|
Tutucular dönüşüme karşı
Cumhuriyet döneminin iki hatırı sayılır ıslahat hareketi 80'li yıllardaki
Turgut Özal
dönemi ile 2000'li yıllarda
Tayyip Erdoğan
dönemi olarak belirlenebilir.


Bu iki döneme ıslahat dönemi diyorum, çünkü:



Her iki harekette de temel aynı bırakılmak suretiyle bir tür revizyona (düzeltme, yenileme) gidilmiştir.



Özal döneminin karakteristiği belki teknik ve iktisadî açıdan ön alırsa, Erdoğan dönemi hukuk ve özgürlük açısından karakteristik sayılabilir.



Özal dönemi, ülkeye bilgisayarın ithal edildiği bir evreye tekabül ediyor. Ağır sanayii değil, ileri teknolojiyi hedef almış bir iktisadî yapı öngörülüyordu. Ayrıca iktisadî açıdan da yeniliklerin yaşandığı bir dönem belirleniyordu. Kota ve ithal ikamesi uygulamasının kaldırılması, TL'nin konvertibl niteliğe kavuşturulması, faizin ve döviz kurlarının dalgalanmaya bırakılması gibi, bu ülke ekonomisinin alışık olmadığı çoğu uygulama o dönemin yenilikleri arasında sayılabilir. Günümüz gençleri için belki fazlaca bir anlam taşımayan özel televizyonun kurulması, artı, ekranların renkli hale getirilmesi de Özal döneminin getirileri arasında sayılmalıdır. Keza özel radyoların açılması gene o dönemin kazanımları arasında yer alır.



Buna rağmen, kurulu düzenin bekçiliğine soyunmuş olan mahfiller (sivil olsun, askerî olsun), bu yenilikleri hazmetmek istememişlerdir. Özal'a karşı tertiplenen suikast teşebbüslerinin arkasında, ideolojik saiklar yanında, onun getirdiği bu yeniliklerin hazmedilmesindeki güçlükler de olmuştur denebilir.



Recep Tayyip Erdoğan döneminde ise, vesayet düzeninin tasfiyesi ön alır. Bu dönemde, kurulu düzenin kısıtlı özgürlüklerini tesviyeye yönelik bir teşebbüs başlatılmıştır. Hukuk alanındaki kısmî düzenlemelerin başlatılması başta yeni bir Anayasa yapılması olmak üzere, diğer yasalarda yer alan antidemokratik hükümlerin tasfiyesi işine kurulu düzene bekçilik edenler karşı koyuyor.



1920'lerin, 30'ların kafa yapısıyla hareket eden statükocu muhafazakâr (tutucu) kesimin değişime karşı çıkması yadırganmayabilir. Burada, özeleştiriye tahammülsüzlük ön alıyor. Özal'ı istemeyenlerle Erdoğan'ı istemeyenler aynı tahammülsüz familyanın karakterini taşıyor.



Aynı durum SSCB Rusya'sında da yaşanmıştı. Orada da, kurulu düzenin muhafazakârları şeffaflığa ve yeniden yapılanmaya (glasnost ve perestroyka) karşı koymuşlardı.



Yakın tarihimizde aynı örneklerin Sultan Abdülhamit ve Adnan Menderes nezdinde yaşandığı da bilinmektedir. Bütün bu tarihsel figürlere karşı koyanlar soyut ideolojik saiklerle hareket etti, ediyor. Oysa karşı koydukları şahsiyetler ülkenin asal sesine tercüman oluyordu. Bu nedenle de dönüşümü gerçekleştiren adımlar bu şahsiyetler marifetiyle atıldı. Muhaliflerinse taş üstüne taş koyduğu görülmedi.



Bilinen tarihsel sürecin, içinden geçmekte olduğumuz konjonktürde bir kere daha tekrarlanmak üzere teşebbüse geçildiği görülüyor. İstikbal kendini yeniliğe açık tutanların olacak, kuşku yok…


#Turgut Özal
#glasnost
#perestroyka
#muhafazakârlar
8 yıl önce
Tutucular dönüşüme karşı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi