|
Gazeteciler Cemiyeti ve Sucu vakası

Son günlerde Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Merkezi Başkanlığı görevindeki değişiklik medyada çok farklı şekillerde tartışıldı.

Aynı şekilde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) yönetim kurulu üyesi Doğan Satmış''ın cemiyetin başörtülü bir gazeteciye karşı takındığı tavır sebebiyle görevinden istifa ettiği haberi de önceki kadar olmasa da bir hayli ilgi uyandırdı.

Gerek Kadın Faaliyetleri Merkezi gerekse Gazeteciler Cemiyeti birer sivil toplum örgütüdür.

Sivil toplum örgütleri temsil ettikleri camianın sosyo-kültürel sosyo-ekonomik taleplerini ve şikayetlerini yönetim nezdinde seslendiren ve mensuplarına hizmet etmeyi amaçlayan kurumlardır. Bu özelliği itibarıyla da sivil toplum örgütleri birer muhalefet merkezidir. Korkmadan çekinmeden cesurca sorunları gündeme getirir, kamuoyu oluşturur ve taleplerini gerçekleştirmeye çalışır.

Mensuplarına karşı yönetim ile işbirliği yapan sivil toplum örgütleri sivil olma özelliklerini yitirirler. O oranda da mensuplarından uzaklaşmış olurlar.

Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Merkezi Başkanlığı da TGC de camialarını bütünüyle kuşatamadıkları için benim nazarımda gerçek manada sivil toplum örgütü olma özelliğini taşımaktan uzak bir konumdadırlar.

Bu iki sivil toplum örgütü hakkındaki tartışmaların temelinde de bence bu gerçek yatmaktadır.

16 yıldan beri Kadın Faaliyetleri Merkezi Başkanlığını yürüten Ayşe Sucu hanımın görevden alınması etrafındaki tartışmaların temelinde de bu gerçek yatmaktadır.

Bu merkez, diyanet camiasının mensuplarını temsil etmekten ziyade sistemin diyanete numune olarak sunmaya çalıştığı bir misyon merkezi olarak algılandığı için benimsenmemiştir.

Diyanet camiası tarafından benimsenmemiştir.

İmamların, müezzinlerin, vaizlerin, müftülerin ve diğer diyanet mensuplarının hanımlarını ve kızlarını kucaklayamayan bir merkez görüntüsü vermiştir.

Bence Ayşe hanımın ne başörtü biçimi ne de şahsi fikirleri toplumu çok fazla ilgilendirmemelidir. Onlar onun kişisel tercihleridir. Toplumu ve dolayısıyla beni ilgilendiren taraf merkezin bugüne kadar gerçekleştirdiği etkinlikler, takip ettiği politika ve hakkında oluşan intibadır. Merkez temsil ettiği camiaya uyum sağlamak yerine camiayı kendisine uydurmaya çalışan ve sistemin emrinde bir örgüt görüntüsü vermiştir. Gerisi teferruattır.

Görevden alınırken Ayşe hanımı inciten kusurun dışında bence bu görev değişikliğinde tartışılacak bir şey söz konusu değildir. İncitme ve incinme de Ankara bürokrasisinin her gün yaşadığı sıradan davranış ve duygulardır.

Dilerim kadın merkezi diyanet mensuplarıyla bütünleşmeyi başarır da bu tür eleştirilere maruz kalmaz.

TGC hakkında oluşan intiba da kadın merkezinden pek farklı değildir.

TGC basın mensuplarının tamamını kucaklamaktan ve onların bütününe hizmet vermekten ziyade kendi yandaşlarını önceleyen, ideolojik yakınlığı önemseyen bir cemiyet olarak tebarüz etti.

Bu özelliği sebebiyledir ki başörtülü bir basın mensubunu cemiyete kabulde olumlu görüş bildiren yönetim kurulu üyesi hakkında takındıkları olumsuz tavrı ben yadırgamadım.

Çünkü bizzat ben de bu cemiyetin önyargılı tutumlarına muhatap olanlardanım.

1987 yılında gazeteciliğe profesyonel olarak başladım. Bir yıl sonra sarı basın kartı için müracaat ettim. Hemen o sene basın kartı almayı hak ettiğim halde benim bu maceram yedi sene sürdü. Abartmıyorum tam yedi sene. Sonunda bana sarı basın kartı verilmesini engelleyenlerin komisyondaki gazeteciler cemiyetinin temsilcileri olduğunu öğrendim. O temsilcileri teker teker ziyaret ederek sebebini sordum. 1995 yılında yapılan toplantıda bana lütfen sarı basın kartı verdiler. Yasal hakkımı tam yedi yıl gasbettiler.

Sonra TGC''ye üyelik için başvurdum. Hiçbir eksiğim hiç bir engelim olmadığı halde cemiyetin Balotaj Kurulu beni üyeliğe layık görmedi.

Dolayısıyla TGC''nin başörtülü üye hakkındaki tutumuna şaşırmadım.

Her neyse, hem kadın merkezinin hem de TGC''nin bence eksik yanı mensuplarının tamamını kucaklamakta gösterdikleri tereddüt ve çekingenliktir.

Dünya değişiyor!

13 yıl önce
Gazeteciler Cemiyeti ve Sucu vakası
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi