|
Mısır"daki maskaralıklar ve cinayetler hakkında beyin jimnastiği

Mısır"daki darbecilerin ihlalleri ve peş peşe işledikleri cinayetleri duygusallıktan uzak olarak objektif bir şekilde ele almak gerekirse kısaca şunları söyleyebiliriz:

Sisi"nin önderliğini yaptığı darbe, her şeyden önce Mısır askeri kanununa göre ihanet suçudur ve cezası idamdır. Tabii ki sorumlu olan sadece Sisi değildir, darbeyi onunla birlikte ilan eden Ezher Şeyhi, Kıptı Dini Önder, Nur Partisi Lideri ve Kurtuluş Cephesi Lideri(Beradey) de aynı suça ortaklık etmişlerdir.

Bu darbe, Mısın halkının üçte ikisinin onayıyla kabul edilen anayasaya aykırıdır. Anayasanın tamamını değil bir maddesini bile devlet başkanı da dahil hiç kimsenin askıya alma yetkisi yoktur.

İşin en komik yanı da anayasayı korumakla görevli olan anayasa mahkemesi başkanının (ki vekildi kanunen başkan olmamıştı) anayasayı askıya alan darbecilerin verdiği geçici başkanlığı kabul etmesi, daha da komiği kendisi dahil kurdukları yeni hükümet üyelerinin anayasayı koruyacaklarına dair yemin etmeleridir!

Darbecilerin ihlallerinden biri de geçen hafta ilan edilen olağanüstü haldir. Olağanüstü hal anayasanın 148. maddesine göre ancak millet meclisinin veya senatonun (Şura meclisi)oy çokluğuyla ilan edilebilir.

Anayasayı koruyacaklarına dair yemin etmeseler dersiniz ki adamlar darbe yaptılar anayasayı zaten askıya aldılar. Öyle değil darbeciler milli iradeyi ve hukuku koruduklarını iddia ediyorlar.

Maskaralığa bakın ki aynı anayasa mahkemesi bir bahaneyle geçen sene anayasaya aykırı olarak millet meclisini feshetti, darbeden iki gün sonra da senato anayasaya aykırı olarak feshedildi. Anayasayı korumakla yükümlü bu mahkeme gıkını çıkarmadı.

Geçici hükümet başkanlığına getirilen Adli Mansur isimli şahıs anayasa mahkemesinin başkan vekili idi. Başkan olabilmesi için cumhurbaşkanı huzurunda yemin etmesi gerekiyordu. Tıpkı bizdeki milletvekillerinin yemin etmeden yasama faaliyetlerine başlayamadıkları gibi. Adamı önce kanuna aykırı olarak anayasa mahkemesi başkanı ilan ettiler sonra da geçici devlet başkanı. Hayır, darbe yaptık deseler tamam, darbeciler hukuk tanımaz, ama hukuka uygun hareket ettiklerini savunuyorlar!

Öte yandan seçilmiş cumhurbaşkanı olan Mürsi"yi darbecilerin azletme yetkileri yok ve darbecilerin uygulamaya kalkıştıkları kanunlara göre Mürsi hâlâ meşru cumhurbaşkanıdır.

Darbecilerin attıkları her adım tâbi olduklarını dillerinden düşürmedikleri kendi hukuklarına aykırı adımlardır.

Baştan sona hukuku ihlal eden darbecilerin meşruiyeti savunanları hukuka riayet etmeye çağırıyor olmaları da ayrı bir garabet.

Özetleyecek olursak, darbeciler hem kendi iç hukuklarına göre hem de uluslar arası hukuka göre suç işlemektedirler.

Bu suçlar 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Antlaşmalarına dâhil edilmiş suçlar kapsamındadır.

Kimi televizyon kanallarını kapatmaları, medya mensuplarının görevlerine mani olmaları, tutuklamaları hatta öldürmeleri Cenevre anlaşmasının 79. maddesine göre çok açık biçimde insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamındadır.

Aynı şekilde seçilmiş meşru başkanı tutuklayıp bulunduğu yeri gizlemeleri ailesinin dahi ziyaret edememesi uluslar arası hukuka göre insan kaçırma suçuna tekabül etmektedir ki bu da ayrı bir ihlaldir.

Barışçı göstericileri taammüden öldürmek ise en ağır suçlardandır. Darbeciler bir kez değil iki kez değil sürekli barışçı gösterilere saldırmış hatta ibadet edenlere dahi kurşun yağdırmış ve sayıları binlerle ifade edilen vatandaşını katlederek açıkça katliam yapmışlar cinayet işlemişlerdir.

Darbeciler inkar etse de işledikleri cinayetler tescil edilmiş kayıt altına alınmış, ve belgelenmiştir.

Uluslar arası hukuka göre mabetlere yapılan saldırılar da insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamındadır. Darbecilerin camilere saldırdıkları ve meşruiyet yanlılarını terörist ilan edip suçlamak için baltacı denen paramiliter güçleri aracılığıyla kiliseleri ateşe verdikleri de belgelenmiştir.

Darbecilerin irtikap ettiği bir başka büyük cürüm de ölüleri gasbetmeleridir. İntihar ettiklerine yahut kalb krizi sonucu öldüklerine dair bir belgeyi imzalamadan ölüleri sahiplerine vermemeleridir.

Mısır Uluslararası Ceza Mahkemesi"ne (UCM) üye ülkelerden olmadığından darbecilerin bu suçlardan dolayı UCM"de doğrudan yargılanması söz konusu değil.

Ya BM Güvenlik Konseyi Mısır dosyasını mahkemeye taşır ki, darbeye darbe bile diyemeyen batıdan bunu beklemek fazla iyimserlik olur. Yahut üye bir devletin Mısır dosyasını UCM"ye taşıması mümkündür. Ancak bu mahkemenin batı siyasetine muhalif kararlar veremeyeceği hesaba katılırsa bu yolla da bir sonuç almak kolay olmayacaktır.

Geriye bizzat mağdurların veya vekillerinin ellerindeki belgelerle suçlular hakkında herhangi bir ülkede ilgili herhangi bir mahkemede dava açmaları yolu kalır ki, bu yolla darbeciler mahkum edilebilir.

Tabii darbeciler Mısır dışına çıkmayarak bunların hepsinden kurtulabilirler.

Darbecilerin hak ettikleri cezayı almaları ve çekmeleri için davanın Mısır"da görülmesi gerekir.

Sekiz haftadır darbeye karşı direnen ve meşruiyeti savunan Mısır halkının bu destansı mukavemeti, darbecileri yargı önüne çıkarma iradesinin mevcudiyetini gösteriyor ki bu ümit verici bir gelişmedir.

Mısır"daki darbe davasının bizdekilerden daha zor bir dava olacağı kesin.

11 yıl önce
Mısır"daki maskaralıklar ve cinayetler hakkında beyin jimnastiği
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti