|
Kehanet ve ikna

1950'lerin başında, ABD'de yaşayan Marian Keech uzaydan mesajlar aldığını iddia etti. 21 Aralık'ta dünyanın büyük bir sel sonucu yıkılacağını haber veren mesaj, ayrıca onu ve yakınlarını kurtarmak için uçan daire filosunun geleceğini söylüyordu.



Keech kısa sürede kehanetine inanan küçük bir grup insanı etrafında toplamayı başardı. Bu insanlar kehanete inanmakla kalmayıp işlerini bıraktılar, paralarını, evlerini ve sahip olduklarını insanlara dağıttılar. Arkadaşlarıyla ilişkilerini kestiler, içlerinden bazıları eşlerini terk etti.



Keech ve kehaneti bir grup sosyal psikoloğun dikkatini çekince, kehanete inandıklarını söyleyerek grubun içine sızdılar. 21 Aralık'ta kehanet gerçekleşmediğinde gruptaki insanların nasıl davranacaklarını kayıt altına almak istiyorlardı. Sosyal psikologlar, Keech ve takipçilerinin nazik, iyi huylu ve içine kapalı bir grup olduğunu gözlemlediler. Grup hakkındaki en ilginç şeylerden biri basında görünmekten hoşlanmamaları ve gruba katılmak isteyenleri teşvik etmemeleriydi. Kendi kendilerine kalmaktan hoşnuttular. “Yeni gelenler”e nazik davranmakla beraber yeni gelenin grupta kalıp kalmamasını dert etmiyorlardı. İnançlarına özgüvenle bağlıydılar ama bu gösterişsiz bir özgüvendi. Keech ve takipçileri röportaj yapmak isteyenleri geri çevirdiler, inançlarını herhangi bir biçimde tanıtmayı reddettiler.



20 Aralık sabahı Keech, kendisinin ve takipçilerin tam gece yarısı götürülmek üzere hazır olmaları gerektiğine dair yeni bir mesaj aldı. Ayrıca mesajda kıyafetlerinde hiç metal bulunmaması gerektiği de belirtilmişti. Grup nedenini merak etmeden, talimatı sorgulamadan bunu da yerine getirdi; pantolonlar, etekler ve bluzlardaki fermuarlarla çıt çıtların hepsi söküldü. Gece yarısı geçip uzay aracı gelmediğinde grup aşırı bir endişe ve ümitsizliğe gömüldü. Saat sabahın dördü olduğunda grup aptallaşmanın getirdiği sessizlik içinde oturuyordu. Ama saat 4:45'te Keech'in suratı birden ışıldamaya başladı; şimdi aldığı mesaja göre artık uçan dairelerin yeryüzüne inmesine bir neden kalmamıştı. Dünya, bu küçük inançlı grubun inançlarına sıkı sıkıya sarılmaları sonucu korkunç bir felaketin eşiğinden dönmüştü! Bütün gece uyumayan grup o kadar çok ışık saçmıştı ki, dünya yok oluştan kurtulmuştu. Tahmin edileceği üzere, grup bu haberi duyduğunda rahatlayıp deliler gibi sevindi.



O zamana kadar sakin, içine kapalı, utangaç olarak gözlemlenen grup, 24 saat içinde kehanetlerini ve neden gerçekleşmediğini anlatmak üzere gazeteleri ve televizyon kanallarını aramaya başladılar. Fırsat buldukları her yerde demeç verdiler, sokak köşelerinde durup insanlara broşür dağıtarak ciddi bir şekilde yeni takipçi edinme çabasına girdiler. Grup birdenbire mesajlarını olabildiğince büyük bir izleyici kitlesine ulaştırmanın son derece önemli olduğu kanaatine varmıştı. Peki ama niye?



Grup dünyanın yaklaşan sonuna inandıkları için pek çok şeyden vazgeçmişlerdi. Dünya son bulmamıştı, ama onlar için bir bakıma dünyanın sonu gibiydi. Çünkü evlerinden, işlerinden, mallarından, hatta bazıları eşlerinden olmuşlardı. Doğru şeyi yaptıklarından nasıl emin olabilirlerdi? Davranışlarının saçma olmadığına ikna olabilmek için başka insanları buna inandırmaya ihtiyaçları vardı! Kehanetin gerçekleşmemesinden sonra, yaptıkları fedakarlıkların bir hiç uğruna olmadığına kendilerini ikna edebilmek için başka takipçileri çekme yarışına girdiler. Eğer başka insanları bu inançlarının dünyayı kurtardığına inandırabilirlerse, kendi şüphelerinden kurtulabileceklerdi. Bu süreç esnasında inançlı insanlar olmaktan çıkarak partizanlara dönüştüler.



Keech'in grubuna sızan sosyal psikologlardan Leon Festinger, 1957 yılında kognitif disonans (uyumsuzluk) teorisini öne sürdü. Uyumsuzluk, bir insanın aynı anda iki tutarsız idrake -uyumsuz fikirler, inançlar, görüşler- sahip olduğunda yaşanıyordu. İnsanın kendisine saygısının tehlike altında olduğu durumlarda -Keech vakasında olduğu gibi- bireyler yaptıkları şeyi haklı göstermek için saptırma, inkar ve kendi kendini ikna etme gibi yöntemleri son raddesine kadar kullanırlar.



İnsan bir hareket tarzına ne kadar bağlı ise, bu hareket tarzını tehdit eden bilgiye karşı da o kadar direnç gösterir. Kendini doğrulama çabası insanı uç noktalara götürebilir; insanlar uyumsuzluktan kurtulmak uğruna –bu kendilerinin ve sevdiklerinin ölümüne yol açabilecek olsa bile- tehlikeleri göz ardı edebilir.



*
Bu yazı, Propaganda Çağı: İknanın Gündelik Kullanımı ve Suistimali (Anthony R. Pratkanis & Elliot Aronson) kitabından yararlanılarak yazılmıştır.

#Marian Keech
#Propaganda Çağı
#Kehanet
8 yıl önce
Kehanet ve ikna
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi