|
Niye böyleyiz?
Birisi çıkıp bir şey söylüyor. Başlıyoruz kavga etmeye. Söyleneni konuşmuyoruz hiç. Doğru mu, gerekli mi, zamanı mı, böyle mi ifade edilmeli? Bunlar aklımıza bile gelmiyor. Söyleyeni sevenler savunma pozisyonu alıyorlar hemen, sevmeyenler hücuma geçiyor. Ortalık kan revan...
Kafalar çalışmadığı için ekseriyetle kalpler kırılıyor bu kavgada.
Lüzumsuz düşmanlıklar ortaya çıkıyor. Gerek var mı?
Tahiyyatlarda okuduğumuz ‘Rabbenâ’larda; “Beni, ana-babamı ve bütün müminleri bağışla” diyoruz. Yani az sonra hiç de üstümüze vazife olmayan bir kavgada kalbini kıracağımız, hakaret ve hatta küfür edeceğimiz kardeşimizin ebedi saadeti için dua ediyoruz. Hem de kendimizden, anne-babamızdan hemen sonra... Ya namazımız namaz değil yahut biz o namazın adamı değiliz. “Veyl olsun o namaz kılanlara...” ayetini hemen her gün namazlarımızda okuyoruz. Ama ikaz içeren her nasihatte olduğu gibi bu ayet de hep başkalarından (!) bahsediyor nedense...
Kavga ettiklerimize dua etmeyelim diyemeyiz; hiç olmazsa dua ettiklerimizle kavga etmeyelim, olmaz mı?

Hemen her konuda böyleyiz. Siyasetten futbola kadar... Kavga ediyoruz çünkü fikrimiz yok. Fikrimiz yok zira bilgimiz yok. Malumat da yetecek ama o da yok. Söylenene dair malumatımız bile olmayınca geriye bir tek şey kalıyor: Sözü söyleyene duyduğumuz sevgi yahut nefret. Bunun üzerinden yürüyor bütün anlamsız didişmelerimiz. Basit bilgi kırıntılarının, sahte aidiyetlerin ya fahişesiyiz yahut zamparası. Ahvalimiz budur.

Söylediğin vakit entelektüel sınıfına dâhil edilmene sebep olan iki kelime: Modern zamanlar... Suçu modern zamanlara atmadan bitirdiğiniz her yazı biraz yarım kalıyor. Atalım biz de. Modern zamanlar bizi sığlaştırıyor. Kimsenin tefekküre, tenkide, ilme, hakikate tahammülü yok.
Soru belli ve tek: Sen kimden yanasın?
Bu kadar! Davamızı anlatacak dertlilere değil, sloganımızı atacak amigolara ihtiyaç duyuyoruz. Bilgi gayret istiyor, tefekkür ıstırap, hakikat bedel, dert nasip... Slogan öyle mi ya? Karış kalabalıklara sesin kısılana kadar bağır kâfi. Hatta sesini de menfaatini de seviyorsan slogan atanların arasına karış, sadece dudaklarını kıpırdat, bağırıyormuş gibi yap. ‘Playback’ini fark ettirmediğin sürece namuslusun!

Meselenin din olduğu yerde durum çok daha vahim. Takım tutar gibi hoca tutuyoruz, farkında mısınız? Başkasına futbolun anlamsızlığını, takım tutmanın edebini anlatıyor, ama kendimiz, hocamızın fanatiği oluyoruz. Futbolda tezahüratın küfürlüsü ayıp; burada küfrün tezahürat olması marifet! Ah ki ah... “Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe.

Mustafa İslamoğlu bir söz söylüyor, biz kavga ediyoruz. İlahiyat camiası susuyor, Diyanet'ten ses yok! Yusuf Kaplan Hoca; Diyanet ve İlahiyat'tan bahseden bir yazı kaleme almıştı geçenlerde. Yazının başlığı: “İslam’ın Temel Kaynaklarına Yapılan Saldırılara Seyirci Kalamayız.” Twitter’da Dursun Ali Tökel Hoca’nın bu yazıyı paylaşırken yaptığı yorum güldürmüştü beni: “Yusuf Kaplan Diyanet ve İlahiyat’ı göreve çağırıyor! İyi ya Diyanet ve İlahiyat onun çağırdığı şeylere gelmemek için var!”

Yusuf Hoca haklı ama keşke Dursun Ali Hoca haksız olsaydı!

Sahi, hikmet demiyorum, ilim diyemiyorum ama basit bir mantık kurgusundan bile mahrum o konuşma için her iki camiadan da niçin ses çıkmadı? Ya kâle almaya değer bulmadılar yahut söyleyecek sözleri yok! Ya milletin imanı diye bir dertleri yok yahut bu konuda İslamoğlu gibi düşünüyorlar! Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan!.. Siz sustuğunuz için biz kavga ediyoruz beyler, haberiniz olsun. Reis bir fırsatını bulup bu konuya dair fikrini ifade edene kadar siz susacaksanız bilin ki bize yazık oluyor. O konuştuktan sonra siz durumdan vazife çıkarıp fikir serdedecekseniz size ve hakikate yazık oluyor! Yazıklar olsun diyecektim az kalsın.

Herkes Yavuz bekliyor ama kimsenin Zenbilli olası yok. Yahut bazıları kendisinin Gazâlî olduğunu düşünüyor ama Nizamülmülk’ün yokluğundan şikâyetçiler. Tebaada derin bir merak: Kanuni’nin varlığından mı haberdar değiliz; Ebusuud Efendi’nin yokluğundan mı? Hangisi olmadığı için diğerinden mahrumuz? Sadece din değil, kültür ve sanatta da böyleyiz. Siyasetin gözlerini denetleyen ulemadan, ayağına giden sanattan hayır gelmez! ‘Evet’ gelir ama hangi zamana kadar, orası meçhul!

Mevzuya dönelim. Biz Kur’an Müslümanıyız diyen kardeşlerime aynı kitaba iman eden bir kardeşleri olarak bir soru sorayım: Bakara Suresi 195. ayet: “Allah yolunda infak edin ve ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İhsan edin, şüphesiz Allah ihsan edenleri sever.” Apaçık olduğunu kendi beyanından bildiğimiz kitabımızda Rabbimiz böylece buyuruyor. Arapça bilmeye gerek yok, tefsire hacet yok, hadis-i şerif aramak anlamsız, apaçık. Ne anlıyorsunuz bu ayet-i celileden?

Yazının buradan sonraki kısmını okumadan önce lütfen biraz ara verin ve bu ilahi beyandan bu zamana kadar ne anladığınızı samimi bir şekilde düşünün. Bendeniz de Ahmet Tahir Dayhan Hoca’dan duyduğum vakit çok şaşırdığım bu ayete dair bir tefsiri size -haddim olmayarak- nakledeyim.

Konstantiniyye kuşatmasındayız. Ebâ Eyyub el-Ensârî (r.a.) yanımızda... Muhacirlerden bir kişi aniden düşman safına bir hamle yapıyor ve o esnada diğerleri diyorlar ki: Kendi eliyle kendisini tehlikeye attı.

Şimdi söz Ebâ Eyyub el-Ensârî’de (yalakalık olacak ama radıyallahu anh):

“Ey insanlar, siz bu ayeti doğru olmayan şekilde tevil ediyorsunuz. Bu ayet biz Ensar topluluğu hakkında nazil olmuştur. Allah dinini yüceltip, İslam’ın destekçileri çoğalınca, biz kendi aramızda; artık mallarımızın başına dönüp onları ıslah etsek diye konuştuk. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu. Bu ayette söz konusu olan tehlike; cihadı terk ederek mal ve çoluk çocuk yanında oturmaktır, (düşman saflarına pervasızca atılmak değil)!”

Bu apaçık ayeti ben hep böyle anlamıştım zaten diyorsanız size söyleyecek hiçbir sözüm olamaz. Bildiğiniz yolda bize de dua ile uygun adım yürümeye devam edin. Ama ‘hiç böyle düşünmemiştim’ diyorsanız, Kur’an-ı Kerim’de böyle kaç ayet daha olduğunu hatırlayın lütfen. Neml suresinin 1. ayetinin de anladığınız gibi olmayabileceğini bir düşünün. Yusuf suresinin 2. ayetinin hatırına Arapça öğrenin mesela. Hocanızı sevmeyin demem ama oturun bir de bir kaç tefsirden mukayeseli okuyun apaçık kitabın ayetlerini. Yıllar alır bu iş diyorsanız Nisa/80, Haşr/7, Al-i İmran/31, Teğabun/12, Nur/54-56’dan başlayın okumaya.

Biz; “Ancak sana kulluk eder ancak senden yardım dileriz” ayetini bilmediğinden dolayı sürekli şirke düşen kardeşleriniz olarak bu perişan halimizle Kur’an-ı Kerim’i anlamak için tefsirler okuyoruz. Siz de muvahhid Kur’an Müslümanları olarak hiç olmazsa niçin okumamanız gerektiğini anlayacak kadar, hocanızdan başkasının yazdığı tefsirleri de okuyuverin olmaz mı?

#Türkiye
#Ali Tökel Hoca
#Mustafa İslamoğlu
7 yıl önce
Niye böyleyiz?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı