|
Dost devlet olur mu?

İlkin dostluk nedir, onu sorgulamalı.

İki kişi arasındaki özel bir ilişki biçimi: tarafların güven, mahremiyetini açabilme, sırrını paylaşabilme, fedakârlık ve feragat edebilme hali... Feda etme nedir? Kendini, malını, mülkünü sakınmadan dostu uğruna ondan vazgeçme... Feragat: hakkından vazgeçme... Kendisi o haktan istifade edebilecekken o haktan vazgeçmesi, o hakkı dostuna bağışlaması...


Bunlar dostluğun ilham ve telkin ettiği özellikler...

Ayrıca, dost o ki, insan ona yanlış anlaşılmaktan kaygı duymadan kendini ifadeye hazır bulur. Dosta karşı sansürsüz konuşulur.

Bu ilişki çift taraflıdır. Dostluk ilişkisinde en az karşılıklı iki kişi bulunur. Şimdi değindiğimiz hususlar, feragat, fedakârlık, sırrını ifşa vb. durumlarının gerçekleşmesi için bir karşı tarafın bulunması gerekiyor.

Dostun gireceği kapıdan dost sırtını güvenle kapıya çevirebilir. O kapıdan kendine zarar gelmeyeceğinden emindir. Gene sırtını dosttan yana pervasızca çevirebilir. Bu, sırtını ona dönme anlamına değil; arkadan vurulmayacağından emin olma rahatlığı ile sırtını ona çevirebilme güvenini tazammun ediyor...

Herkes herkesle dost olabilir mi?

Burada belki şu söylenebilir: dost olma istidadını taşıyan kimse açgözlü, kibirli, cimri, hasis olmamayı gerektirir. Bu olumsuz özelliklerden birini taşıyan kimse dost olma yetisine sahip olma özelliğini yitirmiş olur. Çünkü dostluk sakınmadan çekinmeden vermeyi başarabilmekle kaimdir. Bu özellikleriyle dostluk hasbi bir ilişki biçimidir. Karşılık gözetmez...

Kişiler arasında geçerli olan bu ilişki biçimini uluslararası ilişkilere taşıyabilir miyiz?

Bu imkânsız görünüyor.

Çünkü uluslararası ilişki biçimden dostluğun gerektirdiği özelliğin tam tersi değerler geçerli: çıkar... Orada çıkar ilişkisi yürürlüktedir.

Uluslararası ilişkide karşı tarafa ne sırrını ifşa ve tevdi edebilirsin, ne ona sonsuz güven içinde sırtını çevirebilirsin...

Uluslararası ilişkide feragat ve fedakârlık da söz konusu olmaz.

Orada en fazla kazan/kazan ilişkisi geçerli olabilir.

Uluslararası ilişkilerde, tarih gösteriyor ki, en sıkı yaptırımlar altında güvenceye alındığı sanılan antlaşmalar bile, taraflardan birinin çıkarı gerektirdiğinde o antlaşma pervasızca ihlal edilebilmektedir.

Böyledir diye, antlaşmayı bozmak mı gerekiyor? Elbette hayır.

Anlaşmaya ve antlaşmaya sadakat asıldır. Ama ona taraf olanların, bu antlaşmanın her an bozulabileceğine hazırlıklı bulunması gereği de bellidir.

İslam hukuku ile İslam dışı hukuk arasındaki özellik uluslararası ilişkide de geçerlidir. İslam hukuku yasal düzenlemeleri kişinin hüsnüniyetli olduğu varsayımı üzerine inşa eder. Batı hukuku ise yasal düzenlemeleri hasis, açgözlü ve hüsnüniyetsiz kişilere karşı tedbir alma sadedinde öngörür. Birinde aslolan güvendir ötekinde güvensizlik...

İslam’ın yürürlükte olduğu dönemlerde Müslümanlarla gayrimüslimler arasında akdedilen antlaşmalar karşı tarafa güven sınırı içinde gerçekleştirilmiştir. Ve akitlere ve ahitlere sonuna kadar sadık kalınmıştır. Antlaşmalar kaideten karşı tarafça ihlal edilmiştir.

Günümüzde aynı güven yürürlüğe konulabilir mi? Eğer gücü elinde bulundurabiliyorsan antlaşmaları aynı güven duygusuyla akdedebilme imkânı da var demektir. Aksi takdirde aldatılmaya hazırlıklı olmak gerekir.

#Devlet
#Diplomasi
#İslam
6 yıl önce
Dost devlet olur mu?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak