|
Klişe zehirlenmesi

Zengin kız fakir oğlan tabiri ile özetlenen Yeşilçam filmlerinin hikayeleri ve diyalogları fazla klişe olduğu için eleştirilir. Senin annen bir melekti yavrum, bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı, unutulmaz Yeşilçam klişeleridir. Son yıllarda yerli dizilerde sıklıkla karşımıza çıkan, Kördüğüm'de Ali Nejat'ın Naz'a evlenme teklifi etmek için Kız Kulesi'ni kapatması, zaman zaman liseli gençlerin mekan kapatması ile vazgeçilmez yerli dizi klişesi haline gelen hadise, Yeşilçam'dan yadigardır, ama bir hikayesi vardır. Senarist Bülent Oran'ın kalabalık bir gazino sahnesi yazdığından haberdar olan yapımcı, o sahneler kaç paraya mal oluyor sen beni batıracak mısın, değiştir o sahneyi diye çıkışır. Fazla üretimden dolayı senaryoyu bir haftada yetiştirmek zorunda olan Bülent Oran için sahneyi değiştirmek baştan yazmak demektir. Hızlı bir çözüm düşünür ve bulur nihayetinde. Unutulmazlar arasına giren ve halen tekrarlanan, niye kimse yok sorusuna cevaben verilen, “senin için kapattım” repliğine imza atar. Büyük aşkın simgesi, fedakarlık olarak algılanan ve sürprizli evlilik teklifi bekleyen genç kızların rüyalarını süsleyen, mekan kapatma hadisesi klişeleşmeden önce, yapımcıyı yüksek maliyetten kurtarmak adına sarınılan bir kurtuluş ipidir.



İnsanlar klişelerle düşünme, hissetme ve davranmaya eğilimlidir. Yeni bir dizi başladığında ben eyvah yine mi aynı klişeler desem de, ooo klişe mi alırım bir dal diyerek ekran başına geçen, klişelere güzelleme yapanlar var.



Klişe üzerine hikaye inşa etmek senarist açısından yazması kolay, seyirci açısından anlaması ve takip etmesi kolaydır, ama klişeler farkında olmadan zihniyet değişimlerine imza atar.



90'lı yıllarda magazin medyasının etkisiyle dillere pelesenk olan “her kadın aldatılır”, “her erkek aldatır” bahsettiğim klişelerden. Her kadın aldatılır, Hülya Avşar örneğinde “güzel kadınlar da aldatılır” şekline bürünerek yerleşti zihinlere. Şöhretin ilk yıllarında öteki kadın olarak aşk üçgenine imza atan Avşar, aşk olmadığı sürece dipnotunu düşerek, kaçamakların evliliğini bozamayacağını ifade ederken; her kadın aldatılır yargısının kabul görmesine ve yerleşmesine büyük katkı sağladı. Dizi sektörü arızalı güzel kadınların ihanete uğramasında bir sakınca yok önermesiyle Acı Aşk ve Gecenin Kraliçesi ile olaya müdahil oldu. Baba katkısıyla evlenen kızlar sevilmedikleri kocalarından sevgi dilendiler, öteki kadına zarar vermek adına ellerinden geleni arkalarına koymadılar. Hikayenin sonunda hislerinin aşk olmadığı takıntı olduğu kafalarına dank edince klinikte hızlandırılmış tedaviyle yeni aşklara yelken açtılar.



“İnsan sevdiği/ailesi için her şeyi göze alır” bir başka dizi klişesi. Sevdiğini, ailesini korumak için her şeyi göze almak, sevdiğinin suçunu ört bas etmeye dönüştü senaristlerin elinde. 46 Yok Olan'da Murat seri cinayetlerine devam ediyor, emekli istihbaratçı amca ve Salih, delilleri ortadan kaldırmaktan cesedi gömmeye, bir başkasını suçlamaya kadar her türlü yardımı esirgemiyor Murat'tan. Sözüm ona sevdiğini koruyup kolluyor her ikisi de.



Ezel'den bu yana “intikam almak adaletten daha önemlidir” klişesinin peşine takılmayan dizi kalmadı! Malum ihanet ve intikam vazgeçilmeyen temalar. Hukuka başvurmak adaletin yerini bulması kimsenin derdi değil; önemli olan ters köşelerle intikam almak.



“Seven insan kıskanır” bir başka dizi klişesi. Seven insan sevdiğini sakınır, korur kollar. Kendinden bile kıskanır denir ki burada da yine kendinden bile sakınmaktır aslolan. Sevgisini ispat edebilmek için öğrenilmiş bir davranış kalıbına dönüşen kıskançlık hastalıklı bir durumdur. Geçmiş(iy)le baş edemeyen insanlar kıskanır genelde. Kişi ya kendi geçmişiyle baş edemiyordur ya da sevdiğinin geçmişiyle. Hayatı ıskalamamak, özgür olmak adına neredeyse ilköğretim seviyesine düşürüldü aşkını yaşamak meselesi. İşte o gün bugündür insanlar ne kendi geçmişleriyle baş edebiliyor ne sevdiği evlendiği kişinin geçmişiyle.



Nur topu gibi bir dizi klişemiz daha var! “Baba sevmiyorsa, şiddet gösteriyorsa biyolojik babası değildir!” Güneşin Kızları'nda Haluk'un Ali nefreti ve şiddetinin sebebi olarak biyolojik babası olmadığı açığa çıktı. Asmalı Konak'ta Dicle'nin çocuğu ile başlayan gerçek babası o değil hikayesi; İkinci Bahar, Hatırla Sevgili gibi dizilerde yedek baba formülüyle hikaye edildi. Son yıllarda o onun babası değil, o onun çocuğu değil, sürekli biyolojik baba gerçeğinin açığa çıkmasına şahit oluyor seyirci. Ki zirve noktası Güllerin Savaşı'nda Gülfem'di. Sipahi olmanın kibrini iliklerine kadar yaşayan Gülfem; biyolojik annesinin evin hizmetçisi, biyolojik babasının da bahçıvan olduğunu öğrendi. Yapmadığı kötülük öldürmediği insan kalmayan, kendinden üçüncü tekil kişi olarak bahseden, baba şiddeti ve sevgisizliğinden şikayetçi Kendal'ın kötülüğünün sebebi de biyolojik baba meselesine bağlandı.



Bilinci sağlam bir şekilde denetim altında tutma gücüne sahip klişeler, yerli dizilerde aynı bakış açısından hikaye edildiği müddetçe, zihinler klişeler tarafından biçimlendirilmeye devam edecek.


#Yeşilçam filmleri
#Filmler
#Medya
#Diziler
#Bülent Oran
8 yıl önce
Klişe zehirlenmesi
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’