|
Çölün müthiş ziyaretçisi
Tut ki, bir adadasın. İçinde yaşadığın kıraç toprağı, dünyadan yalıtılmış haliyle bir ada olarak düşünmende sakınca yok. Ve tut ki, artık orada yaşamaya hükümlüsün. Yıllar yılı bu çölle mağara arasında gidip geldin. Bir arayışın içinde olduğunu düşünüyorsun. Aramakla bulunmayacağını, ancak yalnızca arayanın bulacağını biliyorsun.

İçine yerleşmiş olduğun ada (bir oda mı yoksa?) her yanıyla dünyadan, yıldızlardan yalıtılmış. Bütün bir ömür sürmüş olan yolculuğun belli bir durağı burası... Ama son durağı mı, bellisiz. Susuzluktan çatlamış dudaklar, bilgiye susamışlıktan yarılmış bir beyinle, nice yerleri dolaşmış, nice çölleri aşmış, nice vahaları arkada bırakmış, nice konak yerlerini ufuklarda gözlemiş olarak, geldiğin son durak, işte böyle bir oda... Bir ada yani. Yalnız doğmuş olmak yetmiyor, yalnız soluk almak yetmiyor, bir su kırbasını boğazına dikip içindeki ılımış sudan birkaç yudum almak ve bu yudumları bir başına almak yetmiyor... Yalnızlığa hükümlü olduğunu bilmek yetmiyor... Öylesine bunaldığın anlarda, ayla sohbet etmek yeğniltmiyor..

Odana bir ziyaretçi bekliyorsun. Elinde bir dal zambakla... Kim bilir hangi harabede yetişmiş ve müşterisini bekleyen o zambak, orada unutulmuşluğunu bile unutmuş haldeyken, bir el onu oradan, yurdundan koparıyor ve onu, hayatının gayesi olan yere ulaştırmak üzere daralmış ömrünün son yolculuğuna çıkarıyor: ziyaretçi, elindeki zambağı, yatağına uzanmış bekleyen sana uzatıyor. Uzanıp alıyorsun, burnuna doğru götürüp belli belirsiz bir iç çekişle zambağı kokluyorsun. O anda yalnız doğan, yalnız yaşayan ve yalnız ölecek olan o adamı düşünüyorsun: bu dünyadaki son nasibi bir kâse deve sütü olacak olan o zatı... Kendinle onun arasında benzerlik bulunduğunu düşünüyorsun: bütün hayatı boyunca bir yerde durmamış, bir yerde kalmamış, akşam bulduğunu sabaha ulaşmadan dağıtmış, gerektiğinde en güçlü bilinenin bile yakasından tutup sarsmış, onları her zaman cömertliğe yöneltmiş, doğruluğu ve vermeyi öğütlemiş, Medine'de evlerin iki kat yapıldığını gördüğünde orayı terk etmesi vasiyetinin mazharı olan o zatı..

Birden, sana uzatılan bu incecik zambak dalının O'ndan bir hediye olabileceğini düşünerek, bu düşünceyle gözlerin dalmış olarak zambağa bakıp kalıyorsun.

Eli o zambağa ulaştığı anda, zambağı sunan elin bir dostun eli olduğunu zaten biliyordu. Onu getiren dost, kendisi kadar yalnızdı. Öyleyse, şimdi bu adada, bu dünya adasında, yalnız duran iki kişiydiler: üstelik birbirinin yalnızlığını paylaşmaya ikisinin de niyeti yoktu, herkes kendi yalnızlığının içinde ve doruğunda durarak ve öylece birbirine bakarak bekliyordu. Beklediler. Bu yalnızlık bekleyişi, onların yalnızlığını bir yandan katlandırırken, bir yandan da iki yalnızdan oluşmuş bir karşıyalnızlığa meydan okumayla bileniyordular.

Onun gibi yapmaya özendi: “Sadaka Resulullah” diyerek gözlerini, pencereden görünen ufkun gerisine, arkasına doğru çevirdi.
#Sadaka Resulullah
#Çölün müthiş ziyaretçisi
#zambak
8 yıl önce
Çölün müthiş ziyaretçisi
Gösteriş tüketiminin büyüsünü oruçla bozmak
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar