaşamış olmalıdır, demeye getiriyor.



Ancak engellenmiş olan aşığın durumunu nereye koymalı? Engelin üstüne basıp geçelim mi? Başka bir söyleyişle maşukunu arayan aşığın durumunu nasıl açıklamalıyız? Örneğin birçok aşk hikâyesinde, maşukunu rüyada görüp onu arama sürecine giren ve henüz görmediği maşukunu arayan aşığın durumunu nasıl açıklayacağız?



Bu soruyu böyle şey olmaz deyip geçiştirmenin imkânı bulunabilir mi? Böyle dediğimiz takdirde bir gerçekliğe göz yummak suretiyle kolaya kaçmış olmaz mıyız?



Maşukla hiç karşılaşmadan yaşanan böyle aşklar vardır. Ve bu kategoride yer alan aşk ilişkisi, ilişkinin en azından bir tarafı nezdinde ciddi biçimde yaşanmaktadır. Durumun iki taraflı yaşanmasına da realitede mani bir hal yoktur.



“Proust'un dehası, Proust'un eserlerinin toplamıdır.” cümlesini şayet, aşk, bu ilişkiyi yaşayanların birbirlerine karşı gerçekleştirdikleri tensel dokunuşlardan ibarettir diye anlar ve olayı söz konusu dokunuşlara indirgersek, bu dokunuşları hiç gerçekleştirmemiş olanların aşkını ademe mahkum etmiş oluruz.



Oysa biliyoruz ki, birbirini görmeden veya birbirine dokunma halini gerçekleştirmeden yaşanan aşk ilişkileri dünyamızın başat gerçekliğidir.



Biz aşkı esas itibariyle sevgiliye kavuşma iştiyakı olarak açıklama eğilimindeyiz. Burada aslolan dokunuş değildir. Dokunma iştiyakıdır. Bu iştiyakın ve bu iştiyakın sevkiyle başvurulan arayışın kendisinde somutlaştığını varsayıyoruz aşk ilişkisini...



Aşkın yaşanmasını bu arayışın kendisinde olduğunu söylüyoruz. Üstelik bu arayış hali tensel dokunuş halinde bile ortadan kalkmıyor, sürüp gidiyor...


#Sartre
#Proust
#Aşk
7 yıl önce
Aşk tensel dokunuştan mı ibaret?
Tasavvuf rezilliklere göz yummayı onaylar mı?
Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’u anlamak-1
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar