|
Gel Ey Hilâl Kaşlım
Yüzyıllardan beri hilâl müslümanların ve hatta müslümanlığın sembolü olarak kullanılagelmiştir. Fatihler fethettikleri şehirlerin önemli yapılarına altın hilâl yerleştirmiş; komutanlar sancak ve tuğlarında taşımış; devlet adamları mühürlerinde kullanmışlardır. Şairler ise onu binbir vesileyle, en çok da sevgilinin derde dert katan kaşlarını yâd etmek için kullanmışlardır.

“Gel ey hilâl kaşlım”

Türk şiirinin büyük ustalarından Bâkî, dertten belinin bükülüşünü anlatırken hilâlin imajından hareket eder:

“Yine bir kaşı hilâlin sitemi çerh gibi

Kaddimi kıldı kamer, tâkatimi eyledi çâk .”

Yine büyük İslam şairi Fuzûlî;

“ Mâh-ı nevden Dicle'de gösterdi zevraklar misâl

Kim görüptür kim ola bir âsümânda bin hilâl ”

beytinde, gökyüzü kadar geniş, derin ve mavi Dicle nehrinde yüzen kayıkları binlerce yeni doğmuş hilâle benzetmektedir.

Hilâl kelimesindeki harflerle Allah kelimesindeki harfler ve ebced değerleri eşit olduğundan, genellikle hilâlin Allah'ı telmih ettiği kabul edilir. “Allah” sözünün ebced değeri 66'dır. “İşi altmışaltıya bağlamak!” deyimi, meselâ tarlayı sürüp tohumu ektikten sonra, bitip bitmemesi konusu sorulacak olursa, iş artık doğrudan Allah'a kaldı, manasında söylenir. Bayrak ve süslemelerde, birlikte kullanıldığı yıldızın ise Muhammed kelimesinin sitilize yazılışından elde edildiği kabul edilir. Malum, bu kelime de beş köşelidir. Ay yıldızlı bayrak, kelime-i tevhidin simgesidir. Bayrak ve sancaklarımızda kullandığımız kırmızı renk şehadete, yeşil renk ise cennete işaret etmektedir.

“Vakit ölçüsü”

Ancak bütün bunların ötesinde ve öncelikle hilâl, müminlerin sevinç içinde karşıladığı rahmet ve mağfiret ayı ramazanın bir işaretidir. Kur'an-ı Kerim'de insanlar için vakit ölçüsü olduğu bildirilen hilâl, hadislerde bilhassa haccın ve ramazan orucunun zamanının tespitiyle ilgili olarak geçmektedir. Hilâl ile ilgili hadislerin en meşhurlarından birini hatırlamakta fayda var: “Hilâli görünce oruca başlayın. Onu tekrar görünce bayram edin. Hilâl görülmezse onu takdir edin. (Hesaplayın veya otuza tamamlayın.)”

Rü'yet-i hilâl

Konuyla ilgili bu ve başka hadislere uyularak müminler ramazan orucuna başlamak için hilâli gözlemeyi farz-ı kifaye kabul etmişler ve şaban ayının son bir iki gününü, ufukları gözetleyerek geçirmeyi adet edinmişlerdir. Bilhassa Türklerin çoğunluğunun benimsediği Hanefi mezhebinde hilâlin gözlenmesine (rü'yet-i hilâl) özel bir ehemmiyet verilmiş; söyledikleri kesin bilgi ifade edecek kadar çok sayıda kişinin “hilâli gördüm!” demesi şartı aranmıştır.

Astronomi hesaplarıyla ramazan ayının başlangıcı her coğrafyaya göre ayrı ayrı bilinse bile, yine de yüksekçe bir tepeye çıkarak ufku gözlemenin ve bu mübarek ayı karşılama heyecanını yakalamanın fazileti tartışılmasa gerek.

Yeni ay duası

“Hilâl görülünce Resûl-i Ekrem'in belirttiği gibi tekbir aldıktan sonra şu şekilde dua etmek müstehaptır: “Allahım! Şu yeni hilâli bize iman, İslâm, güvenlik, bereket ve esenlik içinde mübarek eyle. Ey hayır ve rüşd hilâli! Senin de bizim de rabbimiz Allah'tır, bize hayır ve uğur getir.”

Nasreddin Hoca ve hilâl

Herkes aynı şeye bakabilir, ama onda herkes aynı şeyi görmeyebilir. Zira kim neyin peşindeyse, aklı ve fikri nedeyse, baktığı şeylerde de onun bir yansımasını; bir iz ve işaretini görme eğilimindedir. Anlam, bakılan şeyde değil, gözün sahibinin bakışındadır.

Anadolu'nun Müslümanlaşmasında büyük katkıları olduğuna inandığımız Molla Nasreddin'in bu gerçeğe işaret eden güzeller güzeli latifesi şöyledir: Akşehir'de bir gurup Müslüman, şehrin batısında bir tepeye çıkarak ufku izlemekte, hilâli gözlemektedirler. Nasreddin Hoca yanlarına vararak onlara ne yaptıklarını, neye baktıklarını sorar. Akşehirliler şaşırarak, “Hocam nasıl bilmezsin, bugün şabanın son günü. Ramazan hilâlini gözlüyoruz. İşte bak, tam ufkun üstünde görünüyor.” derler. Hoca, “Bunca adam toplanmış da şu incecik kıl gibi aya mı bakıyorsunuz?” deyince, Akşehirliler daha da şaşırmış olarak “Aşk olsun hocam, ayın birinci günü hilâl elbette incecik olur” diye söylenirler. O yıllarda Hoca'nın sıkça gidip geldiği ve papazlarıyla ilmî, dinî tartışmalara girdiği Sivrihisar, henüz ekseriyyetle Hıristiyandır. Nasreddin Hoca taşını atar: “Şu bizim Sivrihisar'lılar gökte araba tekerleği kadar ayı görüp de dönüp bakmazlar bile. Akşehirler ise çok tuhaflar; incecik bir hilâl için bir sürü adam toplanıyor.”

Evet, böyledir. Kişinin nasibi açılmamışsa, hakikat göğün ortasında apaçık parıldasa de onu görmez, hatta dönüp bakamaz bile. Hakikatin peşine düşmüş olanlar ise her yerde –hatta göklerde bile- ondan bir iz, bir işaret arayarak gördüklerini yorumlamayı bilirler. Haçlı saldırılarında işgale uğramış olan Sivrihisar'ın Hıristiyanları, ramazandan ve oruçtan nasiptar olmadıkları için hilâli de anlamlandırmaktan uzaktırlar. Nitekim atalarımız,
namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz
, demişlerdir.

Dilerim ince hilâl meraklısı “tuhaf adamlardan” oluruz da Nasreddin Hoca Efendi'nin zemmettiği kişilerden olmayız.

Ve bahtımızın hilâli tarihin ufkunda, sisler ve bulutlar içinde bir kere daha ışıldıyorken, gözünü ufuktan ayırmadan hilâlin etrafında toplananlardan oluruz, inşaallah!

(Karpuz Kestim Yiyen Yok'tan.)




#şaban abak
#şaban abak yazı
#şaban abak yeni şafak
9 yıl önce
Gel Ey Hilâl Kaşlım
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?