|
Dudak ve kulaklar

Birileri var. Varlığında hepimizin mutâbık olduğu ama adını koymada birbirimizle muhalif düştüğümüz birileri var. Türkiye'nin büyük ve güçlü bir ülke olmasını istemeyen birileri... Adına ne derseniz deyin: Küresel akıl, üst akıl, ABD, derin ABD, öteki ABD, kapitalizm, emperyalizm, gladyo, Batı, Vahşi Batı, Avrupa, İngiltere, Yahudi Lobisi, küresel sermaye, gâvur...



Başka kelimelerle tanımlıyor oluşumuz, bu birilerinin yapıp ettiklerini başkalaştırmıyor. Fakat bu detayla uğraşmak bizi asıl olana odaklanmaktan alıkoyuyor çoğu zaman. Hâlbuki asıl olan, bu 'birileri'ni hangi kelime ile tanımladığımızdan ziyâde, yapıp ettiklerini 'neden' ve 'nasıl'ıyla doğru okuyup, mantıklı bir şekilde yorumlayabilmek.



Detay aslın önüne geçip tespitin anlaşılmasına mâni olmasın diye, bu yazıda o 'birileri'ni hiç kimsenin bahsetmediği bir kelime ile ifade edelim: Dudak.



Başka bir şey de diyebiliriz ama dudak yakışıyor bunlara. Fısıldar mâlum, yalan söyler, vâd eder, öper, kenarından kan sızar, istihzayla kıvrılır, riyakâr tebessümlere aktörlük eder... Yakışıyor.



İlk sorumuzu şöyle soralım: Bu dudak Türkiye'nin büyük ve güçlü bir ülke olmasını neden istemiyor?



Durdurulmuş ama bitmemiş bir medeniyetin varisleri olduğumuz için mi, biz gelirsek onlar gitmek zorunda kalacağı için mi, yeryüzündeki Müslüman devletler içinde hepsini toparlayıp önderlik etme potansiyeline sahip tek devlet olduğumuz için mi, iki bin yıllık devlet tecrübemizden ürkmeleri sebebiyle mi, Batı'nın ikiyüzlülüğünü giderek artan bir tonda ve her fırsatta dile getiren bir Cumhurbaşkanımız olduğu için mi, bizi çok sevdiklerinden dolayı mı, hiç sevmediklerinden ötürü mü, bu sebeplerin hepsi birden mi, bazılarından mı yoksa bunların dışında bambaşka bir sebep yüzünden mi, ben bilmem.



Bildiğim o ki; büyük ve güçlü Türkiye istemeyen bir dudak var ve kendimize geldiğimiz, biraz nefes aldığımız, aslımıza dönme emâreleri gösterdiğimiz anda, bu dudak eline geçirdiği her fırsatı kullanarak, bu ülkenin yürüyüşünü durdurmak istiyor. İhtilallerle, terör belasıyla, etrafımızdaki ülkeleri karıştırmak suretiyle, ekonomik yaptırımlarla, kendilerine bende ettikleri siyasiler eliyle, türlü vesayetlerle, sermaye çevrelerini kışkırtarak, vâd ederek, satın alarak, bazen hukuk ve demokrasi, bazen de insan hakları çığırtkanlığı yaparak, aklımıza gelen ve gelmeyen, bildiğimiz ve henüz bilmediğimiz bütün argüman ve enstrümanlarını kullanarak yapıyor bunu.



Şimdi ikinci sorumuzu soralım: Bu dudak bu işi kim yâhut kimler marifetiyle kotarıyor?



Saymakla bitmez ki! Bunların adı, orduda 'bizim çocuklar' oluyor, dağda 'silahlı mücadele' eden çevreciler, sermayede ruhu ipotekli kan emiciler, medyada menfaati varsa yerli ve millî bile olabilecek kaypaklar, siyasette bir ikbâl vaadine satamayacağı mukaddesi olmayan omurgasızlar, bürokraside hukuk ve demokrasi peçeli vesayetler...



Mesele uzamasın ve net anlaşılsın diye bu dudak meftunlarının hepsine birden ortak bir isim koyalım ve hepsine birden kulak diyelim mi? Hem de ne kulak! Bunların ihanet ve alçaklığının büyüklüğü yanında Midas, inci küpeli kız tablosuna modellik yapacak zarafettedir. Bırak dokundukları şeyleri altına çevirmeyi, uzaktan gördükleri altını dahi tenekeye çeviren bu güruha, kulak yine de yakışır. Çekersin, bağırırsın, fısıldarsın, küpe takarsın, olmadı keser tablosunu yaparsın, yakışır.



Ülkemizin asırlık serencâmını ve özellikle son on yılını bu dudak ve kulak meselesini bilmeden doğru yorumlayabilmek neredeyse imkânsızdır.



27 Nisan'da kendisine fısıldanan kulak, bir e-muhtıra suretinde arz-ı endâm eylemiştir mesela. Gezi'de kırmızılı bir kadındır, 17-25 Aralık'ta bazen ayakkabı kutusunda banknottur, bazen nazlı nazlı kartopu atan yumuşak görünümlü bir sahte kahraman, 6-7 Aralık'ta özerklik hayaliyle kan emici bir çığırtkan, sonrasında 'seni başkan yaptırmayacağız' ritmiyle çalkalayan bir dansözdür ve nihâyet 15 Temmuz'da hilâfetten bir küpe hayaliyle ülkeyi kan gölüne çevirmek isteyen Pensilvanya patentli bir şaklabandır bu kulak.



Darbe girişiminin başarısızlıkla neticelenmesi dudakta büyük bir şaşkınlığa sebep olmuştur. Bu başarısızlığın bedelini muhtemel ki küpe hayali kuran kulak kesilmekle ödeyecektir. Bu şaşkınlıktan istifâde ile ortaya çıkan ruhun adı Yenikapı'dır ve siyasetin dudaklardan emir bekleyen kukla kulakları dahi bu birlik ruhuna başlangıçta iştirak etmek durumunda kalmıştır.



Sonra bir şey olmuş ve bu birlik ruhu tam kemâle erecek derken zevâl bulmuştur. O bir şey sanırım bir fısıltıdır. Dudağın son on yıldır hayalini kurup her defasında yanıldığı mâlum fısıltı: “Bu sefer Recep Tayyip Erdoğan kesin gidecek.”



Dudağın işveli yalanına kanan FETÖ kaybetmiştir, salyalı vaadine ihtirasla yapışan PKK kaybetmiştir, arta kalan salyanın hayalini kuran HDP kaybetmiştir. Şimdi ise CHP, sürekli yanılan o dudağın mâlum fısıltısının sarhoşluğu içinde, kazanacağım zannıyla kaybetmek için çırpınmaktadır ve kesinlikle kaybedecektir.



İhtirasla titreyen, istihzayla kıvrılan, riyayla tebessüm eden, sinirle ısırılmaktan kanlanmış o dudak ve çekilmek endişesiyle tedirgin, küpe umuduyla heveskâr, kesilmek korkusuyla kaygılı o kulak bilmelidir ki, mesele Recep Tayyip Erdoğan'ı çoktan aşmıştır.



En olmadık zamanda kendisine gerçek bir lider lütfeden kudretin kendisi üzerinde hâlâ bir murâdı olduğunu 15 Temmuz'da alenen seyreden bu millet, liderinin başına öyle yâhut böyle bir iş gelmesi durumunda içinden yüzbinlerce lideri çıkaracak kıvama gelmiştir artık.


İsrail'in Filistin'i acımasızca vurduğu bir zamanda demiştim ki; “bir avuç Filistinli'den kurtulmak isterken yeryüzündeki bütün vicdan sahiplerini Filistinli yaptılar.”



İmdi diyorum ki, dün Recep Tayyip Erdoğan'ı alt edebilseydiniz bu büyük ve kutlu yürüyüşü durdurmaya belki muvaffak olabilirdiniz ancak bu günden sonra bu yürüyüşü durdurmaya hiçbir şekilde tâkat yetiremeyeceksiniz.



Çünkü bir Recep Tayyip Erdoğan'dan kurtulacağım derken ülkedeki bütün devlet ve millet sevdalılarını, yeryüzündeki bütün mazlum ve ezilmişleri birer Recep Tayyip Erdoğan yaptınız.



Bize mübarek, size geçmiş olsun.

#Vahşi Batı
#Recep Tayyip Erdoğan
#FETÖ
7 yıl önce
Dudak ve kulaklar
İçimizdeki İranlılar ya da Türkiye’de Türkiye’yi savunamamak!
Türkiye Suriye gibi olmaz
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…