|
Sevgili Çandar lütfen bunun yalan olduğunu söyle

Öcalan"ın Kandil"e ve Avrupa"ya mektup yazması yetmez, bir mektup da Cengiz Çandar"a gönderip "çözüm süreci" hakkındaki görüşlerini rica etmeliydi.

"Çözüm süreci"nin selameti için BDP"nin İmralı"ya heyet göndermesiyle yetinilmemeli, AK Parti de Çandar"a bir heyet gönderip görüş ve önerilerini sormalıydı.

Sevgili Çandar"ın "Genç subaylar rahatsız" heyulasını çağrıştıracak şekilde PKK tabanının rahatsızlığını dillendirme gayretlerini müşahede edince (bundan birkaç hafta evvel dostlar arasında) böyle bir şaka yapmıştım.

Gülüşmüştük.

Yazık ki yazık, Çandar"a musallat olan "Kürt sorunu elden gidiyor huysuzluğu" artarak devam edince o şakanın komik bir yanı kalmadı.

Artık gülemiyoruz.

Sevgili Çandar trajikomik bir hal aldı çünkü.

Gerçekten çok üzülüyorum.

Bende de çok suç var; huysuzluğunu yüzüne vurmayacaktım. Tabiatıyla dengesini kaybetti; sağa sola hakaretler yağdırmaya başladı.

Madem "Cengiz Çandar"ı kazanmamız lazım" düşüncesindeydim yapmam gereken, ona hiç ilişmeden "geçip gitmesini" beklemekti.

Nasılsa bir müddet sonra kendiliğinden fikir değiştirecekti.

Sırf konjonktür belasına değil, huyu böyleydi.

Sayın Ümit Fırat bu huyunu Star"daki "açık görüş"te şöyle dile getirmişti: "Cengiz Çandar"ın bugün savunmakta olduğu şeylerin yarın tersini savunabileceğini; bugün karşı gibi göründüğü şeyleri de yarın sahiplenebileceğine olan inancımı deneyimlerime dayanarak rahatlıkla öngörebildiğimi belirtmek istiyorum.."

Gelgelelim…

Bir kusurcuğu vardı; değişirken çevresine zarar veriyor, dahası önüne gelene iftira atmaktan imtina etmiyordu.

O kadar ki, Ümit Fırat başta olmak üzere Orhan Miroğlu ve Muhsin Kızılkaya"yı fabrikasyon bir tasnifle (İyi Kürtler-Kötü Kürtler) andıçlamıştı.

Ümit Fırat, uzun yıllar boyunca yakın arkadaşlık yaptığını söylediği Çandar"ın bu halini (söz konusu yazısında) "densizlik" tesmiye etmişti.

Lakin…

Sevgili Çandar buna hiç aldırış etmeyecek, yaklaşık bir yıl sonra Orhan Miroğlu"na "cahş" diyecekti.

Tuhaf olan, tuhaf olduğu kadar da acıklı olan şuydu: Ölüm tehdidiyle yaşamak zorunda kalan bir Kürt aydınına "cahş" dediği halde o çok özgürlükçü, o çok liberal, o çok demokrat, ve o çok fikir özgürlüğünden yana "aydın networku" ağzını açmayacaktı.

Her şeye rağmen ben yine de sevgili Çandar"ı kazanmaktan yanaydım.

Ne ki, Yıldıray Oğur"un Taraf"taki dünkü yazısından şu paragrafı okuyunca ne yalan söyleyeyim ümidim kırıldı: "Bundan daha yumuşak eleştiriler yaptığım asla bel altından vurmayan, belki kibarca dalga geçen ama isim geçmeyen yazılara "lümpenlik ve zevzeklik" diyerek cevap veren Çandar, herhalde Türkiye basın tarihinde lümpenlik ve zevzeklik konusunda zirvenin tartışılmaz biçimde kendisine ait olduğunu herkesin unuttuğunu zannediyor. En azından ben, patronu Zafer Mutlu"ya yaranmak için ansiklopedi savaşları yıllarında rakip gazeteden yakın arkadaşı Turhan Yavuz"u telefonda gazetesi aleyhine konuşturup, kaydettiği sesi de ertesi gün Sabah"a manşet yaptırdığını unutmadım. Herhalde basın tarihinin bırakın lümpenleşmeyi, esfeli safilin noktası budur, bundan aşağısı da yoktur, boşuna aramasın.."

Aman Allah"ım bu nasıl olur!

Turhan Yavuz vakası gerçek olabilir mi?

Sordum soruşturdum, nerdeyse herkes biliyor, bir ben bilmiyormuşum.

İyi de, ben böyle bir insan evladını kazanabilmek için mi onca kelimeyi yaktım!

Ne olur sevgili Çandar lütfen bunun yalan olduğunu söyle, sana yalvarıyorum, ne olur!

11 yıl önce
Sevgili Çandar lütfen bunun yalan olduğunu söyle
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’