|
Batı saldırganlığı karşısında Türkiye

ABD, Batı Avrupa ülkelerinin desteğini arkasına alarak neredeyse bütün dünyayı tehdit ediyor. Yüzyıllar boyunca Batı dışındaki dünyayı farklı şekillerde tahrip etmişlerdi. Bu dünyanın zorunlu değişiminin üzerinde yeterince durulmadı. Fakat kıtaların nüfus yapısı baştan aşağıya değişti. Bugün özellikle iktisatçılar ve onları takip ederek birçok farklı alandan bilim insanı, küreselleşmenin nimetleri gibi başlıklar altında Avrupamerkezci bir tarih anlayışını tekrarlamakta bir sakınca görmüyor olabilir fakat geleceğe dair sağlıklı öngörülerde bulunmak için emperyalist saldırganlığın mahiyeti hakkında fikir sahibi olmak gerekir. Toprağa dayalı rekabetin yeniden hayata geçmekte olduğu çok açıktır. Batı Avrupa ve ABD’nin bütün vekil unsurlarının hareketlenmesi saldırganlığın şiddetini gösterir.

Otuz yıl boyunca Türkiye’yi hem içeriden hem de dışarıdan kuşattılar. 15 Temmuz gecesinde ortaya çıktığı gibi, daha önceden hazırlanmış harita taslaklarına göre, Türkiye’de fiilî durumlar meydana getireceklerdi. Türkiye’nin, içerideki unsurlar tarafından ele geçirileceğine veya etkisiz kılınacağına inanmışlardı. İstila girişiminin lider kadrosu, FETÖ terör elebaşı da dâhil olmak üzere Türkiye’ye çok yakın mesafelere konuşlanmışlardı. İstihbarat servislerinin en önemli unsurları Türkiye’ye karşı tarihimizin en önemli saldırganlıklarından birini icra ettiler. Sadece Yunanistan’ın o geceden itibaren Türkiye’ye karşı işlediği cürümler, herhalde, rekabetin sınırlarını çok fazla zorlamaktadır. Neden Türkiye sorusunun cevabını maddî zenginlikler ve jeopolitik değer ile sınırlandıramayız. Türkiye, neredeyse tek başına yakın coğrafyamızın tamamını ayakta tutmakta ve coğrafî çözülmeye engel olmaktadır. Neden Türkiye sorusunu yakın coğrafyamız üzerindeki bu etkiyi göz önünde bulundurmadan cevaplandırmak doğru değil.

Aynı soruyu Rusya için de sormamız gerekiyor. Rusya’nın toprakları hem çok geniş hem de zengin kaynaklara sahiptir. Daha şimdiden Ukrayna bozkırlarından on milyona yakın insan göç etti. Son derece zengin ve verimli arazilerin boşaltılması çok farklı bir duruma işaret etmektedir. Sıra dışı bir durum olduğu konusunda hemen herkes birleşmektedir. Özellikle ABD ve İngiltere tarafından tahrik edilen savaşın en önemli sonuçlarından biri aşırı derecede yüksek bir nüfusun yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalmasıdır. Boşalan araziler, zengin kaynaklar ve yerinden edilmiş milyonlarca insan sistemli bir duruma işaret eder. Eğer ABD, Yunanistan’dan başlayarak Baltık denizine doğru büyük bir hat çiziyorsa Ukrayna üzerinden başarıya ulaştığını söyleyebiliriz.

Batı Afrika sahillerinden başlayarak Kuzey ve Doğru Afrika’ya kadar çok geniş bir alanda Türkiye Batı Avrupa ülkeleri ve ABD karşısında varlık göstermektedir. Birçok Afrika ülkesinin yeni dönem emperyalist saldırganlık karşısında direnç üretmesinde Türkiye etkisi görmezden gelinemez. Türkiye ile rekabet hâlinde olsa da aynı coğrafyada Rusya’nın varlığı da bir sonuç doğurmaktadır. Türkiye Balkanlarda ve Kafkaslarda Batı emperyalizminin manevra sahasını daraltmaktadır. Bu, Türkistan için de geçerli bir durumdur. ABD’nin Afganistan’dan çekilmek zorunda kalmasının önemi büyüktür. Yirmi yıl boyunca Afganistan’ı baştan aşağıya tahrip ettiler ama yine de orada tutunamadılar. Bugün Türk ülkelerinin kendi aralarında birlik oluşturma çabalarının kıymetinin takdir edilmediği, gelişmeler karşısındaki kayıtsızlıktan anlaşılmaktadır. Kayıtsızlıktan farklı olarak Batı etkisinden mustarip çevrelerin, meşhur Semerkant fotoğrafından hoşnut olmadığını kendi beyanlarından biliyoruz.

Yeni kelimeler kullanma merakı içinde değilim fakat sömürgecilik ile kast edilen emeğin ve kaynakların haksız yere kullanılmasıdır. Bu kavram, mekâna dayalı fikirleri ifade etmeye elverişli değildir. Nitekim bunun bir sonucu olarak sınıf temelli yaklaşımları benimseyenler bugünün dünyasını anlamakta zorlanmaktadır. Avrupa solunun milliyetçi politikalar karşısındaki tepkisizliğini ve hatta desteğini anlamakta zorlananların temel sorunu ideolojik körlüktür. Bu, Yunanistan için de geçerlidir. Ne yazık ki milliyetçi çevreler de mekânsızlık sorunundan mustariptir. Liberal muhafazakârlar da ideolojik körleşmenin sonuçlarını yaşıyor. Onlar da bugünün kolonyalist yayılmacılığını demokrasi ve totalitarizm arasındaki mücadeleye indirgemektedir.

II. Abdülhamid gibi Batı karşısında direnç üretebilmiş son dönem Osmanlı padişahlarının yeniden hedef tahtasına konulması sıradan bir hadise değildir.

#ABD
#Avrupa
#FETÖ
2 yıl önce
Batı saldırganlığı karşısında Türkiye
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi