|
2071’e nasıl yürünmez?

Fena, manyak, korkunç, ateş ediyor.



Milli Eğitim Bakanlığı büyük bir nezaket göstererek yeni eğitim müfredâtı ile alakalı fikir ve görüşlerimizi kendileriyle paylaşmamızı istediği vakit aklıma ilk gelen ifadeler işte bunlar oldu. “Oha falan oldum deeermişim” demeyeceğinize itimat ederek, mesele üzerinde biraz daha derin düşününce karşıma çıkan diğer iki kelimeyi de arz edeyim: Damaksıllaştırma, öttürükselleştirme.



Eğitim sistemi ve müfredat meselesi bizim belki de iki asırdır halledilmeyi bekleyen büyük derdimiz. Yıkmışız yapamamışız, yapmışız yıkamamışız, adına millî demişiz içini gayr-ı millî ne varsa onunla doldurmuşuz, adına eğitim demişiz maarifi unutmuşuz, bazen kasıtla bazen iyi niyetle yaz boz tahtasına çevirip içinden çıkılamaz bir dertler yumağı haline getirmişiz eğitim sistemini.



Diriliş'in, Büyük Doğu'nun, Asım'ın Nesli'nin ancak hayalini kurmuşuz ama elimizden bunu yapacak bir şey gelmemiş. Meseleyi dert edecek gönül, fikredecek kafamız olmuş ama çözecek ellerimiz olmamış. Sürekli bir yokluk hali... Kalbi bulmuşuz kafa yok, kafayı bulmuşuz el yok, eli bulmuşuz kafa yok. Nihayet istikbal hedeflerimize, yürüyeceğimiz yolların değil, o yollarda yürüyecek olanların kalitesi ile varabileceğimizi fark etmiş, ötesi bunu başaramadığımızı birinci ağızdan gayet samîmâne itiraf etmişiz.



Kendimizi kandırmaktan vazgeçmek güzel, karanlığı fark etmek iyi, ışığın yanması gerektiğini dert etmek âlâ, peki biz bu işi nasıl çözeceğiz?



Ne bir köşe yazısında yazılacak olanlar Türk'ün iki asırlık derdine deva olmaya yeter, ne de bu köşenin yazarının öylesi bir kabiliyeti var. Meseleye, detay gibi duran ama belki de ve aslında en önemli yerden bakmaktan başka bir şey gelmez elimden. Berberin yeni karşılaştığı bir adamda ilkin saça, kunduracının ayakkabıya, kuyumcunun aksesuara, şairin üsluba, edîbin kelimeye, ârifin gönüle nazar edip, dikkat kesilmesi hesabı, yeni müfredata bendeniz, 'fena, manyak, korkunç, ateş ediyor' zaviyesinden bakıyorum. Damaksallaştırma ve öttürükselleştirme var bir de.



Berberin ayakkabının güzelini, kuyumcunun saçın yakışmamışını da bilebileceği gibi, yıl içinde onlarca konferans ve şiir dinletisiyle karşılaştığım on binlerce üniversiteli gençten, okuyan iki çocuğumdan ve hasbelkader bu işlere birazcık kafa yormuşluğumdan hareketle söyleyebileceklerim yok mu, elbette var.



Ezberci mantığın çocuklarımızı papağanlaştırmasından şikayetlenebilirim mesela. Çocukluğu yaşamaya engel olacak kadar vakit alan ev ödevlerinden dert yanabilirim. Üç aylık bir yıl sonu tatili yerine iki ayda bir on beşer günlük tatiller teklif edebilirim. Ders kitaplarındaki muhteva ve üslubun eksikliğinden, eğitimcilerin çapsızlığına kadar pek çok hususta dert yanabilirim. Kendi tarihine başkasının gözüyle bakmayı öğrettiğimiz çocuklarımızdan dünyayı kendi tasavvurlarınca okumalarını beklemenin ne kadar büyük bir haksızlık olduğundan dem vurabilirim. Dinin kültür, ahlakın bilgi olmadığından hareketle o dersin adının değiştirilmesini isteyebilirim. Her ile bir üniversite açmanın çok da doğru bir şey olmadığını, diplomalıya değil bilgi, görgü ve kültürüyle üniversiteliye ihtiyacımız olduğunu yazabilirim. 'Önce eğitimcilerin eğitilmesi' diye başlayan ezber cümleyi radikal bir teklifle sonlandırabilirim: Hazır olağanüstü hal varken bir KHK çıksa da bütün akademik ünvanlar iptal edilse ne güzel olur. Sonra yeni ve hakiki bir sınav yapılsa ve alınan puana göre bazı profesörler doktor, doçentler lise öğretmeni, doktorlar yeniden üniversite öğrencisi olsa ve bu köşenin yazarı da 'bu ülkede bir konu hakkında hiç bir şey bilmemek için o konuda ihtisas yapmak yeter, başkaca çabaya gerek yok' yazmak zorunda kalmasa ne güzel olur, diyebilirim. Ama demiyorum, benim derdim başka: Fena, manyak, korkunç, ateş ediyor.



Farkında mısınız bilmem ama gençlerimiz tuttuğu takımın harika futbolunu tasvir için şöyle bir cümle kuruyorlar: “Abi bizimkiler fena oynadılar be”



Yedikleri yemeğin lezzetinden bahisle: “Manyak bir yemekti kanka, yok böyle bir şey!”



Sevdikleri kızın endam ve zerafetini anlatmak için “Benim manita korkunç güzel ya!”



Arkadaşlarının şıklığını ifade sadedinde: “Çocuğun ceketi ateş ediyor be abi!”



Güzeli ve güzelliği tasvir için ellerinden bu kadar çirkin kelimeleri kullanmaktan başkası gelmeyen gençlerimizden güzel bir gelecek inşâ etmelerini ne hakla ve nasıl bekleyeceğiz? Kendi kelimelerini unutturup, başkalarının kelimeleriyle konuşmak zorunda bıraktığımız için ortada kendilerinden eser kalmayan çocuklarımıza kendin gibi ol demeye ne hakkımız var? İngilizce kelimeleri canım lisanımızın içinde alelade kullanmayı entelektüellik alâmeti saya saya Türkçe'yi İngiliz aksanıyla konuşmaya başlayan nesiller, Asım'ın neresine denk düşer, Diriliş'in hangi safhasında yer alır, Büyük Doğu müellifinden ne anlar? Kişinin kelimelerini değiştirmeden dünyasını değiştiremeyeceğini, kendi dünyasını kuramayanların başkalarının dünyasında başkaları gibi yaşamaya mecbur kalacağını, kendisi olamayan kimsenin bir başkasına yeni bir dünya teklifi sunamayacağını ne zaman anlayacağız?



Bütün ders kitaplarını değiştirseniz, bütün eğitimcileri sıfırdan eğitseniz, bütün müfredatı tamamen yerli ve millî yapsanız, eğitim meselesini tarihin bir benzerini görmediği ve göremeyeceği çapta halletseniz dahi, çocuklarınıza kendi dillerini adam gibi konuşmayı öğretememişseniz kendinizi kandırıyorsunuz demektir.



Bâkî şiirini lügate bakmadan anlayamayan mimar Süleymaniye'yi Sinan'dan dinlese ne anlar?



Yahya Kemal'in Türkçesi'ne yabancı dil muamelesi yapmayı meziyet zanneden tarihçiye Tuna'nın hicranı ne söyler?



Necip Fazıl cümlesini üçüncü okuyuşta bile kavrayamayan siyasetçiye Ulu Hâkan diplomasi dersi verse ne işe yarar?



Kelimeleri ile birlikte ruhunu da yitirdiği için varlığı, bilgiyi ve değeri kendisi gibi anlamlandıramayan ve bu anlamlandıramayışıyla mesuliyetin yükünden bîhaber siyasetçimiz, maarifin sızısından mahrum eğitimcimiz, infâkın ruhundan nasipsiz tüccarımız, îsârın zevkinden habersiz fukarâmız, tasavvufu mûsikî zanneden dervişimiz, ibadeti akçe ubûdiyeti muhasebe zanneden âbidimiz, evladının başını emanet bilmeyen annemiz, annesinin ayağını cennet bilmeyen evlatlarımızla hangi 2071'e nasıl yürüyeceğiz?



Türkçe'yi dert ederim, çareyi bilmem ama Türk Dili ve Edebiyatı sınavında bir sorunun cevap şıklarında 'damaksallaştırma' ve 'öttürükselleştirme' gibi iki ucube kelimeyi kullanabilen kafanın Türkçemizi dert etmediğini de çare üretemeyeceğini de bilirim.



Vesselam...




#Eğitim sistemi
#Türk Dili
#Büyük Doğu
7 yıl önce
2071’e nasıl yürünmez?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset