|
İşte burada ayrılıyoruz usta

Ahmet Altan geçenlerde "Türklerle Kürtlerin ortak hikayesi böyle işte" cümlesiyle başladığı yazısını, "Haziranda PKK devleti tehdit ederken... / Kasımda devlet PKK''yı tehdit ediyor" şeklinde sürdürmüştü.

Önceden olsa bu "hikaye" algısına intizar ederdim.

En azından "Türkleri devlet, Kürtleri de PKK mı temsil ediyor?" diye sorardım.

Yani…

Kürt kardeşlerimizi faili meçhullerle katleden devlet mi, Türkler mi? Siirt''teki o kız kardeşleri katleden PKK mı, Kürtler mi?..

Bunları sorardım.

Ne ki, artık sormak istemiyorum.

"PKK''yı yok ederseniz Kürtleri yenmiş olursunuz ama Kürtlerle asla barışamazsınız…" ifadesini dercettiğinde sormuştum da ne oldu? (Yeni Şafak, 30 Eylül 2011, Kim daha Türk: Çölaşan mı Ahmet Altan mı?)

Doğrusunu isterseniz, sadece beyhude olduğu için değil, canım istemiyor.

Ahmet Altan''ın "Kürtler, Türkler" şeklinde "yuvarlamasına" da artık kızmıyorum.

Hatta bu üsten bakışı, bu bilge kral duruşu "sempatik" bulmaya başladım.

Bana güleceksiniz ama söyleyeyim: Nasıl bir duygu olduğunu merak ettiğim için aynı şeyi evde denedim. Bir müddet kendi kendime "Kürtler, Türkler, Kürtler, Türkler, Kürtler, Türkler…" deyip durdum.

Fena olmadı.

Kendimi etnisiteden müstağni hissettim. Bu da, ne yalan söyleyeyim, hoşuma gitti.

Ahmet Altan "Kürtler, Türkler" diye yuvarladığında ne hissediyor acaba?

Ah bir anlatsa da okusak!

Çünkü duygu ve düşüncelerini anlatmakta mahir bir yazın ustası o.

"Aleviler ve Sünniler" başlıklı geçen günkü yazısında bu ustalığını müthiş konuşturdu.

Dedi ki: "Devlet gidip Alevileri Dersim''de katlediyor sonra dönüyor özel kışkırtıcılarıyla Sünni kitleleri Alevilerin üstüne sürüyor ve dedelerini öldürdüğü Alevilerin kendisine sığınmasını sağlıyor. / Sonra Alevilerden aldığı destekle gidip Sünnilere baskı yapıyor, onların partilerini kapatıyor…"

Aslında bilinmeyen, söylenmeyen bir hakikat değil bu. Ama böylesi bir vukufiyetle anlatılmadı.

Kıymet hükmü de müthiş: "Aleviler de Sünniler de aynı devletin kurbanı."

Budur.

Hazır laf açılmışken şu satırları okumasak olmaz: "Alevilerle Sünnilerin, Kürtlerle Türklerin arasındaki her tür çatışma burada ''eski devletin'' işine yaradı, bu çatışmalar üstünden ''askerî vesayet'' sürdürülsün, bu çatışmalar bitmesin, aksine derinleşsin diye devlet çok uğraştı. / Ve, bu devlet Sünni''yi de, Alevi''yi de, Türk''ü de, Kürt''ü de ezip kendine kul etti…"

Gelgelelim usta burada duruyor; öteye hiç geçmiyor.

Ayrıldığımız yer de burası işte.

"Ulusal vesayeti" görmek ve göstermek konusunda gösterdiği dikkat ve rikkatin binde birini "küresel vesayet" için göstermiyor.

Halbuki…

Ulusal veya askeri vesayet, "küresel vesayetin" ibtidâi bir kopyasından ibaret. (Evet ibtidâi; çünkü narkoz kullanmayı pek bilmiyor; çoğu kez bağırta bağırta, kanırta kanırta eziyor.)

Arap''ı Acem''e, Sünni''yi Şii''ye, Kürt''ü Türk''e ezdirip kendine kul etmek isteyen "küresel vesayet" değil mi?

Mazlum ve mağdur halkların başına "askeri vesayetler" diken de, yeri ve zamanı geldiğinde bu vesayet rejimlerini tarumar edecek "baharlara" müsaade eden de ABD''nin başını çektiği bu "küresel vesayet" değil mi?

Usta bu soruları nedense hiç sormuyor.

12 yıl önce
İşte burada ayrılıyoruz usta
Yarış sıfırlandı
Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye, şimdi değilse ne zaman?
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!