|
Yeter; Ne esaret ne cesaret!
Bizim hikayemiz masal gibi başladı ne var ki her masal mutlu sonla bitmiyor cümlesiyle fragmanları dönen Yeter; esaret mi cesaret mi mottosuyla yola çıkan bir dizi.

Bizim hikayemiz masal gibi başladı deniyorsa bir karakterin sesinden; o masal gibi başlangıç, masal gibi yaşanan aşk anlatılmalı; kişi gerçekten aşık mı olmuştur yoksa aşık oldum zannına mı kapılmıştır sorularına cevap verilmeli. Gerçek ne zaman ve nasıl taş misali başına düşmüş de rüyadan kabusuna uyanmış, seyirci tüm bunlara tanıklık etmeli. Aile içi şiddet, psikolojik şiddet anlatılma niyetindeyse, seyirci o hayata tanıklık etmeye davet edilmeli ki kim nerede nasıl hata yapıyor, ayna olabilsin drama hayata ve insana. Ya da kabusa dönmüş evlilik sahneleriyle başlangıç tercih edilmeli, bu kadın bu adamla neden evlenmiş, bu evlilik bu hale nasıl gelmiş soruları seyircinin beynine kıymık misali batmalı, geriye dönüşlerle evliliğin, adamın ya da kadının değişimi gözler önüne serilmeli. Yeter için tercih edilen hikaye tarzı her iki teknikten de uzak aslında zaaf olarak değerlendirebilecek bir teknik.

2005 yılında başladı hikaye. İlk sahne yağmurlu bir gün, yağmurun altında ıslanan bir Aylin, şemsiyesiyle onu yağmurdan koruyan bir Yekta. İkinci sahne Yekta lüks arabasıyla Aylin'i üniversite çıkışı almaya gider. Üçüncü sahne ikili ormanda piknik yapar. Dördüncü sahne lüks bir lokantada Yekta'nın evlilik teklifine ayrılmıştır. Yekta karakterine dair ilk ipucunu aldığımız sahnedir aynı zamanda. “Hiç yalnızlık çekmeyeceksin çünkü ben senin kocan olacağım” cümlesiyle zirveyi vurur. Hala daha Aylin kimdir, Yekta kimdir, birbirlerinde neyi severler bilmez seyirci. Aylin ve Yekta da bilmiyor, çünkü senarist de bilmiyor büyük ihtimal. Amaç hızlı çekim Yekta'nın psikopat günlerine kavuşmak. 2005 yılından son sahne evlendikleri güne dair. Aylin beyaz gelinlikler içinde, Yekta tük kararlılığı ve artık imzayı atmış olmanın verdiği rahatlıkla “Bana itaat et, kararlarımı sorgulama bil ki, senin iyiliğin içindir” diyerek karakterini açık eder. Yekta ültimatom veriyor, zavallı Aylin hala peri masalında yaşıyormuşçasına mutlu!

Aslında ikilinin aşkına dair sahneler çoğalsa Yekta'nın kendine eş değil, genç güzel görüntü veren bir köle arayışında olduğu, Aylin'in ise Yekta'nın zenginliğine tutulduğu, mahalleden çıkış bileti olarak gördüğü anlaşılacak. Ve belki de ilk mesaj ulaşacak seyirciye.

Hızlıca 2010 yılına geçilir. Aylin hamiledir, Kaan isminde beş yaşında bir oğulları vardır. Yekta'yı hiç tanımadığı, terbiye etme adı altında oğluna psikolojik şiddet uyguladığı anca kafasına dank eder Aylin'in. Bu arada dizinin en başarılı sahneleri Kaan'ın sahneleriydi. Şiddet ve yasaklamanın bir çocuğun dünyasını nasıl değiştirdiği, şiddetin şiddet doğurduğu, sevgisiz askeri disiplinle eğitilmeye çalışılan çocukların içlerindeki karanlığa nasıl teslim olduklarına dair çarpıcı örneklerdi. Yekta ne kadar hatalı ise korumacı tavır sergilediğini zanneden Aylin'in davranış şekli de aynı ölçüde çocuğuna zarar vericiydi. Kaan'ın gidişatını ne yaparsam yapayım babasına benziyor şeklinde değerlendiren Aylin, kaçmaya karar verdiği an doğum başlar, sezaryenle doğum kaçma planlarını ertelemesine sebep olur.

Hikayeyi aile içi şiddetten başka bir kulvara yönlendiren gelişmelere bizzat Aylin imza atar. Mantık dışı gerekçelerle doktor arkadaşının yardımıyla kocasına kızının ölü doğduğunu söyler, kızını ağabeyine ve yengesine emanet eder. Menfaat için her şeyi yapabilecek kapasitedeki yengeye bebek nasıl emanet edilebilir anlaşılır gibi değildir. Böylece insan tanımaktan uzak, yaptığı hamlenin bir sonrasını tahmin etmekten aciz Aylin, yalanlar zincirine başlamış olur.

Aradan bir beş yıl daha geçer. Yaşadığı hayatın nimetlerinden vazgeçemeyen Aylin, mücevherlerinin sahtesini yaptırıp orijinallerini satarak servet yapmaktadır. Gerekçesi basittir, yeni bir hayat için çok paraya ihtiyacı vardır. Çalışarak, kendi ayaklarının üzerinde durarak yeni bir hayata yelken açmak yerine kocasını söğüşleyerek servet yapmayı tercih eden Aylin, aradan geçen on yılın farkında değildir! Kaan'ın gittikçe şiddet bataklığına saplanmasında kendisi de en az kocası kadar suçludur. Kızına yaptıklarının ise hiçbir mazereti yoktur.

İstediği zaman abisinin evine gidip gelen, mahalleden arkadaşlarıyla buluşan Aylin'in yaşadığı esaret değildir. Kocayı soyarak kaçmaya çalışmak da cesaret değildir. Kızının öldüğü yalanını söylemesi, yaptığı hırsızlık, Yekta'nın yapacaklarını mazur gösterecek onu temize çekecek kararlar. Daha önceki psikopat cerrah karakterlerinde olduğu üzere, Yekta baba kurbanı olarak sunulduğunda seyircinin desteğini arkasına alma ihtimali Aylin'e göre çok daha kuvvetli. Velhasılı kelam ayakları yere sağlam basmayan, üzerinde yeterince düşünülmemiş/çalışılmamış, aile içi şiddeti entrikayla tüketmeye niyetlenmiş bir dizi Yeter.
#Ne esaret ne cesaret
#medya
#diziler
8 yıl önce
default-profile-img
Yeter; Ne esaret ne cesaret!
Murat Kurum İstanbulluya ne vadediyor
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?
Vergi artışı yerine yapılacaklar