|
Hukuka riayet etmek…

Hukuka riayet demek, hukukun her şeyin, her çıkarın önünde yer alması olmalıdır.



Bazı çıkarların zedelenmesi pahasına da olsa, hukukun, kendi iç gereklerine riayet edilmesi hususunun bir ahlâk haline getirilmemiş olduğu yerde, hukuka riayet edilip edilmemesi de, kişilerin keyfine kalmış olur. Bu da zaten, orada hukukun üstün bir değer olarak sayılmadığına delalet eder.



Hukuka riayet etmeyi ahlâk haline getirmiş olması beklenenlerin başında da, bizzat hukukçuların yer alması beklenir. Bir ülkede hukuka riayeti eğer hukukçuların kendileri şiar edinmemişse, başkalarından, kim, ne bekleyebilir ve ne umabilir?



Hukuk nezdinde (ve elbette hukukçu nezdinde), ortada bir suç varbulunuyorsa, orada bir de bu suçu (fiili) ika ettiği sanılan bir sanığın varbulunduğu düşünülür. Ama sanık mahkeme önüne çıkartılıp hakkında mahkemece verilen kararın kesinleşmesine kadar sadece ve sadece sanık hükmündedir; suçlu hükmünde değil... Sanığın suçu mahkemece sabit bulunduğu ve buna dair karar kesinleştiği anda, sanık suçlu haline dönüşür.



İmdi, sanığın suçlu haline getirilmesi sürecinde, savcının elde ettiği ve mahkemeye sunduğu delillerin payı elbette belirleyici rol oynar. Ancak savcı delillerini toplarken hukuka riayet etmek zorundadır. Hukuka riayet edilmeksizin elde edilen ve mahkemeye sunulan delilleri de mahkemenin dikkate almaması gerekir. Çünkü ortada, hukukça öngörülmüş bir adaletin tecellisi için zemin hazırlanmaktadır. Böyle bir zeminin de, gene hukuka uygun olması gerekir. Aksi takdirde mahkemenin verdiği kararın hukuka uygun olup olmadığı sorusu ortada kalır. Şaibeli bir karar da, tarafları hukuken ne kadar tatmin eder, bellidir.



İnsan, bütün bu bilinen şeyleri tekrarlarken utanıyor; kendini ders veren biri pozuna düşmüş gibi duyumsuyor. Ama bu ülkede, hukukçuların ve en başta onlardan bazılarının bu bilgileri (hatırlaması değil, fakat) öğrenmesi gerektiği gerçeği, karşımızda somut biçimde duruyor.



Hukuk yönünden, bu ülke sütten ağzı yanan insanlarla dolu. Yassıada mahkemelerinde, bir telefon memuresinin, bir telefon konuşmasını korsan biçimde dinleyip kaydetmesi ve kayıt bantlarını o “mahkeme”nin savcısına vermesi, savcının da bunu mahkemeye sunması unutulmuş olmasa gerek. Ciddi bir mahkemenin böyle bir bandı savcının suratına fırlatması gerekirken, onun da bu kayıtları meşru bir delil gibi kullanması ve sanıklar aleyhine karar vermesi, daha da feci bir hukuk skandalı oluşturmuştu.



Yazık ki, korsan dinleme, korsan görüntü alma hali ve bazı mahkemelerin bu türden yasal olmayan dokümanları delil olarak kabul etmesi gerçeği devam etmekten geri durmuyor...



Olay, sanıkların düşman telakki edilmesinden kaynaklanıyor. Bazı mahkemeler bu düşmanlığa yataklık yapmaktan çekinmiyor. Böyle olunca sanık mevkiinde bulunanlara hukuk değil ve fakat despotluğa mahsus kuralları uygulamakta beis görülmüyor, hukukî sakıncalar göz ardı edilebiliyor.


#Hukuka riayet
#Hukuk
#mahkeme
8 yıl önce
Hukuka riayet etmek…
- Dolar silahı ile darbe teşebbüsü yaşadık. - Tefeciler dışarıdan, muhalefet içeriden. - Cahillik, vatansızlık. İç işgalcilere dikkat! - Yine yenileceksiniz!
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...