|
Bir başka dünya

Kalbime saklanıyorum.



Anne babasının kavgasından korktuğu için masanın altına saklanıp, ellerini kulaklarına bastırarak hıçkıra hıçkıra ağlayan bir çocuk gibi; anlamsız savaşlardan, ucuz kavgalardan, basit hesaplardan kaçıyor, kalbime saklanıyorum.



Bugün var, yarın yok mevzuların hengâmesi içinde ölüp gitmektense, dünlerin yarınlarda da var olacak olan, hakikat incilerini toplayarak yaşamak daha insanca geliyor bana.



***


Kalbime saklanıyorum.



Meclis Başkanının laiklik ve yeni anayasa bağlamında söylediklerine dair tartışmalar yerine, Nurettin Topçu merhumun koluna girip, Sırrı ağabeyle birlikte Aziz Efendi'yi ziyarete gitmek daha mutlu ediyor beni.



Üçümüz birlikte arşınlıyoruz kaldırımları merak, heyecan ve iştiyakla.



-Aziz Efendi nereli Sırrı?



-Bilmiyorum hocam.



Ben biliyorum diyesim geliyor, susuyorum. Az sonra Nurettin Hoca da bilecek nasıl olsa. Bir de “Şikâr almaklığa geldik şikâr olduk bu âlemde” diyen şair geliyor aklıma, paşmakları hatırladıkça.



Hoş geldin faslından sonra dışarı çıkan Aziz Efendi, elinde bir yemek tepsisiyle giriyor içeri. Biz Kazan Tatarlarındanız diyor, bizde âdet böyledir. Sırrı abinin yüzündeki tebessüme, hocadaki şaşkın mahcubiyete bakıyor mest oluyorum.



Gecenin ikisine kadar sohbet edip vedalaşıyoruz. Evlerimize yaklaşmışız artık, Nurettin Hoca, dönsek ayıp olur mu Sırrı diyor, doyamadım hazretin sohbetine.



Sarılasım geliyor o an hocanın boynuna.



Sorbonne'da geçen yıllar boyunca neyi, niçin, nerede bulamayacağını tahsil eden hocanın; iki göz bir evde, bir tek gecede neyi, nasıl, nerede araması gerektiğini idrak edişinin zevkiyle dalıyorum uykuya.



***


Kalbime saklanıyorum, yoruldukça gündemin keşmekeşinden.



Ümmetin derdi olan üç büyük fitne sıralanıyor, kürsülerde, hutbelerde: “Terör, ırkçılık ve mezhepler”. Teröre lanet, ırkçılık ayaklar altına, mezhep?



Hıristiyan değiliz ki kavgamız olsun mezhep yüzünden deyip, Ağa Camii'ne doğru koşturuyorum hızla. Acele etmeliyim, Cuma'ya ne kaldı ki şunun şurasında.



İşte geldim. Hem içeri girmek için can atıyorum, hem gelişlerini görmek istiyorum. Ne yapsam? Bekleyeyim en iyisi şuracıkta. Üstâd, Abidin Dino'yu ikna etmek üzeredir.



Şeytan diyor ki: Bir kâğıda “Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum/ Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” yaz, Üstâd'ın eline tutuşturuver.



Kovuyorum şeytanı.



İşte geliyorlar. “Vay benim Üstâdım, yürüyüşün yeter!” diye bağırasım geliyor, susuyorum. Onlardan önce içeri girip, mürşidini ilk gördüğü anki yüz ifadesini ezberlemeliyim Üstâd'ın. Kapıdan süzülüp bir köşeciğe oturuyorum usulca.



Vaaz kürsüsünde Seyyid Abdulhakim Arvâsî hazretleri... Vaaz kürsüsünde bir gönül hırsızı, cengâver bir avcı… Tane tane süzülüyor dudaklarından nübüvvet kokulu cümleler. Göz göze geldikleri an ikisinin yüzünü de görmek istiyorum ama adı üstünde 'an' işte. Nasıl yapsam?



Eşikten adımını atıyor Üstâd, başını kaldırıyor, kaldı, kalakaldı öylece. Gözlerine bakıyorum, gözlerinden seyrediyorum o gönül hırsızının simasını. Üstad'ın gözbebeklerinde bir avcının gözleri çakılı şimdi…



“Bana yakan gözlerle bir kerecik baktınız/ Ruhuma büyük temel çivisini çaktınız” diye fısıldasam mı kulağına?



Kovamamışım şeytanı.



***


Kalbime saklanıyorum elimden bir şey gelmeyince.



'nin muhtevasına dair beylik cümleler kurmak yerine, Fethi ağabeyle birlikte bir manavın önünde durup, en güzelinden meyveler seçiyorum misafirler için. Fethi abi elleriyle soyarken meyveleri tek tek, masanın bir köşesinde oturup, adam olmanın tevazu ile irtibatını tablolaştırıyorum muhayyilemde.



Hakem dövüldüğü için bir maçın neden bitirilemediğine dair yazılıp çizilenler hiç umurunda değil Cahit abinin. Oturup şiirler okuyoruz biz Salih Baba'dan.



“Her bir kimse ehl-i irfan olamaz/ Kırk yerden yarılıp kıl olmayınca” diyor. İyi ama nasıl, diyecek oluyorum. Omzuma okunuyor Erdem abi, gülümseyerek veriyor cevabı: “Evvelâ derdi kazanıp sonra gel derman ara / Bahr-ı aşkı nûş ediben âbı yok umman ara”



Yeni başkanı, bir katılım bankasından geldiği için Merkez Bankası'nın faiz politikasının değişeceği konuşuluyor sağda solda, ben Mahir Hoca'yı seyrediyorum kapı aralığından. Bahar geldi malum, hepi topu iki kat kışlık elbisesi var, onu da hediye etmek için hazırlıyor. Maaşını alır almaz kırkta birini zekât diye ayırıp bir fakire gönderen hocanın ellerinden öpesim geliyor.



Masasının altına en sevdiği oyuncakları saklayan bir çocuk gibiyim. Uzun kavgalar dindirmeyince gözyaşlarını, çaresiz boynunu büküp, oracıkta oyuna dalan bir çocuk gibi...



Kalbime saklanacak takatim kalmıyor bazen...



***


Kalbimi de alıp gidiyorum buralardan.



Kendime bir hayrım yok ama hayırla geldim diyorum. Bir tas çorbaya kaşık sallıyorum, hiç tanımadığım onlarca kardeşimle bir. Üç ekmeğim oluyor mayası aşkla yoğrulmuş. İkisini saklıyorum göğüs cebimde, eve varınca dörde bölünecek onlar.



Bir kapı aralanıyor derken, yaşadığımı hissediyorum. Ölmeden evvel ölemeyenlerin yaşamadığını da... Yeryüzü niye gurbet olurmuş yâr dizini memleket bilene, anlıyorum.



Hiç oluyor birden kavgası, hesabı, kitabı dünyanın.



Dünya kocaman bir hiç oluyor birden.



Gülüyorum.



Bir bardak çay, üç şeker, bir baba.



Yetiyor kalbi olana



Biliyorum.


#Aziz Efendi
#Yeni Kültür Paketi
8 yıl önce
Bir başka dünya
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi