|
Zafer hangisinin, işgalin mi yoksa adaletin mi?

Pazar günü akşama kadar dünya kamuoyu Saddam hakkında verilen idam kararını konuştu. Gece yarısı kamuoyunun gündemine bomba gibi düşen ikinci haber Ecevit''in ölümü oldu.

İki önemli şahsiyetin iki farklı sonu.

Ecevit hakkında yazmak istemiyorum. Çünkü hayatında aleyhinde söylenmedik laf bırakmayanlar şimdi “kör ölür badem gözlü olur” misali ona methiyeler dizmeye başladılar. Ayrıca hakkında yazılacak her şey zaten yazıldı. Ben ne yazsam tekrar olacak. Haftada iki kez yazmanın dezavantajı.

Bugün sadece Saddam hakkında yazmak istiyorum.

Pazar günü kara haberini aldığımız ikinci adam Saddam Hüseyin idi. Onu yaklaşık 30 yıldır takip ederim.

Baasçıydı ve diktatördü.

Baasçı olduğu için dindarlara göz açtırmadı. Her türlü baskı ve işkence onun için mübahtı! Türkmenlere uyguladığı sindirmeci ve sürgüncü politikalar ise işin bir başka vechesi.

ABD''nin dolaylı desteğiyle İran''a karşı açtığı savaşta 8 yıl boyunca hem İran''ın hem de körfez ülkelerinin silah ve mühimmat birikimlerini bitirdi. Batının (ABD dahil) silah fabrikalarını sevindirdi. Binlerce insanın kanlarının dökülmesine sebep oldu.

Sonra döndü 8 yıl boyunca kendisine varını yoğunu veren Kuveyt''i işgal etti. ABD''nin yarım milyonluk askeri gücünün bölgeye gelmesine ve zaten bağımlı olan bölge ülkelerinin iyiden iyiye ABD''nin kucağına oturmalarına sebep oldu.

Kendisi İslam düşmanı bir Baasçı olmasına rağmen bayrağına “Allahu ekber” lafzını yerleştirdi ve kameraların karşısında namaz kılma şovları yaparak dini istismarda zirveye çıktı

Kuveyt''te tutturamayınca döndü kürtleri vurmaya başladı. Halepçe''de binlerce masum insanın katline sebep oldu.

Ortadoğu''ya en büyük zararı veren devlet başkanı olarak tarihe geçti.

Nihayetinde ABD''nin sudan bahanelerle asılsız gerekçelerle Irak''ı işgal edip aradan bir sene geçtiğinde bütün zulmüne ve diktatörlüğüne rağmen Saddam mağdur konumuna düştü. Ülkesi işgal edilmiş bir mağdur.

Uzatmayalım yakalandı ve iki yıllık bir yargı sürecinden sonra geçtiğimiz Pazar günü hakkında sadece bir davadan (Düceyl) idam cezası verildi.

Bu cezayı hak etmiş miydi?

Bence Saddam cezaların en ağırını hak etmiş biriydi. Ama bu ceza ne yalan söyleyeyim içime sinmedi. Çünkü Saddam''ı yargılayan mahkeme bir işgal mahkemesiydi ve mahkeme heyetinin görünümü hiç güven vermiyordu. Mahkeme heyetinin bıraktığı intiba Saddam''dan daha zalimceydi. Saddam cezayı veren hakimin yanında daha masum duruyordu.

İşte Saddam''ın takdir ettiğim yönü de bu mahkemelerde ortaya çıktı. Başından beri mahkemenin meşruiyetini dile getirdi ve mahkemeyi tanımadı. Dik durdu. Geçmişini bilmesem adamı severdim belki. Ama işgal mahkemesinin karşısında ezilmemesi tanımadığını ilan etmesi ve dik durması zalim de olsa kişilikli olduğunu gösteriyordu.

Pazar günü hakkındaki kararı açıklamak isteyen hakim Saddaml''dan ayağa kalkmasını istedi. Saddam oturduğu yerden mahkemeyi tanımadığını ve oturduğu yerden işittiğini söyleyerek bence büyük takdir topladı. Doğrusu ben de takdir ettim. İşgale karşı bir direniş sergiledi.. İdam hükmünü duyunca “yaşasın Irak yaşasın ırak halkı kahrolsun uşaklar” kabilinden protestoları da dik duruşunun bir başka tezahürüydü.

Saddam''ın idam kararını zafer olarak niteleyenler az değil. Bu zafer adaletin zaferi miydi yoksa işgalin zaferi miydi orası tartışılır. Bence bu zafer işgalin zaferiydi.

Eğer Saddam''ı bağımsız bir Irak mahkemesi yargılamış ve aynı hükmü vermiş olsaydı adalet yerini buldu diyebilirdik. Ama işgal altındaki bir ülkenin yüksek mahkemesinin bu kararı adaletin değil işgalin kararı gibi durmaktadır.

Bu karardan Bush''un seçimlerde siyasi rant elde etmesi ise olayın bir başka yönü.

17 yıl önce
Zafer hangisinin, işgalin mi yoksa adaletin mi?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’